Anlatıda dilin büyüsü… M. Sadık Aslankara’nın yazısı...
Kendi dilini kurmayı başaran yazar, verimini, dilin ortak paydasıyla sürdüren yazarlardan farklı bir büyü yayar hep. Yapıtları öyle etkin çekim yaratır ki, metnin ne anlattığı yer yer gölgede kalır. Çünkü dilin matematiği, yapıtı “tapınç metin” haline getirebilir yansıttığı büyüyle.
Dil, pek çok “şey”in, barışla savaşın, aşkla kavuşmanın, sanatla bilimin, düşünceyle eylemin, sağlıkla huzurun, doğayla yaşamın gereci, çünkü her biri dilde kuruluyor, büyü de.
Özetle bütün bunlar, varlığını dilde kazanıyor. Sanatın büyüsü de böyle çıkıyor. Ama dilin, olup biteni birebir göstermesi gerekmez ille. Anlatmadan, açmaya girişmeden, soyundurmak yerine tersine giyindirerek bunları okura kurdurmanın önünü açar büyülü metin. Bu yüzden tümünün yapıtaşıdır. Herhangi metin, dildeki bu atomsal alışverişle yayar büyüyü.
Yazar, anlatısını elbette anadilinin abecesiyle, anne diliyle kuracaktır, ama metin, alfabenin ya da annenin dili olmaktan çıkacak, âdeta Hazreti Süleyman’a özgü bir dille karşımızda bağdaş kurup bin bir yanışla bizi bir güzel çarpacaktır.
Aralarında yuvarlamayla yarım yüzyıl bulunan iki yazarın, kendine özgü dil kurarak verimlediği yapıtları aracılığıyla konuyu sürdürebiliriz.
Bilge Karasu, ölümsüz yapıtı Göçmüş Kediler Bahçesi’nde (1979; Metis, 2017, On Üçüncü Basım), Faruk Duman, Sus Barbatus!’ta Sus Barbatus! 1, 2018 / Sus Barbatus! 2, 2021 / YKY) bu tür bir dil büyüsü yaratıp yayarken, bu yönde güçlü bir etki ortaya koyuyor.
Nitekim her iki metin neredeyse anlattığını unutturup, bunların nasıl olup da metne böyle girdirilebildiğine hayran bırakıyor, büyülüyor insanı.
Daha önce iki yapıta değinmiş üzerinde yeniden duracağımı söylemiştim.
BİLGE KARASU: ‘GÖÇMÜŞ KEDİLER BAHÇESİ’
Bilge Karasu, döne döne okunacak tüm metinlerinde olduğu gibi yapıttaki anlatısal yoğunluğu şaşırtıcı bir berraklıkla yükleyip bunu âdeta dil yontusu halinde somutluyor.
Göçmüş Kediler Bahçesi, bu doğrultuda şiir, öykü, roman, masal, deneme tüm türlerin kol kola girdirildiği, her okumada kendini yeniden ele veren taptaze duruş sergiliyor.
Yapıt, anlatı panayırı halinde çok yönlü bir yelpaze sunuyor denebilir. Bilge Karasu’nun metni nasıl kurduğunu bunu nerelerden geçirip nasıl damıttığını düşünmeden edemiyorsunuz.
Oyun kurucu yazar, “Oyuna katılıyor musunuz?” kışkırtısıyla bizi oyuna çağırıyor, derken farklı eşiklerden geçirip bir değişkeler döngüsünden içeri buyur ediyor. Buna, zarafet örneği yaşantısal kimi olguları da ekliyor ayrıca.
Bu yönde yapılan soyutlayım, dönüştürüm, hep zaman, mekân sıçramalı, bakışımsız, döngüsüz anlatı düzlemi halinde geliyor önümüze sürekli.
O halde Bilge Karasu, Türkçenin en değerli hazinesi bağlamında bir elyazması olarak da okunabilmeli üşenilmeden.
Çünkü metinlerde dilin ezgisiyle tartımını, benzersiz sözdizimleriyle yarattığı anlam katmanlarını, yoğun kıvamlı ama yine de alabildiğine akışkan karşımızda buluyor, ne ki metnin taşıdığı anlamdan önce, bu dil düzeneğinin nasıl oluyor da böylesi büyük ustalıkla bir araya getirildiğine hayranlıkla dalıp gitmekten kendimizi alamıyoruz bir türlü.
Bu yanıyla Göçmüş Kediler Bahçesi, yalnız özgün deyiş-söyleyişler metni değil yanı sıra Derleme Sözlüğü’nün de özetçesi, Türkçeye Bilge Karasu tarafından getirilen-kazandırılan bir dil Bilge’liği, belgeliği toplamı.
FARUK DUMAN: ‘SUS BARBATUS!’
Bilge Karasu’daki duygu çağıltısıyla örtüşen şaşalama örneğinin bir benzerini Faruk Duman’ın son otuz yılda, yazın dağlarını delerek ulaştığı özgün anlatı bütünlüğü karşısında yeniden yaşıyoruz.
Özgünlüğüyle benzersizliğinden kalkarak, iki yapıt için de “kült yapıt” nitelemi getirirsek eğer, yazarlarını kutlamak zorunluluğa dönüşecek demektir bu durumda.
Edebiyatta, aynı zamanda sanatta her zaman yeni bir pencere açabilmek, yapılanlara farklı bakışla, ufuk açıcı ele alışla yaklaşım sağlayıp bunun değerlendirilebilmesi amacına dönük bilinç uyandırıp ivme kazandırmak yazınımız açısından önemli bir katkı hiç kuşkusuz.
Bu bakımdan yazarların yapıtlarda kurduğu evren anlayışını, bu evrenin anlatı düzleminde gerçektenlik paydasına dayalı yerleştirimini kendi payıma çok önemsediğimi söyleyeyim. Bu çerçevede her iki yapıtın da farklı temelde olsa bile âdeta birer yazınsal kozmoloji dili ortaya koyduğunu söylemek olanaklı.
Gerçekten Faruk Duman, Sus Barbatus!’ta canlı-cansız tüm varlıkların yer aldığı etkin katılımlı bir kozmogenik evren tasarımını, her birinin kendi ağzından metne girip anlatı eylemine katarak gözler önüne seriyor.
Böylelikle dil, Bilge Karasu’da olduğunca yine atomsal bağlanmayla eyleme uzanarak senfonik çevrinti halinde bir anlatı düzlemi oluşturuyor.
BÜYÜYÜ DİLLE ÇATMAK
Farklı damarlardan beslenerek gelen, aralarında özgün anlatı kurma becerisi dışında hiçbir ilişki kurulamayacak, ama sonuçta oluşturdukları anlatıda büyü kurup bunu yayma yaklaşımında dile yoğunlaşan iki yazar, bize, anlatının nasıl kurulması gerektiğinin ipuçlarını da çok açık biçimde gösteriyor.
Bu, dilin, baştan sona şiire kestiğini, şiirleşmiş anlatının matematiksel bir taban üzerinde yükseldiğini kanıtlıyor: Demek mi matematiksel bir estetikle karşı karşıyayız.
Bunu yakalamak için Bilge Karasu yapıtlarını, Faruk Duman’ın Sus Barbatus!’unu kılavuz alıp yazınsal yolculuğumuzu, bu tür metinlerle sürdürme becerisi edinmek zorundayız. Bunlar Bilge Karasu, Faruk Duman imzasıyla dilimize, yazınımıza sunulan hep birlikte kazanacağımız bir anlatı ansiklopedisi.
www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.
En Çok Okunan Haberler
- Kaynanasını hiçbir zaman sevemeyen 4 kadın burcu
- İtirafçı Nevzat Bahtiyar'dan sürpriz hamle geldi
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Nasuh Mahruki'nin tutuklanma gerekçesi belli oldu!
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- Beşiktaş'tan Talisca açıklaması: 'Karar verilmiştir'
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Elektronik kelepçeyi kırıp cinayet işledi
- Havalimanında kaçakçılık operasyonu