Bazen griden çıkıp rengini göstermen gerekir

Alper Kul yazmaya, yönetmeye, oynamaya devam ediyor. Çünkü ancak böyle yaşayabiliyor. Ama şimdi hayatı daha bir bütün, çünkü kendisi gibi oyuncu Aylin Kontente ile evlenmesiyle başlayan kendini tamamlama süreci oğulları Alp Arel ile sürüyor. Aile hayatının antidepresan gibi olduğunu söylüyor.

Bazen griden çıkıp rengini göstermen gerekir
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.10.2014 - 12:10

Alper Kul sanatını travmalarıyla besleniyor. O yüzden hiç pişmanlığı yok. İyi kötü tüm yaşadıklarıyla da böyle barışmış. Yüzündeki acı tatlı tebessüm buradan geliyor.
 “Herkes kendi karanlıklık noktalarıyla yüzleşmeli” demesi de bundan. Şimdi 7 Kasım'da vizyona girecek “Olur Olur” için geri sayımda. Güldür Güldür'de devam ediyor. Eğer fırsat yaratabilirse yarım kalan tiyatro oyununu bitirmek istiyor.


-Dağılarak toplanıyordunuz son konuştuğumuzda. Şimdi asayiş berkemal mi?

Kaos içindeki düzeni sevenlerdendim hep. Şimdi de çok dağılıyorum ama toplanmakta biraz zorluk çekiyorum. Antropiye uygun bir gidişat içindeyim! En azından doğanın kanunu bu, böyle rahatlıyorum. Epey yoğun bir dönemden geçtim. Televizyon programı dışında bir de sinema filmi yazdık ve çektik. 7 Kasım'da “Olur Olur” gösterime giriyor. Tabii tüm bunların haricinde ve hayatımın tam kalbinde bir şey var, o da oğlum Alp Arel. O güldüğündü mutlu oluyorum, çok anlatılır bir şey değil.  Sözün özü hayatı gözlemlemeye başladım, şimdi  hayatın içinde değil de bir adım gerisindeyim. Kenarından izliyorum her şeyi. Bir sonra ki hamlemi de ona göre yapacağım. Hayatın bu halini tanıma halindeyim.

-Bu tanıma halinde neler keşfettiniz?

Dinginleştim, tedavi edici bir yanı var oğlumun. Çocuk olmadığı zaman “yapmam” dediğim her şeyi yapıyorum. Hatta çocuk fotoğrafı paylaşıp, “bak bir yaşına” girdi diyen arkadaşlarımdan pek haz etmezdim. Şimdi kendimi paylaşırken buluyorum. Öğrenilen bir duygu babalık ve bir sürü eksiğimi tamamlıyor. Bu tamamlanma süreci Aylin (Kontente) ile evlenmem ile başladı. Pek çok eksiğim varmış ama farkında değilmişim, şimdi daha bir bütünüm, belki de bütünüme yakınım. Anneler anneliği biliyor, babalık ise öğreniliyor, güdüsel değil. Evlenmeden, aile hayatım yokken tam bir deli fişek gibi hiperaktivite içerisinde yazıyordum, yönetiyordum, oynuyordum, turne yapıyordum. Şimdi de yapıyorum ama daha normal ve sakin şekilde. Antidepresan gibi aile hayatı.

HERKER KENDİ KARANLIĞI İLE YÜZLEŞMELİ

-Yazmak, yönetmek, oynamak. Tüm bunları neyle besliyorsunuz?

Travmalarımla... Yaşadıklarımın tortularını taşıyorum, izleri üstümde. Hayatımın yarısı “lan niye böyle oldu?” ve diğer yarısı da “iyi ki bunlar başıma geldi” diyerek geçti. Bunlar olmasaydı ne yapardım ben? Travmalarımı seviyorum, besleniyorum, oyunlarımı yazıyorum, filmime malzeme çıkartıyorum. Bir yandan da geçmişimle hesaplaşıyorum. Tüm yaşadıklarım büyük zenginlik, ve yüzümdeki tebessüm onların eseri. Herkesin kendi karanlık noktaları ile yüzleşmesi gerekir. Geçmişinizde çözdüğünüz her düğüm yeni bir kapı açıyor.

-Alper Kul herkesi tebessüme davet ediyor ama özünde karanlık bir adam.

Haklısın daha bolca karanlık var bende. Tiyatroda o yüzüm çıkıyor, orası daha gerçek. Manik depresif kişilik bendeki, bir kısmımı tiyatroda, bir kısmımı televizyonda değerlendiriyorum. Bu yüzden tiyatro metin yazarlığını çok ayrı tutuyorum. Orada samimi olmaya çalışıyorum. Çözemediğim ve hesaplaşamadığım hikayeleri masaya yatırıyorum. Orasını kendime sakladım.

KORKUYLA SANAT YAPILMAZ

- Ben “Barcelo”yu hatırlıyım yazdığınız metinlerden.
Barselo, İkincikat'ta sergilendi iki yıl önce. Oyunu dört yıl önce yazmıştım. Esenler Otogarı'nın alt katında zorla kilitlenip fuhuş yaptırılan kadınlarla ilgiliydi. Ben de otogarda bilet katipliği yapmıştım zamanla. Otogar kültürüm de iyidir. Metindeki kızlardın biri Suriyeli'ydi. Şimdi durum ortada ve metinde yazdığım her şey gerçeğe döndü. Ben fantastik bir kurgu yaparken gerçek kurguya özendi. Hayat çok tuhaf.

-Türkiye'de yerel metin sıkıntısı var, onca hikayeye rağmen ürün çok az. Neden?
Bu toprağın metinlerine tüm dünyanın ihtiyacı var. Bu söylediğime inanın. Tüm dünya edebiyatını etkileyebilecek bir hazinenin içindeyiz ama eksikler denizinde boğuluyoruz. Sanat dalları birbirini beslemiyor, zaten memleketin hali ortada. Korkuyla, ürkerek sanat yapılmaz. İşte bu da bizi karamsar yapıyor. Tek başına edebiyat ne kendini ne de bu ülkeyi kurtarabilir. Her anlamda savaşın kıyısındayız ve İstanbul'da olmamız da bir şey değiştirmiyor.

OTOSANSÜR, SANSÜR VE YASAKLARDAN DAHA FAZLA

-Sansür ve yasaklar kadar otosansür de büyük sıkıntı. Bu durumda mizah üretmek mümkün mü?

Mizah da pek çok şey gibi özgür değil, büyük bir sansür var. Eleştiri yapmak zaten olası değil, hatta imkansız. Bu ülke artık tek renk. Belki grinin bir kaç tonu kaldı coğrafyamızda. Benim yaptığım iş ise aslında meddahlık ve orta oyunculuğu. Tek kişilik oyunlarımda meddahlık yapıyorum, Güldür Güldür de bir çeşit ortaoyunu. Osmanlı döneminde bile günümüze göre çok daha özgür bir mizah anlayışı vardı.1915'te Ermenileri yollamışsın, 6-7 Eylül'de de Rumları. Yahudiler ve Museviler ile politikan belli. Memleketin tüm güzel renklerini ötekileştirmişsin, sürdürmüşsün, koparmışsın. Evet evet, bir tek gri kaldı. Bu tek renkten de kara mizah çıkar. Onu da sansür boğar. Artık herkes susuyor. Yaratıcılık açısında cennet olan Türkiye'de her şey yasak! Mizah üreticisinin başına gelebilecek en trajik durum bu. Zaten otosansür, sansür ve yasaklardan ağır basıyor. Bu da demek oluyor ki istediklerini başardılar. Tabii bu uzun sürmeyecek, baskı ne kadar artarsa sanatsal üretim de o derece agresifleşir ve sertleşir. İşte böyle durumlarda griden çıkıp rengini göstermen gerekir.

-  “Olur Olur”a gelelim biraz da. Nedir onun hikayesi?
“Olur Olur”Ali Kobanbay ile senaryosunu yazdığım bir komedi filmi. Hayatımdan gelmiş geçmiş, iyi tanıdığım ve iyi anlaştığım iyi arkadaşlarımla yaptığımız bir çalışma. O yüzden kıymeti fazla. Oradaki karakterimizin adı Ali, eczacı çırağı. Dürüst, temiz, kendi halinde ama bilinç altında marazları var. Bir de pop yıldızı olmak istiyor, besteleri çok kötü. Küçükken aşık olduğu bir kız var, hala da onun aşkıyla yanıp tutuşuyor. Bazen gerçek hayatla hayal dünyası arasındaki çizgiyi karıştırıyor. Gündüz hayalleri görüyor bir de. Filmde de işte bu hayalleri çektik. Tebessüm ettirecek bir film oldu “Olur Olur”. Bu yıl “Güldür Güldür” de devam ediyor. Benim hayalim, mutluluğum her sene bir tiyatro oyunu yazabilmek. Yapabilirsem, ki yarısı kalmış bir metnim var. Onu bitirmek istiyorum.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler