Adını ve gücünü Atatürk ile laik Cumhuriyet'ten alan gazetemiz 97 yaşında

Kurucumuz Yunus Nadi’nin tanımıyla “Cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın tanımıyla demokrasinin savunucusu” olan Cumhuriyet, bugün okurlarıyla birlikte, 97 yıldır dimdik ayakta olmanın haklı gururunu yaşıyor.

Adını ve gücünü Atatürk ile laik Cumhuriyet'ten alan gazetemiz 97 yaşında
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.05.2021 - 04:00

Kurtuluş Savaşı’nın ardından ilan edilen Cumhuriyet rejimi halk tarafından büyük bir coşku ile karşılandı. Cumhuriyet devrimlerinin hızlı kabullenilmesini sağlamak ve bazı karşıdevrimci çevrelerin saldırılarına karşı Cumhuriyet rejimini savunmak için bir gazeteye ihtiyaç vardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, gazeteci arkadaşı Yunus Nadi’yi (Abalıoğlu) karşısına alarak, “Bak çocuk, İstanbul’da bütün bu Cumhuriyet düşmanı ve hilafet yanlılarına karşı mücadele verecek bir gazete çıkaralım. Gazetenin adı da yeni rejimimiz Cumhuriyet ile özdeş olsun. ‘Cumhuriyet’ koyalım adını. İstanbul’daki eski İttihat ve Terakki’nin Merkezi Umumi (Genel Merkez) binasını Pembe Köşk’ü de gazetenin merkezi yapalım. Var mısın? Ne dersin başarabilir miyiz bu işi!” dedi. Böylelikle tarihe geçecek bu gazeteyi kurma görevini Atatürk, Yunus Nadi’ye verdi.

Yunus Nadi, Ulusal Kurtuluş Mücadelesi yıllarında da “Mütareke basınının” Kurtuluş Savaşı’nın aleyhine yayınlarına karşı “Anadolu’da Yeni Gün”ü kurmuş ve oradan Kuvayı Milliye yanlısı çok başarılı yayınlar yapmıştı. Atatürk’ün yeni bir gazete teklifi Yunus Nadi’yi heyecanlandırdı. Nadi, “Hiç vakit kaybetmeyelim Paşam, ben bu işe girişeyim” dedi. 

Milli Mücadele’ye destek için gazetesini Ankara’ya taşıyan Yunus Nadi, Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk’ün önerisi ile 7 Mayıs 1924 günü Cumhuriyet gazetesini kurdu.

‘DEVRİMLERE BAĞLILIK’

Bu talimatın ardından Yunus Nadi, Cumhuriyet’in kurucu değerlerine sıkı sıkıya bağlı olan Zekeriya Sertel ve Kemal Salih Sel ile gazetenin kuruluş işlemlerine başladı. 7 Mayıs 1924’te, bundan tam 97 yıl önce ise Cumhuriyet’in ilk sayısı yayımlandı. İlk sayıda Mustafa Kemal Atatürk ile yaptığı söyleşiyi yayımlayan Yunus Nadi, “Cumhuriyet devrimlerine bağlılık” ilkesi ile yayın yapacağını tüm karşıdevrim savunucularına gösterdi. 97 yıl önce ilk sayısı basılan bu gazete ilk günden bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin korunmasını için mücadele etti. 

97 YILLIK DİRENİŞ

Yıllar içerisinde çok sayıda yazarı suikaste uğrayan Cumhuriyet Atatürk ilke ve devrimlerini savunma konusunda baskılara ve “işgallere” ise asla boyun eğmedi, direndi. 97.  kuruluş yıldönümünde de Cumhuriyet, Kemalist devrimlerin önderliğinde demokratik kurum ve kuruluşların gelişmesini kararlılıkla savunmaya devam edecek. 

Öte yandan her yıl gazetemiz bahçesinde kutlanan Cumhuriyet’in yeni yaşı kutlaması ise bu yıl pandemi nedeniyle yapılamayacak. 


CUMHURİYET İÇİN NE YAZMIŞLARDI

CUMHURİYET 60 YAŞINDA

NADİR NADİ

Bugün gazetemizin 60. kuruluş yılını kutluyoruz. Bundan tam 60 yıl önce bugün 7 Mayıs 1924’te Cumhuriyet Gazetesi Türk basınında yayın hayatına ilk adımını atmıştı. O gün bugündür türlü güçlüklerle çarpışarak yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Çalışırken de 7 Mayıs 1924’te açıkladığımız ilkelerden sapmamaya özen gösterdiğimizi ayrıca belirtmeye gerek var mı diye düşünüyoruz. 

Cumhuriyet’in kurucusu, yalnız benim değil, tüm çalışanların, hepimizin babası Yunus Nadi ise isim babası da yine hepimizin atası Mustafa Kemal Atatürk’tür. 

Bu olayın öyküsünü kısaca anlatayım: Bilindiği üzere Cumhuriyet, Mütareke İstanbulu’nda çıkan Yeni Gün’ün devamından başka bir şey değildir. Atatürk’e yürekten bağlı, O’nun ülkemiz hakkındaki düşüncelerini benimsemiş olan babam, İstanbul’daki bunaltıcı işgal havası içinde görev yapamayacağını zamanında görmüş, gazetesini kapayarak, her şeyini, çoluğunu çocuğunu bırakıp 23 Nisan 1920’den önce Ankara’ya gitmişti. Bin bir zahmetle kırık dökük bir makinenin “müstakbel” başkentimize getirilmesiyle (Anadolu’da Yeni Gün) orada çıkmaya başladı ve bütün savaş boyunca yayınını sürdürdü. Hatta Sakarya Savaşı sırasında Mustafa Kemal Paşa’nın (Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır) ilkesi gereğince bir ara Kayseri’ye çekildi, orada da sesini kısmadı. 

Zaferden sonra Padişah Vahdettin, Saltanat’ın, saltanatla birlikte Osmanlı döneminin de artık sona erdiğini anladığı için kişisel kurtuluşunu bir düşman gemisine sığındığı gibi kaçmakta buldu. 

O kaçtı ama arkada bıraktığı yurdumuzda yapacak çok iş vardı. İlkin saltanat, arkasından hilafet kaldırılmış, ülkemizde cumhuriyet ilan olunmuştu. Bu olay başlı başına bir devrimdi. Ama yetmezdi: Uygar ülkeler arasında yerimizi almak, onlarla eşit koşullar altında, gerektiği zaman onlara karşı sosyal, hukuksal, ekonomik çıkarlarımızı savunmak üzere toplum yapımızda başka degişiklikleri de başarmak zorunda idik. Birbirini tamamlayan bu değişikliklerin tümüne bugün Atatürk devrimi ya da Atatürk devrimleri diyoruz. Hedef “halkın, halk tarafından, halk için idaresi”ni sağlamaktı.

İşte Cumhuriyet bu ilkenin gerçekleştirilmesine yardımcı olmak üzere Atatürkün önerisiyle kurulmuş, 7 Mayıs 1924 günlü ilk sayısında da bunu açıkça ilan etmiştir. 

Doğrusunu isterseniz o sıralar birçokları yapılmak istenen değişiklikleri yadırgıyorlardı. Cumhuriyet sözcüğü birçoklarını ürkütüyor, bunu masonlukla, gâvurlukla eşanlamlı sayıyorlardı. 

Cumhuriyet gazetesi, taşıdığı adın gerçek anlamını savunmak göreviyle yayın hayatına atıldığı günden bu yana çaba harcamıştır. Hâlâ da harcamaktadır. Özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra gericilerin, tutucuların, sahte Atatürkçülerin saldırıları karşısında türlü baskılara karşın yılmamış, ilk günden beri tuttuğu yolda yürümeye gayret etmiştir. 

Sesi zorla kısılmadığı sürece aynı yolda yürüyecektir.

7 MAYIS 1984


PENCERE

BİR GAZETE Kİ...

İLHAN SELÇUK

Dünyada ünlü gazeteler vardır. Sovyetler Birliği'nde Pravda'dan başlayıp Amerika Birleşik Devletleri'nde New-York Times'a değin adlarını sıralayabilirsiniz.

Basın, yeryüzünün ceşitli ülkelerinde, yerel toplumsal koşullara göre biçim alır. Kimi gazete bir devrimin sözcüsüdür, kimi gazete Vatikan'da Papalığın yayın organıdır, kimi gazete uluslararası tekelci sermayenin borusunu öttürür, kimi gazete bir yeraltı örgütünün bildirisi niteliğinde çıkar. Gökkuşağında nice renk varsa, dünyadaki gazetelerin rengi de o ölçüde zengindir. Ama sanıyorum ki Cumhuriyet gibi bir gazeteye yeryüzünde raslamak olanaksızdır.

Neden?

*

Ben Babıâli'ye adım atalı neredeyse 30 yıl olacak. Çok değişik koşullarda calıştım, epey şey gördüm. Matbaa mürekkebinin kokusu insanın genzine bir kez kaçtı mı artık kurtuluş yoktur. Babıâli'nin çilekeşleri bunun ne demek olduğunu bilirler. Ne var ki son yıllarda Cumhuriyet'in savaşımına baktıkça nice deneyimden geçmiş olmama karşın şaşırıyorum ve soruyorum kendi kendime:

- Yeryüzünün başka bir yerinde bu koşullarda gazete çıkar mı?

Okurların biri telefon ediyor: 

- Bu sabah Üsküdar'da Cumhuriyet'i okurken saldırıya uğradım, gazeteyi elimden alıp parçaladılar.

Bir başka okur mektup yazıyor:

- Bizim kasabada komandolar seferber oldular, Cumhuriyet okuyanlara baskı yapıyorlar...

Bir mektup daha:

- Bu ne biçim gazete, yazıları okunmuyor, daha iyi mürekkep kullanamaz mısınız?

Yönetime soruyorsunuz;

- Daha iyi mürekkep mi? Karaborsadan mı alalım? Biz öyle şey yapamayız.

Basın endüstrisinin çoğu hammaddesi kaçak getiriliyor, el altından satılıyor. Yerli gazete kâğıdı zımpara kâğıdına benziyor. Enflasyon dörtnala doruğa tırmanırken personel ücretleri her iki yılda iki katına çıkıyor. Dört ay önce tonu 12 -13 bin lira olan gazete kâğıdı 40 bin liraya fırlayınca gazete fiyatları da 10 liraya çıktı. Okurlar yine de yakınmıyorlar:

- Bu gazete 50 lira olsa yine alırız; ama, bu işin sonu nereye varacak.

10 yılda gazete fiyatını 50 kuruştan 10 liraya çıkaran çarpık ekonomik düzen içinde emekçi haklı olarak istiyor: 

- Ücretler artırılmalıdır...

Çıkar çevreleri Cumhuriyet'e baskı yapmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Siyasal baskılar, haksız davalar, savcılık kovuşturmaları, yalan dolu tekzipler ve tüm ağır saldırılar çemberi ortasında gazetenin de gazeteciliğin de boyutlarını aşan savaşımın tükenmeyen sürecini yaşıyoruz.

*

56'ncı yılını bitirip 57'nci yaşına basan Cumhuriyet'in düşmanlarını iyi saptayınız... Çıkar çevreleri, gerici güçler, faşist komandolar, tutucu siyasal iktidarların karşısında fikir özgürlüğünün ve devrimlerin bayrağını yukarda tutan bu gazetenin savaşımının bir eşine güncel dünyanın herhangi bir yerinde raslamak olanaksızdır. Bir gün Tanrı izin verirse bugünlerin öyküsünü yazmaya niyetliyiz. Ama şimdilik kesinlikle yengiye ulaşmak amacıyla savaşıma devam.

7 MAYIS 1980


GÖZLEM

AYNI YOLDA...

UĞUR MUMCU

Gazetemiz bugün 61. yılını da geride bırakıyor.

Gücünü Kurtuluş Savaşı’ndan, adını devletin yönetim biçiminden alan Cumhuriyet, o günden bu yana bağımsızlık içinde, ulusallık ve devrimcilik uğraşını ödün vermeden yürütüyor. Ve çoğu kez bu yolda tek başına kalıyor. Türlü baskılarla karşılaşıyor; yine de boyun eğmiyor. 

Bağımsızlık içinde “ulusallık” ve “devrimcilik” başlıbaşına özgün bir kuramdır. Çağımız, devrimler ve karşıdevrimler süreci içinde biçimleniyor. Dünya, kanlı olaylar ve çalkantılar yaşıyor. Bu çalkantı içinde yerleşik ideolojiler, önce kendi özlerine yabancılaşıyor, sonra bu yabancılaşma ile yapay ideolojiler doğuyor. Bu yapay ideolojiler, çoğu kez devletlerin tartışılmaz “resmi ideolojileri” oluyor. 

Günümüzde “bağımsızlık” çok yönlü bir kavramdır. Ulusal kurtuluş devrimciliği, bir yandan kapitalist - emperyalizme karşı savaş verirken, öte yandan da devrimciler eliyle değil, bugün artık bürokratlaşmış partililerce yönetilen Marksist - Leninist ideolojilere karşı “ideolojik bağımsızlığı” da koruyor. Bu bağımsızlık bilinci, Türkiye’yi kapitalist ve sosyalist dünya jandarmaları olan ABD ve Soyyetler’in “yüksek gerilim hatları” dışında tutmayı gerektiriyor.

Atatürk’ün “tam bağımsızlık” anlayışı ve “Kuvayı Milliye ruhu” da bu demektir.

Bugün “kapitalist - emperyalizme karşı savaşmak” dendiğinde, bu elbette “silahlı savaş” anlamına gelmiyor. Bu savaş, bir demokrasi ve uygarlık savaşıdır. Kapitalist - emperyalizm ile demokrasi içinde barışçı yöntemlerle savaşılacaktır. Bu savaş, geniş halk yığınlannı aydınlatma ve bilinçlendirme yoluyla kazanılacaktır. Bunun içindir ki, devrimci ve demokrat siyaset, halkın, partiler, sendikalar, dernekler ve vakıflar yoluyla örgütlenmesini savunur; düşünce özgürlüğünü kısıtlayan tüm yasalara ve idari önlemlere karşı çıkar.

“Kuvvayi Milliye ruhu” dendiği zaman, “Askeri işgal var mı ki, böyle kavramlardan söz ediyorsunuz?” diye soranlara şöyle yanıt verebiliriz:

Elbette “Kuvvayi Milliye ruhu” dendiği zaman, kimse başına kalpak giyip, göğsüne fişekler takıp cephelere koşmayı amaçlamıyor. Bu kavram, günümüzde, demokrasi için örgütlü halk gücünün gerekliliğini anlatıyor, halkın IMF ipotekli bu kapitalist sisteme karşı, demokrasinin verdiği hakları kullanıp, bu hakları daha da genişletmek için savaşmasını öngörüyor. Hem bunları anlatıyor hem de devrimci görüşünün bu toprağın derinliklerine dayandığını anlatmak istiyor.

Bağımsızlık içinde ulusallık ve devrimcilik görüşünün ulaştığı dönemeç, çoğulcu Batı demokrasisidir. 

Bugün dünyamızda kısıtlı ve ipotekli demokrasiler ve bunların dramatik gelişmeleri yaşanıyor. Sözgelişi ABD, Güney Amerika ülkesi Şili’de halkoyu ile iktidara gelen demokratik sosyalizme karşı CIA planları ile kanlı hükümet darbeleri düzenleyebiliyor. Sovyetler Birtiği de Lenin’in “Ulusların kaderlerini tayin hakkı” ilkesini bir yana bırakarak, Afganistan gibi ülkeleri askeri işgal altında tutuyor; Polonya’da işçi sınıfı yerine, “askeri cunta öncülüğündeki” bir model ile sosyalizmi ayakta tutmaya çalışıyor.

Böylece Marksizmin özüne yabancı, yapay ve zorlama modeller oluşuyor. 

Kapitalist dünyada, siyasal liberalizmi göz ardı etmiş bir model, ekonomileri “militarize” ederek sırtını askeri yönetimlere dayıyor. Bu yüzden, Güney Amerika’da halkoyu ile güçlenen her ilerici hareketi, askeri cuntalar eliyle yok etmeye çalışıyor.

Bu gelişmeler, “sınıflar üstü” bir kimlik ile ortaya çıkan “Bonapartist” nitelikli rejimlerin, liberalizmi kendi özüne yabancılaştırarak yozlaştırmasına yol açıyor. Marksizmin ve liberalizmin “militarizasyonu”, günümüzün duyarlı ve önemli ideolojik bunalımını siyasal gündeme getiriyor.

Böyle bir dünyada Cumhuriyet Gazetesi, bugün demokrasiye ağırlık veren ilerici ve devrimci bir dünya görüşünün yılmaz kalelerinden biridir.

Bu kaleyi yıkmaya çalışanlar her zaman var olmuştur, ancak ‘Cumhuriyet” kale burçlarına dizilmiş çalışanları ve okurları ile 61 yıl dimdik ayakta kalmasını bilmiştir. Cumhuriyet, bundan sonra da bağımsızlık içinde ulusallığın, devrimciliğin ve demokrasinin kavgasını, yılmadan, korkmadan, usanmadan verecektir.

Selam olsun Cumhuriyet’i kuranlara, yaşatanlara, bugüne kadar yönetenlere, yazarına, çizerine, haber emekçisine, işçisine ve okurlarına... 

7 MAYIS 1985


EVET/HAYIR

87 YAŞINDA BİR GENÇ ‘CUMHURİYET’

OKTAY AKBAL

87 yaşında bir genç!

Olur mu böyle bir şey?

Demek, olmayacak bir durum değilmiş! İşte, “Cumhuriyet” gazetemiz 87 yaşında, Türkiye’nin hiçbir zaman yaşlanmayacak olan gazetesi! Okurlarının yakın dostu...

Bu gazeteye alışan bir daha bırakmaz... Böyle gelmiş böyle gider... Ben elli yıllık Cumhuriyetçiyim, bu gerçeği gördüm, yaşadım, yaşıyorum, zaman olursa daha da yaşayacağım.

Mustafa Kemal’den aydınlık almış önce... Karanlıktan kopmuş... Yalnız bugüne, bu ana değil, hep geleceklere koşmuş... Yeni kuşakların yanında olmuş, Yunus Nadi’siyle, Nadir Nadi’siyle, İlhan Selçuk’uyla...

Yüz bini askın tirajları yaşamış bir gazeteci kuşağıyız. Bitmez tükenmez iç ve ailesel kavgalar, çekişmeler. Cumhuriyet ülküsünü bozup bambaşka bir çizgiye sürüklemek niyetindekilerin darbeleri yetmedi. Politikanın çürümüş yandaşlarının hâlâ sürüp giden düşmanca tutumları da...

87 yıl sonra ayaktayız yine! 

Bizden bir türlü vazgeçmeyen, yenilgilere düşer gibi olduğumuzda da en yüksek satışlara çıktığımızda da yanımızdan ayrılmayan belirli bir okur kitlesine sahip olmak!.. Bu, hiçbir gazetenin elde edemeyeceği bir düzeydir.

Ne kadar bozmak, yıkmak, yıpratmak isterlerse, bu gazete gücünü daha artırmıştır...

Kaç kez yaşadık bunu!

Nadir Nadi’nin kendi gazetesinden ayrılmasını, İlhan başta olmak üzere hepimizin gazeteden dışlanışını!.. Ama çok geçmeden satışların yarıdan çok düşmesiyle yeniden göreve çağrılmamızı... Bir değil iki değil, 12 Eylül’de, 12 Ekim’de, hatta daha da önceleri!..

İlhan Selçuk ne demişti: “Bu gazete okurlarınındır.” Okurları sürdürür yaşamasını. Yeri gelir satışı düşer, yeri gelir satışı bir kat daha artar... Ama Cumhuriyet’in yolu değişmez. Varmak istediği hedef, gerçek demokrasidir, emekten yana olmaktır, okurlarını bir güçlü aile gibi korumak, yaşatmaktır.

87 yaşında bir genç olmak işte budur! Her zaman iyinin, doğrunun, güzelin yanında, bilime, sanata, çağdaş uygarlığa saygılı olmak... Seksen yedi yıldan bu yana gelip geçen kuşakları bir devrimci aile bütünlüğünde korumak, yaşatmak!..

“Cumhuriyet bizlerden sonra da yaşamalı...” derdi İlhan. Bu hepimizin vazgeçilmez dileği idi. “Cumhuriyet” yeni kadrolarla, yeni genç çalısanlarla, yazanlarla, çizenlerle, sonsuza dek yaşayacaktır. Ayrılmaz bir parçası olan sevgili okurlarıyla birlikte...


Nice yeni yıllara arkadaşlar...

12 MAYIS 2011


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler