Aya ve yıldıza bakmanın bayramı
“Anadolu topraklarında kırmızının dışında beyaz, sarı gibi farklı renklerde güllerin yetiştirilmesi de Cumhuriyet’in ilanından sonradır. Bunu Ankara’da yapan bahçıvan da Mustafa Kemal Atatürk’tür.”
Sultan Reşat zırhlısını teslim almak için İngiltere’ye giden denizcilerimiz, okunan İngiliz milli marşına karşılık olarak, “Entarisi ala benziyor / şeftalisi bala benziyor” şarkısını söyler. Cumhuriyet, her şeyden önce içinde “Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım / hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım’’ dizelerinin de olduğu, dize gelmemeyi anlatan gerçek bir milli marş kazandırmıştır bizlere...
Eyüp oyuncaklarında insan figürü resmetmenin yasak olduğu dönemde, kış mevsiminde çocukların sokaklarda kardan adam yaptığını düşünemeyiz. Bu nedenle, kardan adamın nüfus cüzdanına “Türkiye Cumhuriyeti”nin kuruluşuyla sahip olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Anadolu topraklarında kırmızının dışında beyaz, sarı gibi farklı renklerde güllerin yetiştirilmesi de Cumhuriyet’in ilanından sonradır. Bunu Ankara’da yapan bahçıvan da Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Devrimin kökleri içimizdedir
Cumhuriyet’in insanlara kazandırdığı değerlerin kökleri, 1923 yılından öncesine dayanır. Topraklarımızı derinden kucaklayan bu köklerden biri Selim Sabit Efendi’dir. Fransa’da matematik eğitimi aldıktan sonra geri döndüğü İstanbul’da okullara ilk kez sıraları getiren bu aydın insan, dinimiz gereği rahle kullanmamız gerektiğini, sıranın kafirlik olduğunu savunan bağnaz çevrelerin saldırısına uğramıştır. Hele ki, çocukların daha kolay öğrenmesini sağlamak için harf şeklinde şekerler yaparak ellerine vermesi, Sultan Abdülmecit devrinde bardağı taşıran damla olmuştur.
İlk bilim dergisi olan “Mecmua-i Fünun”u çıkaran Mehmet Münif, Moliere’i çeviren, tiyatronun öncülerinden Ahmet Vefik Paşa, ilk doğumhaneyi kuran ve bu yüzden “piçhane kurdu” diye saldırılan Doktor Besim Ömer, Namık Kemal, Tevfik İleri, Mithat Paşa ve aydınlanma tarihimizin daha nice öncüsü Cumhuriyet kazanımlarının kökleridir. Son halife ve ressam Abdülmecit Efendi’nin tablolarında resmettiği kitap okuyan ve piyano çalan kadınların sadece saraya ait olmadığı, bu bilginin ışığından tüm halkın yararlanması gerektiğinin adıdır Cumhuriyet devrimi. Yani, kökleri içimizdedir, turfandadır, yerli malıdır.
Emperyalistlerin hevesini kursağında bıraktı
Cumhuriyet’e giden yolda, bağımsızlık savaşımızda kağnılarla yürüdük özgürlüğe, işgal altındaki Anadolu’da... Cumhuriyet, o kağnıları, Kurtuluş Savaşı’ndan on yıl sonra yapmaya başladığımız yerli uçakların üstüne resmetmemizin adıdır. Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda, dünyada kendi uçağını üretebilen 5. ülke olmuştur. Birilerinin durmadan karalamaya, kötülemeye çalıştığı yıllarda yaptığı uçakları dünyaya satıyordu Türkiye Cumhuriyet’i... Bu uçaklardan biri olan, tamamen yerli üretim “THK 5” uçağı yıllarca Danimarka’nın kuzeyinde, en zor hava koşullarında ambulans uçağı olarak kullanılmış, nice insanın hayatını kurtarmıştır.
Cumhuriyet’in 10. yıl kutlamaları, tüm dünya ülkelerinin katıldığı ilk törendir. Çünkü, Atatürk’ün dize getirdiği emperyalistler, kurduğu Cumhuriyet’in uzun süreli olamayacağını, yıkılacağını düşünüyorlardı... Ama, 1933 yılında düzenlenen 10. yıl kutlamalarına katılmak zorunluluğunu hissettiler. Ankara Hipodromu’nda düzenlenen törenlere katılmak üzere Rus heyeti iki bakan gönderir... Rus ekibin bir de kameramanı vardır, Sergey Yutkeviç...
Sovyet mirası
Atatürk, 29 Ekim 1933’de, arabasıyla hipodroma girdiğinde, töreni kayda almak isteyen tüm kameramanlar dövünmeye başlar... Çünkü araba, kameralar ile konuşmaların yapılacağı kürsü arsına çekilen kabloların üstünden geçmiş ve hepsini koparmıştır... Ama ortada, kopmayan, kalın bir kablo vardır, Rus Sergey Yutkeviç’in kamerasının kablosu... Ve biz, tarihin bu kalın kablosu sayesinde Cumhuriyetimizin 10. yılına ait görüntüleri hala izler ve duygulanırız!
Cumhuriyet’in anlamını, ülkemize kazandırdığı değerleri kavrayabilmek için, Takiyüddin Efendi’nin yıkılan rasathanesinin enkazına gidelim:
Yıl 1585...
İstanbul, Gümüşsuyu...
Çağdaşı gökbilimcilerden çok daha doğru haritalar çıkaran Takiyüddin Efendi’nin rasathanesi, Kılıç Ali Paşa komutasındaki gemiler tarafından denizden topa tutulur ve yerle bir edilir...
Gerekçe, rasathanenin uğursuz sayılması, veba salgını ve depreme neden olduğu iddialarıdır. “Takiyüddün oradan meleklerin bacaklarını röntgenliyor” sözleri de dönemin bilim düşmanlarının iştahını daha da arttırır.
Ve biz, bir daha neredeyse 340 yıl sonra, Cumhuriyet’in Kandilli rasathanesiyle, yıldızlara bilimin gözüyle bakmaya başlarız... Bayrağında ay ve yıldız olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, gökyüzüne özgürce bakmasının 95. yılı kutlu olsun.
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı