Atilla Birkiye'den 'Sabahattin Ali'nin Yapıtlarını Sevme Sözlüğü'
“Sabahattin Ali’nin Yapıtlarını Sevme Sözlüğü”, bir yazarın, bir başka yazarın yapıtlarını sevmesiyle doğmuş, yılların birkimiyle gelişmiş... Atilla Birkiye ile Sabahattin Ali’yi ve onun üzerine yazdığı kitabı konuştuk.
‘Sabahattin Ali’ye borcumu ödemeye çabaladım’
- Sanıyorum bu söyleşiye kitabın içeriğindense biçimi üzerine konuşarak başlamak en doğrusu. Bu türden çalışmalara yurtdışında çokça rastlıyoruz ama nasıl ki biyografi sıkıntısı çekiyorsak, bir yazar üzerine kişisel bir sözlük üretme fikrinde de kısırız. Halbuki yaratıcı, yaratıcı olduğu kadar da ilgi gören çalışmalar bunlar. Neden kaynaklı sizce bu durum, bu kısırlık? Bu bağlamda kitabın biçimini nasıl oluşturduğunuzu da sormak isterim…
- Aslında tek tük “A’dan Z’ye” yapılıyor; daha çok yazarın yaşamını içeren sözlük biçiminde çalışmalar. Bizde yaşamöyküsü çok fazla değildir; pek yazılmaz, son yıllarda belki biraz daha arttı. Anlaşılan bazı konulara girilmek istenmiyor ya da bazı konular hâlâ toplumsal ahlaka takılıyor! Öte yanda böyle bir yazarlık yok değil var ama pek gelişmiyor. Benimki bir biçim daha çok; aslında kitabı yazabilmemin anahtarı. Yıllardır yazmak istiyordum Sabahattin Ali üzerine, otuz beş yıl olmuştur niyetleneli. Sözlük biçimini bulunca yazmaya başladım. Şiirlerinden, mektuplarından bir-iki örnek vardır ama daha çok roman ve hikâyelerini içeren bir sözlük bu. Öte yandan bildiğim kadarıyla edebiyatımızda daha önce kimse böyle bir biçim denememiş yâni bir yazar için yalnızca yapıtlarını içeren bir sözlük yazmamış. Öncelikle altını çizmeliyim, tür olarak bu bir deneme kitabı. Sözlükteki gibi harf harf ilerliyor ancak ilgili başlıkta yazılanlar uzunlu kısalı denemeler. İcat etmedim, başucu kitaplarımdan olan Mısır’ın Aşk Sözlüğü’nden esinlendim.
- Kitap; genel çerçevede, bir yazarın sevdiği bir başka yazar üzerine düşünmesi aslında, değil mi? Böylesi basit bir refleksle hareket edilebilecek çalışmada neden bu kadar geri kaldığımız şaşkınlık yaratmıyor mu sizde? Kısır çatışmaların rolü var mıdır sizce bu durumda, kıskançlıkların?
- Evet öyle, belki sevmenin de ötesinde... Burada söz konusu öncelikle yapıtlar, kuşkusuz o yapıtlarda da yazar var. Şöyle bir durum var. Bir romancı-hikâyeci yani edebiyatın yaratım türlerinde ürün veren bir yazarın, kendisi gibi ürün veren, çağında ya da geçmişte yaşayan bir yazarla ilgili kitap yazdığını bizde pek göremiyoruz. Kitap oylumu bir yana, deneme, eleştiri de pek yok. Biraz kitap tanıtımı var. Çoğunlukla eleştirmenler, edebiyat tarihçileri yazıyor. Şairler birbirleri için yazabiliyor da romancılar, hikâyeciler birbirleri için kitap yazmıyor. Dünyada böylesine örnekler çok, akla ilk Stefan Zweig geliyor. Ne yazık ki bizde pek yok. Ancak Selim İleri hâriç! Hatta o sürekli yazıyor; benzeri yok. Sevgisizlikten mi, kıskançlıktan mı, yetersizlikten mi, umursamamazlıktan mı, bilmiyorum ama sonuç bu. Oysa bir romancının kaleminden bir romancıyı okumak ne kadar keyifli oluyor.
“YAZMA DÜŞÜNCESİ BEYNİMİ KEMİREREK YOK EDEBİLİRDİ”
- Önsöz niyetine kaleme aldığınız yazıda dediğiniz gibi “her kitabın bir öyküsü var”. Meraklısının da çok hoşuna gider bu öyküler doğrusu. Bahsedebilir miyiz biraz olsun?
- Otuz beş yıla yakın zamandır, Sabahattin Ali ile ilgili bir kitap yazma isteğim vardı. Vardı da hiç harekete geçmedim/geçemedim. Ancak bu yazma meselesi, bilincimin vazgeçilmez düşünsel aktörüydü. Şöyle yapayım, böyle yapayım, hayır olmuyordu. İlk yıllarda, önümde Asım Bezirci’nin kitabı vardı ki sanırım kendi alanında ilktir, dolasıyla onu da aşmak vardı. Bunu nasıl yapabilirdim? Sonra roman karakterleri üzerine bir kitap yazma düşüncesi doğdu. Bu da Memet Fuat’ın Yazko Edebiyat’ta yayımladığı, tanıtım yazılarını bir kenara bırakırsak edebî anlamda ilk sayılabilecek ‘Kuyucak’tan Yusuf ve Diğerleri’ başlıklı yazımdan ortaya çıkmıştı. Onu da beceremedin, yıllar geçtiyse de düşünce benden gitmedi. Düşünce benden gitmiyordu ama not falan da aldığım yoktu. Tuhaf bir korku, cesaretsizlik olmalı. Yine de yıllar içinde Sabahattin Ali üzerine deneme, tanıtım yazdım, toplantılarda konuştum. Elimdekiler bir kitaplık yazı neredeyse. Onları bir araya getirmek çok anlamlı gelmedi. Kim bilir belki ileriki yıllarda ikinci bir kitap olarak... 2015’in son aylarında, İstanbul’da Notos dergisinde, Adana’da Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde verdiğim atölyeler sonrası ise sonunda yazmaya başladım.
- Kitap için sizi harekete geçiren neydi?
- Adana’da katılanların ilgisi çok iyiydi. İstanbul’a döndüğümde, bir-iki gün geçmiş olmalı, bir sabah uyandığımda, başucumda yukarıda adını verdiğim Mısır’ın Aşk Sözlüğü sanki gözüme çarptı; işte bu evraka ânıydı. Aslında bu kitabı okur okumaz, 2009’da yayımlanmıştı Türkçede, İstanbul için benzerini yapmayı düşünmüştüm; hatta bu kez notlar da almıştım. Ancak kitabın biçimi, önce Sabahattin Ali için yazmamın işareti oldu. Öte yandan artık bu kitabı da yazmalıydım; düşünce, hayal somutlanmalıydı. Sait Faik’in izinden giderek söylersem, yazmasaydım, yazma düşüncesi beynimi kemirerek yok edebilirdi; ve yazdım.
“HEP PARLAYAN BİR YILDIZ...”
- Böyle bir çalışma için Sabahattin Ali’yi seçmenizin nedenini de soracağım… Bu bağlamda Sabahattin Ali’yle ilişkinizi de anlatır mısınız? Yazdıklarıyla kurduğunuz bağ ve edebiyatımızdaki yerine de bir parantez açabilirsek bu soruyla çok sevineceğim.
- Bütün yapıtlarını okusanız da “bir yazarı tamamıyla tanımanın” kolay olmadığını düşünüyorum, en azından benim için, başkalarını bilemem. Eh, biraz biliyorum dediğim bir yazardır Sabahattin Ali. Yazarlığımın başında da beni çok etkilemiştir roman ve hikâyeleri. O yıllar, seksenlerin başı; yine şiddetli baskı, kaotik bir ortam, yine faşişt bir cunta var; öte yandan da yoğun bir şekilde yazmak, okumak, edebiyat içinde haşır neşir olmak... Atilla Özkırımlı’nın basıma hazırladığı bütün eserleri de peş peşe çıkıyor, ben de alıp okuyorum, her okuduğum beni sarsıyor, ardından becerebildiğim kadarıyla bir şeyler yazıyorum. Kuşkusuz yıllar geçince daha farklı bakıyorsunuz; sonraki okumalarımda, daha da önemli buldum. O zamanki günlüklerimden de anlaşılıyor, roman yazmamın nedenlerinin başında geliyor onun kitapları. Sabahattin Ali kendinden sonra gelen kuşakları çok etkilemiştir, özellikle de hikâyeleriyle; evet ömrü çok kısadır ama o, edebiyatımızın sönmeyen, hep parlayan bir yıldızıdır.
- Sabahattin Ali’den söz açılmışken, yazarın bugünkü algısı üzerine de konuşmak gerek diye düşünüyorum. Sabahattin Ali dünün unutulacak diye korkulan yazarıyken bugünün çok satan yazarı artık. Bu bir keşfedilme öyküsü mü bu, yoksa -maalesef diyeceğim- bir moda akımı mı sizce?
- Moda sözcüğünden uzak durmak isterim ne ki bu konuda pek duramayacağız. Öte yandan tuhaf bir duygu, konu onun kitapları olunca iyi ki moda olmuş da diyebiliyorum. Şöyle bir şey de var, güçlü bir yazar Sabahattin Ali, unutturulması zor yazarlardan. Zaten edebiyat çevresi, nitelikli ve ilgili okur onu hiçbir zaman unutmamıştır. Özellikle resmî ideoloji Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet gibi yazarları, şairleri unutturmak istese de eninde sonunda onlar suyun yüzüne çıkacaktır, çıktılar da; kimse sağduyunun belleğini küçümsemesin.
- Peki sizin bu kitap için Sabahattin Ali’yi seçme sebepleriniz arasında bu “moda” akımdan yazarı sıyırıp daha güvenli sulara çekme çabası var mıydı?
- Aslında tersi gibi bir şey. Sabahattin Ali için bu kitabı, yani bu biçimi seçmiş oldum. Benim yazarlık dertlerimden -buna sorunsallık da diyebiliriz- biri, yukarıda da belirttiğim gibi Sabahattin Ali’nin yapıtlarıyla ilgili bir kitap yazmaktı. Senin dediğin gibi “güvenli sulara çekme” çabası varsa, böyle bir edim görülüyorsa, bundan büyük bir onur duyarım. Böylesine değerbilir bir eyleme küçücük bir katkım olmuş olsa da.
“FARKLI YÖNDEN BAKABİLME ÇABASI”
- Kitap, adı üzerinde bir sözlük çalışması ancak denemenin sularında yüzüyorsunuz daha çok. Hemen başta da konuştuğumuz gibi her madde, maddenin içeriğine dair Sabahattin Ali üzerine yazılmış uzunlu kısalı denemeler… Bu tavır denemenin özgür dünyasında, çalışmanın kişiselliğe ulaşması için mi? Yoksa farklı bir nedeni mi var?
- Eleştirmen değilim, edebiyat tarihçisi de değilim; denemeciyim, eh romancıyım da diyebilirim ancak eleştiri kitabı da yazabilirsiniz, bir inceleme kitabı da. Ne var ki bu türlerde bir metodoloji, bir arkaplan meselesi vardır. Bu da öylesine basit bir mesele değildir, çok çok önemlidir; zaman içinde bilgiden öte terim ve kavramlar konusunda da yetkinleşmeniz gerekir. Mâlûm her türün kendine göre özellikleri var. Denemeyi daha çok bir temanın, konunun, kavramın üzerine oturtuyorsunuz. Evet, görüşleriniz var daha çok, daha çok yeni bir düşünce oluşturma çabası. Yani bir de farklı yönden bakabilmek... Kuşkusuz kişisellik vardır ama buna öznel demeyi daha uygun buluyorum, kaldı ki o öznelliğin içinde “nesnel” de olmalısınız. Yıllardır deneme yazdığım için o sular bana tanıdık. Başka sulara açılırsam boğulabilirim. Ama asıl mesele ele aldığım yazar Sabahattin Ali. Hakkını verip verememe sorunu var; becerip becerememe; bunca yıl yazamama nedenlerimden biri de bu. Eksiklerim vardır, değinmem gerekip de değinmediklerim, bir tamlık söz konusu değil, zâten böyle bir amacım, niyetim hiç olmadı.
- Peki denemeyle yoğrulmasına rağmen bir kaynak olma iddiası taşıyor mu sizce kitap?
- Doğrusunu söylemek gerekirse hiç böyle düşünmedim, yazmaya başlarken ve yazma sürecinde. Kitabın çıkışından bugüne geçen sürede, okuyanlardan gelen değerlendirmeler ve yazılanlardan anlıyorum ki böylesine bir özellik de olmuş. Deneme türünde, sözcük biçimiyle elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Sabahattin Ali’yi ne kadar biliyorsam; onun için yapmaya çalıştım. Tunca Arslan, kitapla ilgili yazısından Sabahattin Ali’ye olan, özellikle aydınların borcundan söz ediyor. Çok yerinde bir saptama. Ben de borcumu ödemeye çabaladım.
“SABAHATTİN ALİ’Yİ YENİDEN OKUMANIN HAZZI...”
- Önsözde “Daha çok romanları ilgim odağım oldu,” diyorsunuz ancak biliyoruz ki Sabahattin Ali önemli bir öykü damarı aynı zamanda edebiyatımız için. Şiirleri ve yazılarını saymıyorum bile. Neden daha çok romana yönelmiş bir tavır taşıdınız merak ediyorum doğrusu… Kitabın öznelliğiyle bağlantılı mı bu da?
- Evet. Aslında hikâyeleriyle ilgili yazılanlar da azımsanmayacak kadar var. Çok az hikâyesinden söz etmedim. Saymadım ama onu bulmaz! Roman, dramatik çatışma ve karakterlerin zenginliği açısından bize üzerinde sanki daha fazla düşünme olanağı sağlıyor. Dolayısıyla daha fazla yazma olanağı da doğmuş oluyor diyelim. Baştan beri onun kurmacası ilgi alanımdı. Yaşamöyküsünden uzak durmaya çalıştım. Ancak bazen ilgili yapıt ya da kalemim yaşamöyküsüne götürdü beni, o da kurmaca ile bağlantılı olarak. Çok değildir ama. Romanın ve hikâyenin üzerinde düşündüm, oradaki temalar, kavramlar, bazen sıfatlar ve isimler de konum oldu. Şöyle bir örnek vereyim: Bazen bir uçurtma gibi gökyüzünde uçtum; ne var ki uçurtmanın ipi hep yapıttaydı. Öyle olmasına da özen gösterdim.
- Kitaptan, Sabahattin Ali’ye dair, pek çok kişi pek çok şey alacak, öğrenecek. Ben şunu merak ediyorum; bu kitap size ne öğretti?
- Çok şey. Yaklaşık altı ayda yazdım; yoğun olarak çalıştım ama bunu altı ay artı otuz beş yıl olarak düşünmelisiniz. Zaten daha önce yazdığım çok sayıda denemem, kitap tanıtım yazısı vb. vardı. Onların bir kısmını, yeni bir şey söylemiyorsam, kitabın özelliğini bozmadan, biraz ifade, dil değişikliğiyle ilgili başlıklara aldım. Bunlar çok fazla değildir. Ama şu veya bu şekilde önceki yazdıklarım ilk kaynaklarım arasındaydı; ne var ki ana kaynağım doğal olarak Sabahattin Ali’nin romanları ve hikâyeleriydi. Yukarıda belirttiğim gibi hem borcumu ödemeye çalıştım, ne kadarıyla bilemiyorum hem de arındım. Beynimi kemiren o düşünceden arınmış oldum. Bu iyi bir şey. Kurtulmuş oldum demiyorum, arındım. Antik kültüre gönderme de yapmıyorum. Yıllarca hayalini kurduğum bir şeyi gerçekleştirmiş oldum böylece. Bu da haz veren bir durum tabii ki. Öte yandan Sabahattin Ali’yi yeniden okumanın hazzını bir kez daha aldım. Gözden kaçırdıklarımı görünce utandım da! Dolayısıyla öğrendim de.
Sabahattin Ali’nin Yapıtlarını Sevme Sözlüğü / Atilla Birkiye / Siyah Kitap / 272 s.
En Çok Okunan Haberler
- Narin Güran davasında ikinci gün sona erdi!
- 'Önümüzdeki 72 saat önemli, bir baba olarak...'
- Erdoğan'dan 'sürpriz' 10 Kasım kararı
- 'Kurultay haktır, Genel Başkan padişah değildir'
- CHP'den Oğuz Kaan Salıcı'ya sert yanıt
- Açıklayacağına söz verdiği 'gizli dosyalar' neler?
- Erdoğan'dan kayyum için ilk açıklama
- AFAD duyurdu: Elazığ'da korkutan deprem!
- '22 yılın yükünü sırtıma almam'
- Narin'in köyündeki imam açığa alındı