Altan Öymen'den '01 Adana'

‘01 Adana’; Altan Öymen’in, usta çizer Tan Oral’la birlikte şehre gidip gördüklerini aktarmalarından doğuyor. Öymen’le 1981’de yayımlanmaya başlayıp on bir gün devam eden ve otuz yedi yıl sonra kitaplaşan röportaj dizisinin hikâyesini ve Adana’yı konuştuk.

Altan Öymen'den '01 Adana'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.01.2018 - 17:18

‘Adana’yı özgürlükçü bir ortamda anlatmak isterdim'

-Yaşar Kemal’den başlamak istiyorum... Yine Cumhuriyet’te yayımlanan röportajlarını Yaşar Kemal de kitaplaştırmıştı ve önsözünde şöyle diyordu: “Röportaj da bir roman gibi yaratmadır.” Adana 01’e dönersek bu bağlamda bir edebiyat kitabı mıdır, sadece bir röportaj kitabı mıdır, bir gazetecinin kitabı mıdır? Nedir?

- Bunu okuyanlar tanımlayabilir. Yaşar Kemal’in bu teşhisi üzerine söyleyebileceğim ise kendi röportajları için doğru olduğudur. Aynı zamanda kendi romanları da birer büyük röportajdır aslında. Yaşar Kemal’in romanlarında insanları tasvir ettiği bölümler müthiş gözlemler sonucu ortaya çıkmıştır. Kendi gözlemlerine dayanarak kalemini oynatır. İyi bir röportajcı da aynısını yapar. Bir Diyarbakır röportajı vardır mesela Yaşar Kemal’in... Kenti öyle bir anlatmış ki kente dair her şey gözünüzde birer birer canlanır. Öte yandan işsizlik kelimesini kullanmadan, tasvir gücüyle işsizlik meselesini anlatır. Hayran olduğum bir röportajıdır Yaşar Kemal’in. Romanında da aynı şekilde gördüklerinden aldığı ilhamı kendi muhayyilesinden de geçirerek verir bize. İyi bir gözlemci olunca çok iyi bir romancı da olunabiliyor. Yaşar Kemal bunun bir örneğidir. Adana 01 ise elbette bir roman denemesi değil. Politika içinde bulunmama rağmen asıl mesleğim gazeteciliktir; Yaşar Kemal de gazeteciydi. Yaşar Kemal’in gazeteciliği ve romancılığı birbirine yakındır. Onu da anma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.   

- Adana 01 röportaj dizisinin hikâyesini öğrenebilir miyim? Nasıl oldu da siyasetin içindeyken gazeteciliğe geri dönüp bu diziyi yazmaya başladınız?

- 1977-1980 arasında milletvekiliydim. Grup Başkan Vekilliği yapmıştım, aynı zamanda da CHP’nin Genel Yönetim Kurulu’nda Genel Sekreter Yardımcılığı görevini üstleniyordum. Darbe olunca bizi on senelik siyasi yasaklılar arasına aldılar çünkü partinin yönetim takımını meydana getiriyorduk. Hatta o dönem bize “onluklar” derlerdi. Ardından gelen 52 sayılı bildiriyle de gazetelerde siyasi yazı yazmamız yasaklandı. 1977’ye kadar Cumhuriyet’in yazarıydım zaten darbeden sonra gazeteye tekrar döndüm. Askerî idare döneminin ilk aylarında yazdığımız siyasi eleştiri yazıları tolere ediliyordu. Çünkü Avrupa Konseyi’ne karşı “Bakın biz ılımlı ve eleştirilere açığız, demokrasiye düşman değiliz. Aksine tahrip olan demokrasi anlayışını düzeltmek için buradayız,” mesajı verebilecekleri bir tek bizler vardık. O nedenle bir süreliğine de olsa üzerimizde yoğun bir baskı kurulmadı. Ama birden bire az önce de bahsettiğim 52 sayılı bildiri çıktı ve bizim için pek çok şey alt üst oldu. Bu dönemde şahsımın da şöyle bir durumu ortaya çıktı: Cumhuriyet’ten yazdığım siyasi yazılar karşılığı aylık alıyordum. Yazılarımın bu bildiri ile bağdaşmayacağı açıktı ve o dönem ne yapalım diye düşünürken bu il röportajları fikri ortaya atıldı ve biz de Tan Oral’la birlikte buna Adana’dan başladık.

 

“ÇOK GÜZEL HATIRALAR BIRAKTI”

- Neyi amaçlamıştınız bu röportaj dizisiyle?

- Adana’nın o zamanki durumunu tespit etmekti derdimiz. O günün fotoğrafını çekmemiz beni sevindiriyor doğrusu.

- Kaç gün sürdü Adana geziniz?

- Toplamında on beş günü bulmuştur. Ama çok güzel hatıralar bıraktı. Şimdi konuşurken bile gözümde canlanıyor pek çok şey.

- Peki bu röportaj dizisinin kitaplaşması neden bugüne kaldı Altan Bey? Aradan uzun yıllar, neredeyse otuz altı, otuz yedi yıl geçmiş...

- Geçen yıllardan birinde Adana Çukurova Belediyesi’nin düzenlediği bir karikatür yarışması olmuştu. Tan Oral’ı da jüri üyesi olarak davet etmişlerdi. Aynı davet bana da geldi. Ben de ben karikatürcü değilim, neden geldi bu davet diye düşünürken, Adana 01 röportaj dizisi hatırlanarak çağırıldığımı anladım. Orada düzenlenen etkinliklerde yine Tan Oral’la bana bir konuşma planlanmıştı ve bu röportaj dizisinin kitap yapılıp yapılmadığı ile ilgili çok soru geldi. Ben istedim tabii kitap olarak da yayımlanmasını ama olmamıştı bugüne kadar. Hatta bazı arkadaşlarımı teşvik etmeye de çalışmıştım; Adana’nın bugününü de yazıp, dün ve bugün olarak basılmasını isterdim.

- En son ne zaman Adana’da bulundunuz? Az önce bahsettiğiniz dün-bugün kıyaslamasını yapabilecek imkânınız oldu mu?

- Bir ay kadar önce Adana’daydım. O zamana kadar yine giderdim ama program dâhilinde işlerimi halledip geri dönerdim. İnsan pek çok şehre gidebilir gazeteci olduğunda ama böyle şehir odaklı bir röportajda şehrin her kıyı köşesini öğreniyorsun.

 

“RÖPORTAJIN EKSİK YANI SİYASET”

- Röportajın gazetede yayımlanışı ile kitabın yayımlanışı arasında çok zaman var. Bu röportaj dizisine tekrar geri dönmek, yeniden ele alıp alıp okumak ne hissettirdi size?

- Çok hoşuma gitti. Hele kitabı elime almak daha da güzel. Hatta Tan Oral’la da konuştuk. Tekrar gidelim öncesinde gittiğimiz yerlere, dünü ve bugünü karşı karşıya koyup yeni bir panorama çıkaralım diye ama.... keşke vakit bulup da tekrar yapabilsek.

- Ozamanki Altan Öymen’e yorum ya da eleştiri getirdiniz mi hiç? Röportak dizisinin eksik kalan yanları dikkatinize çarptı mı?

- Eksik kalan yanını sorarsan siyaset derim. Siyaset yasaklı olduğumuz için giremedik tabii o konulara ama siyaset olmadan ortaya çıkanlar da enteresan doğrusu. Bu da içimde ukde kaldı. Bu gibi röportajları demokrasinin gerçekten var olduğu bir ortamda yapmayı çok isterdim. Böylelikle başka bir boyut daha kitaba girebilirdi. Ama bu içimde kalan özlemi Radikal’de yaptığım Diyarbakır röportajıyla da dindirdim bir nebze olsun. Ama Adana röportajını askerî yönetim altında yapmaktansa özgürlükçü bir ortamda yapmayı çok isterdim. Diğer yandan eğlenceli de bir kitap çıktı sonuçta ortaya. Bir yandan şehrin sosyal akışını, geçimini, gündelik hayatını takip ederken bir yandan da kebap soğanlı mı olur soğansız mı tartışmasının içinde buluyoruz kendimizi. Adana’nın gerçeklerinden biri de bu...

- Röportaj boyunca yol arkadaşınız Tan Oral... Herkese kısmet olmaz desek yeri değil mi?

- Kesinlikle. Tan Oral müthişti. Ben Adana’ya birkaç kez gitmiştim ama o hiç gitmemişti. Olağan şartlarda bu bir dezavatajdır ama Tan Oral bunu avantaja çevirdi. Her şey yeniydi onun için. Konuşuyoruz mesela biriyle o anda hiçbir şey çizmiyor. Ben de bir yandan ona bakıyorum, çizecek bu adam bizi güya ama hiç hareket yok. Ardında oradan kalkıp başka bir yere geçtiğimiz anda çizmeye başlıyor. O ânın fotoğrafını kafasında çekip ardından kâğıda aktarıyor. İzahı şu: Ben bu insanları konuşurken çizmeye başlarsam pozları bozulur, değişir ve akılları çizgide kalır diye çizmiyordu orada.

- Tan Oral olmasaymış eksik kalırmış kitap, olmazmış. Müthiş bir değer katıyor...

- Aynen öyle. Çizgilerinin dışında esprileriyle, bakışıyla metne de önemli katkı sundu.

 

“RÖPORTAJA HÂLÂ İHTİYACIMIZ VAR”

- Röportajların gidişinden Adana’nın içine doğru gidildikçe meselenin genişlediğini anlıyoruz. Röportaj fikrinin doğmasıyla Mersin ve İskenderun’un işin içine gireceğini düşündüğünüzü sanmıyorum. Yazdığınız Adana hikâyesinin sınırları genişledikçe Adana’nın dokunduğu noktaların da sınırlarını genişliyor, yanılıyor muyum?

- Dediğin çok doğru. Mersin’e ve İskenderun’a, Adana’ya ne kadar dokunduğunu görüp öyle gitmeye karar verdik Tan Oral’la. Zaten Adana’daki Mersinliler kızdı bize; böyle bir işi Mersin’siz yapmamıza... Mersinli işadamları Mehmet Kemal Karamehmet ve Sadık Eliyeşil hatta siz röportajları “01” diye yayımlıyorsunuz ama bizim plaka numaramız 33 deyip, Adana 01’in yanına bir de Mersin 33 diye bir bölüm eklettiler kitapta gördüğünüz gibi. İskenderun’da iş değişti tabii çünkü plaka numarası yok. Onun da başına soru işareti koyarak verdik.      

- Kitap zaten o canlılığı veriyor ki röportajın güzelliği de burada diye düşünüyorum. Hikâye ya da gerçekler sizi nereye götürüyorsa onların peşine takılıp gidiyorsunuz... Gazetelerde sizin yaptığını ibi röportaj kültürü de kalmadı artık. Nasıl gelindi bu noktaya? Hâlbuki sizin gazetecilik döneminizin en önemli ürünü röportaj...

- Bu noktada teknolojiyi göz önünde tutmak lazım. Görsel basın çok gelişti. Daha önce fotoğrafların düzgün çıkıp çıkmayacağından bile emin olamazdık. Aynı şekilde kâğıtlar da çok iyi değildi. Hâl böyleyken görsel malzemeyi hakkıyla yayımlama şansımız pek olmuyordu. Ofset baskıya geçildikten sonra fotoğraflar daha iyi görülmeye başladı gazetede. Tam da bu nedenle gidip gördüğümüz, konuştuğumuz insanları anlatırdık, tasvir ederdik, caddelerin kalabalığından, insanların yaşam şeklinden konuşurduk. Görsel malzeme öne çıktıkça bu anlatım olanakları azaldı. Konuşulan insanı tasvir etmek yerine net çıkmış bir fotoğrafı kullanmak pek çok şeyi anlatır oldu. Buna rağmen görüntü her şeyi karşılamıyor. Karşınızdakinin hâlinden tavrından tutun da alaycı ya da hüzünlü olduğuna kadar pek çok detay girebilir röportajın içine. Röportajda anlatabileceğiniz pek çok unsuru fotoğrafla yakalamak pek mümkün olmuyor. Dolayısıyla röportaja hâlâ ihtiyacımız var...

Adana 01 – 1981 / Altan Öymen / Çizen: Tan Oral / Doğan Kitap / 132 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler