'Ayrım türcülükten kaynaklanıyor'

Son zamanlarda hayvanlara yönelik şiddet ve istismar suçları gündemden düşmüyor. Hayvan hakları savunucuları ise bu suçların önüne geçilmesi için tüm hayvanların haklarını eşit bir şekilde koruyan bir kanunun gerekliliğini belirtmektedirler. Türcülük ve hayvan hakları konusunu, gazetemiz yazarı Zülal Kalkandelen, Cumhuriyet TV'ye anlattı.

'Ayrım türcülükten kaynaklanıyor'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.08.2021 - 20:00

Hayvanları Koruma Kanunu 9 Temmuz'da Resmi Gazete'de yayımlanmasıyla gündeme girdi. Birçok hayvan hakları aktivisti ve hayvan hakları ile ilgili çalışmalar yapan kurumlar bu kanunun 'ayırıcI' bir yasa olduğunu savunuyor. Kanunun içerisindeki yanlışları ve düzeltilmesi gereken noktaları, gazetemiz yazarı Zülal Kalkandelen, Cumhuriyet.com.tr'den Sinem Nazlı Demir'e anlattı.

'ÇOK GEÇ KALDIK'

Neden tüm hayvanları eşit şekilde önemsemeliyiz?

'Çünkü hayvanların da insanlar gibi duyarlı, bilinçli ve duygulu canlılar olduğu bilimsel araştırmalar tarafından ispatlanmış durumda. Bu nedenle, biz hayvanların bir kısmını koruyup onları yaşatmaya çalışırken, diğer hayvanları kullanıp sömürmeye esir etmeye alıp satmaya öldürmeye devam etmesini doğru bulmuyoruz. Çünkü doğru değildir. Hayvanlar arasında yapılan bu ayrım ne yazık ki türcülükten kaynaklanıyor. Yüzyıllardır süren insan algısının, türcülük denilen virüse insanlar o kadar normalleştirmişler ki! İnsan türünün kendisi dışındaki diğer türlerin yaşama hakkını değersiz bulup onları kullanmaya devam etmesidir türcülük. İnsan kendisinio kadar üst konuma koymuş ki, sanki her şey insanın varlığının sürdürülmesi için yaratılmış gibi. Yaşadığımız dünyanın geldiği hal noktada. Bu artık sürdürülebilir bir durum değil. Çevrenin verdiği sinyaller nedeni ile sorgulamak zorunda kalacağız. Kendi yaşadığımız dünyayı yok etme noktasına, altıncı yok oluşunu başlatma noktasına gelmiş bulunmaktayız.  Hava, deniz ve toprak kirleniyor. Bütün bunlara baktığımızda hayvanların katliamının hepsinde etkili olduğunu görüyoruz. Bunları konuşmak gerekiyor. Aslında çok da geç kaldık. Hayvanların yaşam hakkını devam ettirebilmek için yıllardır bu mücadelenin içerisindeyiz ve devam edeceğiz.'

'İKTİDARIN YANSITTIĞI BİLGİLER DOĞRU DEĞİL'

Hayvanların sömürülmediği bir alan var mı?

'Hayır yok. Eğlence sektöründe kullanılıyorlar. İnsanlar tarafından eğlence aracıymış gibi görülüyorlar. Hayvanat bahçelerinde hapsediliyorlar. Doğal ortamlarından uzaklaştırıp sergileniyorlar. Taşıt aracı olarak görülüyorlar. Besi hayvanları diye bir grup var. Hayvanlar üzerinde deneyler yapılıyor, alternatif yöntemler olmasına rağmen. Hayvanların yaşam hakkının yok edilmesi insanlar tarafından öylesine kabul edilir bir durum olmuş ki, bir eşya konumuna indirgenmiş hayvanlar. İnsanlar kendi tüketimleri için, bir mobilya gibi hayvan tüketiyorlar. Ve yapay döllemeyle üretiyorlar, doğuştan öldürülmek üzere üretilen hayvanlar bunlar. Hayvan hakları dediğimizde sadece bir grup hayvanın algılanmaması gerekiyor. At yarışları var mesela. Hayvanlar yarıştırılıp üzerlerinden para kazanıyorlar ve o hayvanlar pistlerde can veriyorlar. Tedavileri de pahalı olduğu için o hayvan iğneyle öldürülüyor ama uyutuldu deniliyor. Aslında öldürülüyorlar. Güreştiriyorlar. Bunların birçoğu da medyada da gündeme gelmiyor. Sürekli özgürlük ve emek hakkı diyen kesimlerin bile gündeminde bu yok. Ben açıkçası olan neyse olduğu gibi tanımlamaktan yanayım. Burada olan şey hayvan soykırımıdır. Dilleri bizden farklı diye onları öldürmeyi, kullanma hakkını doğrudan kendimizde görmemiz kabul edilebilir bir şey değil. Nasıl siyahlar beyazlar için yaratılmadıysa, kadınlar erkekler için yaratılmadıysa, hayvanlar da insanlar için yaratılmamıştır. Her canlının bu doğada var olma nedeni ve yaşam hakkı vardır. Yaşam hakkı; insan için de ve insan dışı hayvanlar için de en temel haktır. Bu yayını dinleyen herkesin mutlaka bunun üzerine düşünmesini istiyorum. Adalet ve özgürlük sadece insanla sınırlanamaz. Bir insan, bir başka beden üzerinde hak iddia ederek kendisinin eşitlikçi ve özgürlükçü olduğunu iddia edemez.'

Hayvan hakları yasası ile ilgili görüşmelere katıldınız. Yasa ile ilgili başlıca eleştirileriniz nelerdir?

'Konuşturmadılar, tezatlıkları dile getirmek ve beni susturmak için her şeyi yaptılar. Bu muameleye sadece ben maruz bırakılmadım. Kanunun ikinci toplantısı da zaten basına kapalı yapıldı. İnsanlar bize 'niye eleştiriyorsunuz, güzel gelişmeler var' diyorlar ve haklılar. Çünkü böyle yansıtılıyor. Medyada yer alan haberler ve iktidarın yansıttığı bilgiler doğru değil. Keşke doğru olsalar. 2004 yılında AKP Dönemi'nde çıkarılan Hayvanları Koruma Kanunu çok eksikti ve hayvanları korumada yetersiz kaldı. Yasa da tam uygulanmadı. Birkaç kere yasa girişimi oldu ve bir vaat olarak geldi. Her seferinde de unutuldu. En son araştırma komisyonu kuruldu ve 'bu konunun uzmanları ile bir araya geleceğiz ve bir rapor hazırlayacağız ve rapor doğrultusunda hazırlanacağız' dediler. O zamanlarda da bu işin altından ne çıkacak diye merak ediyordum. Sonunda bir rapor çıktı ve beş siyasi partinin üzerinde anlaştığı rapor diye duyurdular. Bazı kesimler 'devrim' dedi. Birçok alanda yine eksikti. Hayvanat bahçeleri, yunus parkları yine kaldırılmıyordu ve hayvan satışları devam ediyordu. Hayvanlar arasında ayrım yapan hiçbir yasa devrimci olamaz konulu bir yazı yazmıştım ben de. Biz son toplantılara gittiğimizde de bir yasa bekliyorduk ve 'teklif yok, görüş alınacak'  dediler. Yine araya zaman girdi ve birdenbire AKP grubunun teklifi açıklandı. Gördük ki o teklif, yazılan rapordan da geriye giden hatalı düzenlemeleriyle bir teklifti. Okuyan herkes 'şaka mı bu' dedi. İlk teklifte 'hayvanlarla cinsel ilişkli' ifadesi bile duruyordu! Baktılar ki insanlar gerçeklerin farkına varıyor, sonradan da yasayı çıkardılar. Bu kabul edilebilecek bir şey değildir. Sosyal medyada da kampanya yapıldı. Yasanın adının 'Hayvan Hakları Yasası' olmasını istiyorduk biz ama bunu bile yapmadılar. Çünkü hak kavramının hukukta iradesi olan canlılara verildiği ve hayvanların böyle bir niteliği olmadığını belirttiler. Hayvanların bilinçli canlılar olduğunu hala bizim iktidar kabul etmiyor. Zaten hayvana bakış açısında bir yanlış var. Sahipli sahipsiz hayvan konusunun da sona ereceğini düşünüyorduk. Hayvana şiddetle ilgili çeşitli cezalar belirlemişler ve o da altı aydan başlıyor. Ama bu cezaların yatarı yok bir kere. Sahipsiz hayvana yönelik şikayet hakkı da Tarım Bakanlığı'na verilmiş. STK'ların ve belediyelerin bu hakkı ellerinden alınıyor. Hepsi yine cezasız kalacak. Sahipsiz hayvanlar için durum böyle. Sahipli hayvanlar için de, sahibinin isteğine göre şikayette bulunulabilecek. Üstelik bizim hakkımızı da elimizden alıyorlar. Hayvana yönelik şiddetin büyük bir kısmı belediyelerde yapılıyor zaten. Bu konuda da gelişme yaşanmadı. Dükkanlarda hayvan satışı devam ediyor. Kedi köpek satışı değil, kedi köpek bulundurmak yasak artık. Yani bir dükkana gideceksiniz, bir ayakkabı kataloğu gibi oradan bir hayvanı seçeceksiniz ve onu üretim çiftliğinden alacaksınız. Bu durum hayvan sayılarını artıracağı gibi hayvanlar hala mal olmaya devam edecek. Kuş, kaplumbağa, tavşan gibi hayvanların da satışı devam edecek. Özgürlükle eşleştirip barışın sembolü diyoruz kuşa, peki neden onu kafese koyuyoruz? Bu soruyu da sordum ama beni susturmaya çalıştılar. Mesela yunsu parkları da kapatılmayacak, kapatılma sürelerini de 2 yıldan 10 yıla çıkardılar. Aynı zamanda doğal yaşam adı altında yeni bir konsept yaratılıyor ve kamu kurumlarına verilen bir hak oldu bu. Birdenbire bu konu özel ve tüzel kişilere devredildi. Kim bilir kimler zenginleştirilmeye çalışılıyor? Zaten avcılığın adı hiç geçmiyor. Bir yandan hayvanları koruduklarını belirtip bir yandan da ihaleler açıyorlar. Mesela havaifişekler konusu da var. Kuşlar ciddi şekilde travmalar geçiriyor ve insanlar için de zararlı. Deneyler için de öyle kelime oyunları yapmışlar ki! Bir ibare geçirmişler: ölmemiş bir hayvan üzerinde tedavi amaçlı olmayan muamele yapmak yasak diyorlar. Böylece deneyin önü açılıyor. Tehlikeli ırk ibaresi de geçiyor dört köpek türü için. Tehlikeli ırk diye bir şey olamaz. Sahiplerinin cezalandırılması gerekiyor. Çok tehlikeli bir şey daha var. Nüfusu 25.000'den az olan belediyelerin bakımevi kurma yükümlülüğü yok. Bu çok tehlikeli bir durum. Hayvan popülasyonu artacak bir süre sonra ve bu da bir süre sonra katliama yol açacak. Hayvanları korumayan, eziyeti sürdüren ve lobileri koruyan bir yasa bu. Bütün bunlar ortadayken 'çok iyi bir yasa yaptık' diye konuşuyorlar. İnsanlar da seviniyor. Bu büyük bir sahtekarlık. Bunun başka adı yok.'

'HER BEDENİN TEK BİR SAHİBİ VAR'

Hak ihallerinin ve sömürünün önüne geçilmesi için ne yapılmalı?

'Bu yasaya karşı çıkılması gerekiyor. İnsanlar bu konuyu bilinçlendirmeye yönelik sosyal medyalarında paylaşım yapabilirler, hayvanları savunmak için öncelikle türcülüğün sorgulanması lazım. Kendi çelişkilerini yok etmek için bu konuya kafa yormalarını dilerim. Bir başka beden üzerinde kimsenin hak iddia etmemesini dilerim. Her bedenin tek bir sahibi var. O da o bedenin içindeki kendi ruhu. Kadın mücadelesinde İstanbul Sözleşmesi'ni savunuyoruz ama bir yandan da hayvanlara yapılanların da korkunç olduğunu görüyoruz. Böyle gelmiş böyle gider demeyip, hayvanların da yaşamak isteyen canlılar olduğunu anlamalarını istiyorum. Kedi ile köpeği benimsiyor insan çünkü onunla vakit geçiriyor; ama diğer grup hayvanları hiç görmüyorlar. Aslında 'aptal' dedikleri hayvanların hiç öyle olmadığını anlamaları gerekiyor. Türcülük öyle bir duvar örmüş ki onu yıkmadan bunları sorgulayamıyorsunuz. Bu söylediklerim çok ütopik gelebilir ama geleceğin kavramları bunlar. Tamamen bunlardan kopuk yaşayamayız. İnsanların hayvan sömürüsünü sona erdirmeleri dileğimdir. Bu konularda kaynak olabilecek yeni bir kitabım yayınlandı. Tavsiye etmek istiyorum çünkü sorgulamaya yol açıyor. Çok yeni bir kitap aslında. Adı Vegan Devrimi ve Hayvan Özgürlüğü. Yeni İnsan Yayınevi'nden çıktı. Türkiye'den ve dünyadan mücadele örneği alt başlığı da var. Hem yasa çalışmaları, hem veganlık nedir bölümü var. Merak eden olursa iyi bir referans olabilir.'


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler