AYM'den Hilmioğlu'na ret

Anayasa Mahkemesi, Ergenekon davası tutuklusuyken sağlık durumu nedeniyle tedbiren tahliyesini kararlaştırdığı, eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu'nun, "kişi özgürlüğü ve güvenliği" ile "yaşam hakkının" ihlal edildiğine ilişkin şikayetlerini kabul edilemez buldu.

AYM'den Hilmioğlu'na ret
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 04.12.2014 - 12:03

Hilmioğlu, 2009'da gözaltına alınmış, Ağustos 2013'te toplam 23 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

Tutukluluğu süresince hastalığı nedeniyle bulunduğu tahliye talepleri çeşitli kereler reddedilen Hilmioğlu, tutukluluğun makul süreyi aştığı, hastalığı sebebiyle hayati tehlike içinde bulunmasına rağmen ceza infaz kurumunda tutulduğu ve iki ayda bir üniversite hastanesinde kontrollerinin yaptırılmaması nedeniyle yaşam hakkınının ihlal edildiği iddialarıyla Anayasa Mahkemesine başvurmuştu.

Yüksek Mahkeme, 20 Şubat 2014'te Hilmioğlu'nun sağlık durumuyla ilgili muhtemel riskler ve düzenlenen sağlık kurulu raporunu dikkate alarak, tedbiren tahliyesine karar vermişti.

Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, Anayasa Mahkemesinin, Hilmioğlu'nun bireysel başvurusuna ilişkin, kişi hürriyeti ve güvenliği yönünden yaptığı incelemede, başvurucunun tutukluluk halinin, mahkumiyet kararının açıklandığı 5 Ağustos 2013'te sona erdiği anlatıldı.

Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartlarından birinin süre olduğu belirtilen incelemede, şu ifadeler kullanıldı:

"Mahkumiyete ilişkin kararın gerekçesinin yazılmaması nedeniyle temyiz incelemesinin yapılamaması ve tahliye talebi hakkında bu aşamada bir karar verilmemesi tek başına 'mahkumiyete bağlı tutulma' halini hukuka aykırı kılmamaktadır. Bu durum makul süre çerçevesinde adil yargılanma hakkı kapsamında incelenebilecek olmakla birlikte, özgürlükten yoksun bırakmanın mahkumiyet kararına dayandığı ve 'mahkumiyete bağlı olarak' özgürlükten yoksun bırakılmanın hukuka aykırılığına ilişkin bir şikayet de bulunmadığı dikkate alındığında, başvurudan sonra ileri sürülen bu iddia nedeniyle farklı bir sonuca ulaşılması mümkün değildir."

Bireysel başvuruların, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği anlatılan incelemede, başvurunun "gerekçesiz kararlarla ve sağlık durumu dikkate alınmadan tutukluluğun devamına karar verilmesi" nedeniyle "kişi özgürlüğü ve güvenliğinin" ihlaline ilişkin kısmının "süre aşımı" gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği belirtildi.

Yaşam hakkı

Yaşam hakkı yönünden yapılan incelemede de kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkının, birbirleriyle bağlantılı, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olduğu, devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunduğu anlatıldı.

İncelemede, devletin, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını, kamusal makamların, diğer bireylerin ve kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunduğu belirtildi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) konuya ilişkin kararlarına atıfta bulunulan incelemede, "Kurul raporları dikkate alındığında, başvurucunun hastalığının her şart ve durumda, cezaevinde bulunma nedeniyle tek başına yaşamsal risk oluşturacak bir nitelik taşıdığı belirtilmemektedir" değerlendirmesinde bulunuldu.

Başvurucunun rahatsızlığının geri dönülmez bir noktaya ulaştığı yönünde bir tespit de bulunmadığı aktarılan incelemede, bununla birlikte, mevcut hastalık nedeniyle ortaya çıkabilecek muhtemel risklerin varlığından bahsedildiği ve sonuç olarak "başvurucunun sağlığı açısından, cezaevi koşulları yerine fiziksel, psikososyal şartların daha sağlıklı olduğu ve her türlü tıbbi imkana kolayca ulaşabileceği bir ortamda izlenmesinin uygun olacağının" değerlendirildiği kaydedildi.

İncelemede, başvurucunun, rahatsızlığının cezaevi şartları veya yetkililerin uygulamalarından kaynaklanan nedenlerle kötüleştiği ve bu nedenlerle doğal olarak özgürlükten yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan ızdırap ve acının ötesinde bir ızdırap ve acıya maruz kaldığı yönünde bir delil ortaya koymadığı ifade edildi.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde kaldığı sürece kendisine hastane tedavisi yapılmadığı bildirilen başvurucu hakkında düzenlenen raporlarda, cezaevi koşullarının başvurucu yönünden uygun olmadığı veya hastalık sebebiyle başvurucu bakımından "kesin bir hayati tehlikeye" neden olacağı yönünde bir olgu yer almadığı aktarılan incelemede, başvurucunun daha önce sağlık durumuyla ilgili rapor düzenleyen doktorların tutuklanabilecekleri endişesiyle görüşlerini değiştirdiklerini iddia etmesine karşın adli bir şikayet yoluna başvurmadığı, ayrıca bu konuda somut belge ve bilgi de sunmadığı ifade edildi.

Başvurucunun sağlık durumuyla ilgili raporlarda esasen teşhis yönünden bir farklılık da bulunmadığı belirtilen incelemede, "Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nce düzenlenen ilk iki raporda doğrudan cezaevi şartlarıyla bağlantılı somut bir neden belirtilmeksizin başvurucunun tutukluluğunun devamının veya transfer edilmemesi gereken bir ortama gönderilmesinin kesin bir hayati tehlike teşkil edeceği belirtilmektedir. Tedbir talebiyle ilgili 20 Ocak 2014 tarihli karar üzerine İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nce düzenlenen 17 Şubat 2014 tarihli sağlık kurulu raporunda da başvurucunun cezaevinde bulunmasının sağlık durumu nedeniyle hayati risk oluşturacağına ilişkin bir tespit ve değerlendirme yer almamaktadır" değerlendirmesine yer verildi.

"Somut bir delil sunmadığı gibi idari ve yargısal başvuru yapmamıştır"

Başvurucunun, iki ay aralıklarla bir üniversite hastanesinin hepatoloji servisinde hastalığıyla ilgili kontrollerinin yaptırılmamasını yaşam hakkının ihlali olarak ileri sürmesine karşın bu kontrollerin yapılmasına ilişkin idari mercilerin hareketsiz kalması nedeniyle idari veya yargısal bir şikayet yaptığına ve bu kapsamda bir sonuç alamadığına ilişkin delil sunmadığı anlatılan incelemede, "Bireysel başvuru kapsamındaki talebin de hastalık nedeniyle sağlık kurumunda tedavi edilme değil 'mahkumiyet kararına bağlı olarak' cezaevinde tutulmanın sonlandırılması yani serbest bırakılma olduğu görülmektedir" ifadesine yer verildi.

İncelemede, şunlar kaydedildi:

"Başvurucunun raporlarla tespit edilen sağlık durumuna rağmen 'mahkumiyet kararına bağlı olarak' cezaevinde tutulmasının, insanlık dışı veya aşağılayıcı bir ceza/muamele olarak değerlendirilmesine neden olabilecek bir olgunun da bulunmadığı, bu nitelikte değerlendirilebilecek somut bir duruma ilişkin şikayet olmadığı görülmektedir.

Başvurucu, cezaevinde tutulma nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği şikayetine ilişkin olarak gerek cezaevi koşullarından gerekse yetkililerce yapılan uygulamalardan kaynaklanan somut bir delil sunmadığı gibi bu kapsamdaki iddialarıyla ilgili herhangi bir idari ve yargısal başvuru yapmamıştır.

Suç isnadına veya mahkumiyet kararına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılan bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir 'genel zorunluluk' bulunmadığı, hasta bir kişinin cezaevinde tutulmasının ancak cezaevi şartları veya uygulanan tedbirlerin kişiyi olağanın üzerinde sıkıntıya sokacak nitelikte olması halinde insanlık dışı veya aşağılayıcı bir muamele olarak nitelendirilebileceği ve bu kapsamda da somut bir delil olmadığı dikkate alındığında, kronik hastalığı olan başvurucunun 'mahkumiyet kararına bağlı olarak' cezaevinde tutulmasına ilişkin şikayetlerinin somut bir olguya dayanmaması nedeniyle yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir."

İncelemede, Hilmioğlu'nun yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği belirtildi.



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon