Aşırı uçlardan tınılar...

Kül, uzun süren suskunluğunu ‘Ait ve Dair’ albümüyle bozdu. 8 sene sonra dinleyiciyle buluşan grup, ne duymak istiyorlarsa dinleyiciye de onu vermek istediklerini dile getiriyor.

Yayınlanma: 01.06.2019 - 17:17
Abone Ol google-news
 
Rock grubu Kül’ün kuruluş tarihi 2005 yılı olarak geçiyor. Üniversite öğrencisi gençler tarafından kurulan grup, 2011 yılında da “Artık Güçler Dengede” isimli albümlerini yayımlıyor. Bu albümle birlikte müzikseverler, iyi müzik yapan bir grubun daha ortaya çıkmasını büyük bir memnuniyetle karşılamışlardı. Ancak ne olduysa albüm sonrası gruptan uzun süre ses seda çıkmamıştı. Kül, 8 yıl süren suskunluğunu nisan ayının sonunda çıkardığı “Ait ve Dair” albümüyle bozdu. Biz de grup üyeleri Arın Kuşaksızoğlu, Akay Taşkıntuna ve Mehmet Yaranona ile buluştuk. Bir diğer üye Umut İsan ise aramıza Hangout isimli uygulama aracılığıyla katıldı. 
 
Kül grubunun yolculuğunu özetler misiniz? İlk albümle büyük beğeni topladı, uzun soluklu kaliteli bir müzik grubu geldi diye sevinildi, sonra? Sonra ne oldu?
 
Arın Kuşaksızoğlu: İlk albümü yaptığımızda üniversite öğrencisiydik. Üniversiteden mezun olduk ve albüm yayımlandı. O an gerçek hayatla ilgili tercihler yapmak gerekiyordu. Daha yolun ortasındayken iki kişi o tercihi yapıp yurtdışına gitti. Aramıza Koray Erkan ve Mehmet (Yaranona) katıldı. Daha sonrasında da Umut (İsan) ki her zaman beraberdik Umut’la. Umut da ODTÜ’den, hatta Felsefe Bölümü’nden arkadaşım.
 
Umut İsan: Ben grubun tonmaysteriydim aslında. Teknik destek veriyordum.
 
A.K: Umut da aramıza gelince, “Tamam abi, şimdi kimyamızı bulduk... Bir dakika ama, hâlâ gerçek hayatla mücadelemiz devam ediyor; kirayı kim ödeyecek, faturalar var...” gibi ülkenin gerçeklerinin bize dayattığı bazız sosyopolitik sorumlulukları yerine getirerek sanatla olan ilişkimizi biraz daha tuhaf bir uçuruma sürükledi. Şartlar olgunlaştı; “Hadi abi başlıyoruz” dedik. Şu ana kadar ne yapmışız diye dosyaları açtık ve çeşitli gitar riff’leri arasından, “Bundan iş çıkar, şuna şöyle bir şey yapsak” diyerek şarkıları toplamaya başladık. İki buçuk sene oldu bunları söylediğimizde. İki senede de nihayet albümü çıkardık.
 
Akay Taşkıntuna: Bu böyle çok uzun bir süre oldu ama, bu sürede biz Arın’ın dediği dertlerle bir yandan uğraşırken bu ekini yatırmadık yani, “Beyler gidin, bir hayatlarınızı kurun da gelin sonra bu işi yapalım” demedik. Bu sürede hep birlikteydik aslında. Sonuçta beraber çalmak, beraber bir ‘sound’u ortaya çıkartmak zaman alan bir şey bence. Biz de o zamanı, Arın’ın dediği o şeyleri yaparken bir yandan da diğer zamanımızı Kül’e vererek ‘sound’u belirledik o süreçte.  
 
M.Y: Dışarıdan bakınca devamlılık yok gibi gözükse de içeride devamlılık vardı yani.
 
A.T: Sırf çalmak için buluştuğumuz oldu, hatta bazı zamanlarda çalmak için değil sadece FIFA oynamak için buluştuğumuz, sohbet etmek için, birbirimizle zaman geçirmek için buluştuğumuz da oldu.
 
A.K: Albüm kayıt süresinde ben PUBG Mobile’da 3 bininci oldum... (Gülüşmeler)
 
U.İ: Aslında arada buluşmaktan ziyade ekip olarak başka projelerde veya kendi işlerimizin doğası gereği sürekli dirsek temasında çalıştığımız için bizde buluşma kavramının oturduğu yer biraz farklı. Yani Mehmet’le biz altı ay birbirimizi görmeyip altı ay sonra, “Evet abi, ne yapıyorduk” durumu olmuyor yani. Mesela 15 dakika önce Mehmet’e e-posta attım, “Böyle bir işimiz var, bunu yapıp yarına yetiştirebilir miyiz” diye, Kül’den bağımsız olarak. Öyle olunca buluşma durumu bizim için sürekli devam eden bir durum oluyor.
 
A.K: Yani hayatlarını beraber geçiren bir ekibiz.
 
‘Amaç para kazanmak değil’
 
Bir yandan da para kazanmak için başka işler yapıyorsunuz. Müzik yaparak para kazanmak gibi bir düşünceniz hiç olmadı mı?
 
M.Y: Bence sadece bizim ülkenin sorunu değil bu. Hatta, artık grup elemanlarının kendi gruplarının menajerliğini üstlenmesi gibi bir şey oluştu. Paranın dağılmaması için...
 
A.K: Kül özelinde şöyle bir durum var. Bu işten maddi bir beklentimiz olsaydı zaten bu “sound”u yapmazdık. Sadece duymak istediğimizi yapıyoruz. “Ben bunu seviyorum, bence çok güzel bir gitar riff’i yazmışsın, hadi bunu şarkı yapalım”; motto bu yani. Eğer para kazanacak olsak, bu ülkede bazı şeylerin matematiği belli yani, biz bu matematiğe vakıf olmayan adamlar da değiliz. Öyle yapmak isteseydik, öyle yapardık. Olur, olmaz, tutar, tutmaz ayrı bir mesele.
 
M.Y: Kaygının yönlendiği yer biraz farklı aslında. Para kazanmak, çok fazla insan tarafından bilinmek, acayip ünlenmek gibi kaygılardansa biraz daha kendimize yapıyoruz bazı şeyleri galiba. Yani biz seversek bazı şeyleri, hoşumuza giderse “Tamam” diyoruz. Profesyonel hissediyoruz aslında kendimizi, ama amatör bir perspektifimiz de var galiba.
 
A.T: Yani amaç hiçbir zaman para kazanmak olmuyor yaptığımız şeyde, ama bunun sonucunda para kazanırsak da... Şu çok önemli, bunu yapabilmemizin nedeni hepimizin başka gelir kapılarının olması. Başka yerlerden hayatımızı idame ettirebilecek şeyler yapmış olmamız, hâlâ yapıyor olmamız hatta. Öyle bakınca, müziği üreten temel amaç biraz da biz ne duymak istiyoruz, bizim duymak istediğimiz gibi duymak isteyenler varsa da onlara ulaşabilmek... Çok zorlama bir seyirci kitlesine sahip olalım, bu çok fazla bize tıklama getirsin ki ekonomi doğursun gibi temel bir derdimiz gerçekten yok.
 
Bir müzik grubunun konserler vermesi, turneye çıkması beklenir. O nasıl olacak?
 
M.Y: Biz de istiyoruz turne yapmak, festivallerin çoğunda bulunmak... Bunların hepsi biraz zamanlama, bazı durumlarda şans, bazı durumlarda arz talep dengesi... Yoksa istemiyor falan değiliz. Hatta bu yaz birkaç farklı festivalde umarız biz de olacağız.
 
‘Plak istiyoruz’
 
8 sene sonra bir albüm yapmakta dijital platformların bu kadar gelişmesinin de bir teşviği oldu mu?
 
(Hep bir ağızdan) A.T: Aksine Tam tersine bir deneyim yaşadığımızı düşünüyorum ben. Bundan 8 sene önce albümü yaptığımızda fiziksel bir CD baskısıyla çıkmıştı albüm. O deneyimle bu seferki dijital deneyimi kıyasladığımızda böyle garip bir elle tutulamamazlık, bir yokluk... Geri dönüşü daha hızlı alabiliyorsun aslında, dijital platformlarla daha fazla kişiye ulaşabiliyorsun... Ama garip bir şekilde altı dolu hissettirmiyor. Bu konuda ben biraz kişisel görüşümü söyleyebilirim. Ben müzikle, kapağının beraber işleyen, çalışan bir ürün olduğuna inanıyorum... Bu dijital hikâyede aslında birçok konuda “dinozor” kaldığımızı ve eksiklerimizin olduğunu fark ettik aslında. Şimdi onların üzerine düşünüp çalışıyoruz. Artıları eksileri, neleri daha iyi yapabileceğimiz konusunda iyi bir adım oldu bizim için.
 
M.Y: Dijital ortamda, anladığımız kadarıyla, daha çok tüketilen şey, şarkı. Bir tane şarkıya gidiyorsunuz, ondan sonra belki albüme geçiyorsunuz ama o çok az rastlanan bir durum. Herkes şarkı şarkı gidiyor. Bizim aslında dijital dünyaya bir ürün koymak gibi bir amacımız yoktu en başında. Şarkılar birleşik, bütün halinde bir şeyler yapmaya çalışıyoruz, aslında plak çok istediğimiz bir dizayn. Onu hayata geçirmek gibi bir amacımız var. Ama dijital ortamda tüketimle karşılaşınca bütün halinde bu işin tüketilebilmesi için bu işin YouTube’da öyle bir sunumla o plak duygusunun karşılanması, belki amaçladığımız bir şey olur.
 
Şu an piyasada genel olarak aralıklarla tekli çıkarma yöntemi var. Sizin öyle bir niyetiniz var mı?
 
M.Y: Bu tecrübeden sonra belki öyle bir yöne gideriz.
 
A.K: Biz de şu an gözlemleme dönemindeyiz. Kendi açıklarımızı, zafiyetlerimizin de farkındayız. Olayın gidiş yönünde alternatiflerimizi arıyoruz.
 
Ama Kül, her zaman anaakımın dışında kalan bir grup mu olacak? Mesela hayranlarınız bir 8 sene daha bekleyebilir mi?
 
A.T: Bekletmesek daha iyi olur... (Gülüşmeler) Bütün bu söylediklerimizin üzerinden bir şey düşünecek olursam, bir şey söyleme derdi olan bir ekibiz. Bir şey söylerken de onun altını bir şekilde doldurma istiyoruz. Muhtemelen teknik olarak bir haftada stüdyoya girpip 10 tane tekli birden yapabiliriz. Hepsi de birbirinden farklı şarkılar olur, Kül’ün “sound”unda olur, olmaz bir şekilde planlayıp ikişer ayda bir yayımlayabiliriz. Ama bu bizim temelde başladığımız şeye sadık bir hareket olmayacaktır. Evet, insanları bir 8 yıl daha bekletmek hoş olmayacaktır ama söyleyeceğimiz bir şey varsa onun 8 yıl sürmemesini sağlayabiliriz belki elimizden geldiğince. Bunu kendi aramızda da tartışıyoruz, bundan sonra ortaya çıkartacağımız şey belki bir albüm olmayacak, diye. Mesela “Ait ve Dair” albümünde aldığımız geri dönüşlerde “Baştan sona tek bir şarkı dinliyormuşum” gibi geliyor denildi. Bu aslında biraz istediğimiz bir şeydi. Çünkü şarkıların çeşitli bağlantıları var, ufak kandırmacaları var, en sonda duyduğunuz bir ses albümün başında tekrar başlayabiliyor gibi... Böyle bir hikâye anlatma tarzını seviyoruz gerçekten de. Bir sonraki yapacağım şey, böyle 3 şarkılık bir şey olabilir. Ama böyle sırf anaakımda yer alabilmek, ismimizden söz ettirebilmek için üç ayda bir “single” yayımlamanın Kül için çok doğru bir hareket olacağını düşünmüyorum açıkçası. Yapamayız demiyorum, yaparız ama çıkacak şeyi biz beğenmediğimiz zaman onu zaten paylaşmak da çok içimizden gelmeyecektir gibi geliyor.
 
Sanat eseri ortaya koymak...
 
 Şarkılar nasıl çıkıyor ortaya? Sizi şarkı yapmaya iten şeyler neler?
 
M.Y: Bu albüm özelinde şöyle oldu: Umut gruba katılmadan önce bazı riff’leri çalıyorduk ediyorduk ama şarkı gibi değildi. Umut da gruba katıldıktan sonra şarkı haline getirmeye başladık o riff’leri. Ama sözler, bazı şeyler belli olduktan sonra “Acaba neler olabilir” diye Arın’ın düşündükten sonra yazdığı şeyler oldu. Süreç böyle ilerledi.
 
A.K: Albüme başlarken, hep onu dile getirmeye çalışıyoruz; büyükçe bir cümle ama, “Müzik bir sanat dalıysa biz bir noktada ‘sanat eseri’ ortaya koymak zorundayız.” Ve sanat eseri dediğin şeyin kendi zamanına ve mekânına dair bir şey sunması gerekiyor. Tamamen içinden değil ama bunu , gözlemlemeye, anlamaya çalışan bir şey olması gerekiyor. Rönesans’taki tavırdan tutun, barok dönemdeki bilmem neye kadar her şey aslında o zamanla ve mekânla alakalı bir şeyler. Çok basit bir motto vardı yani; ben bu dönemde, bu ülkede yaşayan, bu yaştaki bir insan olarak, bu sıkıntıları çeken ve hayatın bu güzelliklerini ve çirkinlikleri yaşayan bir adam olarak bende şu an öne çıkan duygular, kavramlar neler? Ben, kaygılıyım abi... Dertlerim var, kendimi şu anlamda sıkışmış hissediyorum, şu anlamda özgür hissetmiyorum. Bu anlamda kendimi rahat hissediyorum. Bunları anlamak için belli etiketler koyduk yaptığımız riff’leri seçerken; “Bunu duygusu ne kadar endişeli, bu elimizde kalsın” gibi. Bunlarla müzikal tarafı dizayn ederken, sözde ne yapıyor olacağın çok belli oluyor zaten bir zaman sonra. İşin zanaati biraz orada. O yüzden o dinliyor olduğumuz şeyleri, “Evet abi, şu an bir şey hissediyoruz, şu olay var son zamanda beni çok üzmüş olan, aklıma takılmış olan, ben şu an nasıl hissediyorum” gibi parçaları teknik olarak değil, duygular üzerinden duygusal olarak birleştirmek daha kolay geliyor. O yüzden sözler evet, bu dönemde, bu dünya standardında, bu dünya düzeninde, bu ülkede, bu zamanda, bu yaştaki insanlar, bizler neler hissediyoruz, bunu anlatıyor.
 
M.Y: Biraz da kişisel şeylerden biraz uzak, daha çok böyle olan hikâyelerin bizim üzerimizdeki etkisi gibi. Mesela kişisel olarak bizim başımızdan geçen şeyleri anlatmaktansa daha genel şeylerin bize olan etkisi gibi...
 
Şu an günümüzde herkes politikleşmiş durumda. Üretim sürecinizi bu da etkiliyor mu? Neler etkiliyor?
 
A.K: Şu mesela çok önemli bir kavram bence. Taraftar olmak yerine, zaman zaman bitaraf olmayı becerebilmek gerekiyor. Günümüzde insanların ideolojik olarak da kendilerini tanımlıyor oldukları şey, sadece Türkiye’de değil dünyada da böyle, şu ideoloji beni temsil ediyor, şurada kendimi daha iyi buluyorum değil. Her zaman kendini ötekinin üzerinden kurguluyorsun. Onun iddia ettiği ne varsa reddederek tarafını belirliyorsun. Kendi düşüncen üzerinden belirlemiyorsun. Her zaman bir kontrast üzerinden kuruyoruz her şeyi. Albümün siyah beyaz olmasının belki bilinçaltımızdaki karşılığı da belki bu kontrasttır yani. Bu ara albümle ilgili böyle bir şeye takılmış durumdayım. Farkında olmadan yapmış olduğumuz neler olabilir? Bilinç dışımızda neler olmuş olabilir? Tamam, amaçlı yaptığımız bazı şeyler var, albüm tabii ki bir şeyler anlatıyor ve aslında neler anlatıyor da... Farkında olmadan yaptığımız şeyler şu aralar daha çok ilgimi çekiyor. Bu albüm, kontrastların albümü. Ama o kontrastları çizgide durarak anlatmaya çalışıyor. Siyaha ya da beyaza düşmüyor. Hep grideyiz ve griden baktığımızda beyaz nasıl görünüyor, siyah nasıl görünüyor...
 
‘Keşke alternatif rock olsa’
 
Kül grubu neden yeterince tanınmıyor ve bilinmiyor sizce?
 
A.K: İlk albüm çıktıktan sonra bir boşluğa düştük. Dijitalleşmenin arefesinde çıktı o albüm. O albümü ne konvansiyonel standartlarda değerlendirebiliriz, ne dijital. Tam ara dönemde çıktığı için biz nereden nasıl yayılacağımızı kontrol edemedik. Zaten “sound” birkaç adım öne çıkan bir “sound” değil. Bunu anca meraklısı bilir. Kül de biraz meraklısı ve bileni için arz eden bir gruba dönüştü zaman içerisinde. Bu “sound”u bu anlam yumağını çok kolay alımlayamıyor insanlar. Çok da normal bu. Suçlamak için söylemiyorum. Bu ülkenin müzikal geleneği içerisinde her zaman ekstrem janrlar olarak kalacak, alternatif değil. Bazen alternatif rock diyorlar bazen bize, keşke alternatif rock olsak. Rock dediğimiz şeyin bir alternatifi olsa da ülkede, “Ben rock’tan çok sıkıldım keşke biraz alternatif rock dinleyeyim” denilecek bir şey olsa. Ama zaten alfabetik sıra gereği bizim albümümüz her zaman Kıraç’ın albümünün yanında duracak... Biz ekstrem bir noktaya gidiyoruz yani o yüzden.
 
M.Y: Sorunun cevabında bizim de çok fazla sorumluluğumuz var bence. Bizim de yapmamız lazım bir şeyler. Çok daha fazla ürün ortaya koyup, çok daha fazla konsere çıkmak gibi. Ortada olabilmek adına. Ama işte dediğimiz gibi, belli bir süreç geçirmek zorundaydık galiba. Şimdi belki işler belki biraz daha hızlanabilir.
 
Planlarınız neler şu an?
 
M.Y: Bir tane klibimiz var. Onu yayımlamak istiyoruz en kısa zamanda. Yine üzerine başka bir klip yayımlayıp devam ettirmek istiyoruz.
 
A.K: Bütün bunların hepsi geçtikten sonra da “Haydi” dediğimiz zaman kıvılcımı çakabilecek durumdayız. Doğru şartlar sağlandığında keşke hemen başlasak...
 
Bir önceki albüm üniversitede okuyan gençlerin yaptığı bir albümdü. 8 sene geçti, o olgunlaşma size neler getirdi? Neleri farklı yapıyorsunuz o zamanki halinizden?
 
A.T: Ben kendi adıma en basitinden çalmaya çalıştığım enstrümanla ilgili daha fazla zaman harcıyorum, kafa yoruyorum. 10-15 yıldır iyi kötü çalmaya çalışıyorum ama bu süre boyunca teknik olarak hiç kafa yormadığımı fark ettim. Bir şeyleri yanlış öğrenirseniz o yanlışın üzerine kendinizi geliştirmeye başlıyorsunuz ve onu düzeltmek de çok kolay olmuyor. En rahat söyleyebileceğim şey bu albüm sürecinde enstrümanla ve metronomla olan ilişkim çok değişti, gelişti. Eskiden lanetler okuyup, “Metronom da neymiş, olur mu öyle şey, müzik dediğin şey çalınır böyle” falan derdim. Ama işte geriye dönüp ilk albüm dönemindeki konser videolarına bakınca bütün şarkıları berbat ettiğimi, hızlı başlayıp düşen şarkılar olduğunu falan gördüm. Çocuklara kızdım sonra, “Neden o dönem dürtmediniz beni, kontrol altına almadınız” diye. Sonra kafama vura vura beni de belli bir kalıba soktular, iyi ki de sokmuşlar. Onun rahatlığını hissettim.
 
M.Y: Neyi farklı yapıyoruz biliyor musun? Çabuk beğenmiyoruz artık. Beğenimizi çok ileri yerlere atıyoruz. Bilmiyorum bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi... Sadece analiz ediyorum. Gerçekten bir şey yapıp hemen heyecanlanmıyorum. Olgunluk belki bu mu?
 
Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?
 
U.İ: Müzik tüketiminin mecrasının ve hızının global olarak değişimi, şimdiye kadar büyük şirketlerin ona yaptığı yatırım ve büyük şirketlerin kendini döndürememe hızından dolayı aslında yeni ortaya çıkan müzisyenlerin kendi başlarının çaresine kendilerinin bakması gibi bir refleks olduğunu düşünüyorum. Sadece Türkiye’ye ait olduğunu da düşünmüyorum. Yani herkes bir şekilde sadece “Müzik yaparak para kazanamayız, çünkü sektör ne yaptığını bilmiyor, o yüzden ona göre kendimizi bir yere alalım” gibi bir refleks veriyormuş gibi geliyor.
 
A.K: Müzik özgürleşiyor diyebilir miyiz hocam?
 
U.İ: Yok hocam, onu diyemeyiz. (Kahkahalar) 6 bin yıldır özgürleşemedi, hep bir şeylerin etkisinde kalacak. Önümüzdeki 100-150 yıl boyuna ana, egemen sanat sinema ve onun uzantısı olan görseller olduğundan müziğe vakit var. Kulağa daha vakit var, hâlâ gözle uğraşıyoruz biz.
 
M.Y: Globalizasyon olayının şöyle bir tarafı var bence. “Gerçek ötesi” diyoruz, bunun mesela yayılmasının sebebi ne? Parayı bastıran, kendi gerçekliğinin ‘gerçek’ olması için her yere bir şeyler koyuyor. Şimdi, müzikte de öyle bir şey var. Parayı bastıran adını duyuruyor ve siz zannediyorsunuz ki onlar müzik yapıyor, başkaları yapmıyor. Başkaları da yapıyor aslında.
 
A.K: Şu an aklıma geldi, endüstriyel anlamda Kül’ün kazandığı en büyük başarı Itunes’da birkaç günlüğüne de olsa Demet Akalın’ın ardından ikinci olduk.
 
* Sıradaki konserler, katılacağınız festivaller arasında belli olanlar var mı?
 
A.T: Zeytinli Rock Festivali’nde sahne alacağız. Sadece günü belli değil. Orada olacağımız netleşti gibi. Ondan önce de olacaktır performanslarımız ama daha netleşmiş bir şey yok. Yaz süresince açık hava festivallerini kovalayıp oralarda sahne almak istiyoruz.
 
 
‘Çok özlemişiz’
 
Kül, 22 Mayıs’ta Beşiktaş’taki If Performance Hall’da konser vererek albümünü tanıttı. Uzun süre sonra dinleyici kitlesiyle buluşan grup üyeleri neler hissettiklerini şöyle anlattılar: 
 
Arın Kuşaksızoğlu: Yıllardır çalmıyorduk ve insanlar da biraz beklemişler. Çok yükseklerdi o yüzden. Biz şarkılarımızın hep bir ağızdan söylenmesine şu ana kadar alışık olamadık, çünkü sert bir ‘sound’ olduğu için insanlar kolay adapte olamıyorlar. Adapte olabilmiş olan insanların çoğunluğu galiba oradaydı. Çok yüksek duygular... Ne kadar özlemişiz, daha da önemlisi ne kadar özletmişiz. Bizim özlememiz tamam ama insanların suratına baktığım zaman çok acayip şeyler hissettim.
Akay Taşkıntuna: Bence biz sahneyi çok özlemişiz...
 
Mehmet Yaranona: Sahnede bir de böyle farklı bir kimyamız var gibi geliyor bana. Stüdyoda prova yaparken bambaşka bir noktadayız ama sahneye çıktığımızda bir şey oluyor. O hissin hepimizden boşaldığını fark etmişiz, sahneye çıkınca dolmaya başladı. Arın’ın da dediği gibi, seyirci tarafından da tepki alınca aşırı eğlendim dün akşam, keşke daha çok çalsak, konserlerimiz artsa, daha fazla performans versek diye de kendi kendimizi de gaza getirdik... Arkadaşlarımızın mesai durumu var, bizim Kül dışında işlerimiz güçlerimiz, projelerimiz var. Bunların hepsi bir araya gelince çok sık çalmak ve sahnede olma şansımız olmayabiliyor. Olamadı geçmişte. Bundan sonra da bununla ilgili elimizden geleni yapacağız.
 

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler