Aile kaçkını yazarın vedası
Kanada’nın ‘Harika Çocuk’u Xavier Dolan’ın Cannes festivalinde jüri büyük ödülüne layık bulunmuş “Juste la Fin du Monde - Alt Tarafı Dünyanın Sonu” filmi gösterimde.
2009’da hem yazıp yönettiği hem başrolünü oynadığı (eşcinselliğini de açıkladığı), yarı otobiyografik “J’ai tue ma Mere- Annemi Öldürdüm”le Cannes festivalinde 3 ödül kazanarak tüm dünyanın ilgisini çeken Kanada sinemasının ‘harika çocuk’u Xavier Dolan’ın, 2016 Cannes’da jüri büyük ödülünü kazanan yeni filmi “Juste la Fin du Monde-Alt Tarafı Dünyanın Sonu” adıyla bugün gösterime giriyor.
1989, Montreal’da doğan, Quebec’li öğretmen Genevieve Dolan’la Mısır asıllı şarkıcı Manuel Tadros’un oğlu Xavier Dolan, yönetmenlik yeteneklerini, mizansen cambazlıklarını sergileyerek malum anne takıntısı ve aile sorunsalı üstüne çektiği, dünya çapında ses getiren, çarpıcı ilk filmi “Annemi Öldürdüm”le semalarımızda bir yıldız gibi parladı.
2 yakın arkadaşın esrarengiz bir adama tutulmalarını anlatarak Cannes’da ayakta alkışlanan “Les Amours Imaginaire-Hayali Aşklar” (2010) ve “Laurence Anyways”le (2012) yine uluslararası festivallerin gözdesi oldu genç yönetmen.
Aynı adlı bir tiyatro oyunundan uyarlama
Michel Marc Bouchard’ın oyunundan sinemaya uyarladığı 4. filmi “Tom a la Ferme -Tom Çiftlikte”yle 2013 Venedik festivalinde yarıştı. Daha sevecen bir yaklaşımla yine anne temasını el attığı ve sonuçta ‘ruha, iradeye ve güce sahip bazı güzel kadınlar için film yazmak ve yapmak isteyen biri olduğuna’ iyice kanaat getirdiği “Mommy” ile 2014 Cannes festivalinin jüri ödülünü Godard ustanın “Adieu au Langage”ıyla paylaştı.
Yönetmen, senarist, oyuncu, yapımcı ve bazen de montajcı Dolan’ın şimdilik 6. filmi olan “Just la Fin du Monde-Alt Tarafı Dünyanın Sonu” da, Jean-Luc Lagarce imzalı, 1990 tarihli ve aynı adlı bir tiyatro oyunundan uyarlama.
Aileden 12 yıl önce kopup evi terketmiş, 34 yaşındaki başarılı oyun yazarı Louis’nin (Fransız sinemasının Oscarları sayılan Cesar’lardan en iyi aktör ödülünü alan Gaspard Ulliel çok iyi) merkezinde yer aldığı film, dünyanın herhangi bir yerinde geçecek türden, evrensel, insancıl bir hikâyeyi perdeye taşıyor.
‘Gay’ Louis’nin, her fırsatta nostaljik anılarını dile getiren, yaşlıca, geveze ve hafiften üşütük bir anne (Nathalie Baye), Antoine (Vincent Cassel her zamanki negatif elektriğini yayan o aksi tarzını yineliyor) adındaki hayattan beklediğini bulamamış, kaba saba bir ağabey, bir an önce yuvadan uçmak isteyen, özellikle hep tansiyonu yükselten büyük ağbisinin sürekli zıt gittiği Suzanne (Lea Seydoux) adlı bir küçük kız kardeş ve çocuklarından birine Louis adını vermiş, naif, iyi niyetli, konuşkan yenge Catherine’den (Marion Cotillard) oluşan, sorunlu ailesiyle nihayet korkusunu yenip bir araya gelerek yüzleşmesini konu ediniyor film özetle.
Gergin bir atmosfer
Yıllarca her gittiği yerden ailesine sadece 2-3 sözcüklü kartpostallar göndermiş Louis’nin yakalandığı ölümcül hastalıktan dolayı yakında dünyasını değiştireceğini aileye bildirmek ve vedalaşmak amacıyla, kısa sürelik bir ziyaret için çıkagelmesiyle başlıyor “Dünyanın Sonu”.
Louis ölüm derdindeyken, Antoine’la düğününe katılmadığı, ilk kez gördüğü yengesi Catherine dışındaki tüm aile bireyleri habire birbirleriyle didişiyor, yer yer hır gürle, şiddetli tartışmalarla süren, gergin bir atmosfer hâkim, içilen joint’lerin, çekilen line’lerin de eksik olmadığı eve.
Louis’nin 12 yıl önce küçük bir kız olarak bıraktığı, artık büyüyüp güzel bir genç kız olmuş kardeşi Suzanne, yazar ağbisini yakından tanımak isterken Louis eski metruk evlerine gitmek, toza batmış eski eşyalarına bakmak ister.. “Hayali Aşklar”ın dışındaki filmlerini gördüğüm ve doğrusu gösterişli, gözalıcı sinemasına pek de sıcak bakmadığım ama görsel ustalığına da şapka çıkardığım, aslında tutkulu, hırslı, deli dolu sinemacılığını on yılda 6 sıradışı filmiyle zaten herkese kabul ettirmiş Dolan’ın şimdilik en olgun ve tutarlı çalışması da denebilecek “Dünyanın Sonu”, meraklısına sonradan koyan, iz bırakan, sıkı bir melodram bence.
Ölmeye hazırlanan yazarın hüzünlü, onulmaz yalnızlığı ekseninde gelişen bu ödüllü film, yalın anlatımından cins cins karakterlerine, başarılı oyunculuklarından ölçülü biçili mizansenlerine dek kuşkusuz görülmeyi hak eden, hatta usta işi görsel zenginliğiyle seyirciyi yer yer allak bullak dahi eden, kısa geriye dönüşlerle final sahnesindeki guguklu saatin öten kuşunun ansızın pırr uçup gitmesi gibi hoşluklar da içeren, sıradışı bir Kanada- Fransız ortak yapımı özetle.
En Çok Okunan Haberler
- Futbolda pis kokular yükseliyor
- Son seçim anketinde çarpıcı sonuç!
- TÜPRAŞ'ta patlama: 12 kişi yaralandı
- 'Erdoğan bize göre tek seçenektir'
- CHP’de çelişen başkanlara uyarı
- Hekimlerin istifaları hızlandı
- 'Erdoğan ömür boyu Cumhurbaşkanı olacak diye...'
- Beyoğlu'ndaki cinsel saldırı dehşetinde yeni gelişme
- Türkiye'de bir sağlık skandalı daha!
- Napoli'den Galatasaray'a Osimhen yanıtı!