Adana’nın kazancı

Antalya Film Festivali’nin Ulusal Yarışma’yı kaldırması Adana Film Festivali’nde eskisinden daha iddialı bir seçkinin oluşmasına yaradı.

Adana’nın kazancı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.09.2017 - 22:18

Bu yıl Adana’da Altın Koza için yarışan filmleri izledikçe netleşen bir gerçek var: 10 filmlik seçkide yarışmaya yakışmayan, burada olmasına şaşırdığımız bir film yok. Önceki yıllarda ise durum biraz daha farklıydı. Yine iyi, hatta çok iyi filmler izlerdik, tıpkı bu yıl olduğu gibi, ama kötü, hatta çok kötü filmler de izlerdik. Bu yılın farkı sinema endüstrimizin üretim kalitesinin bir anda yükselmiş olması değil elbette; Antalya Film Festivali’nin ani bir kararla Ulusal Yarışmayı kaldırmasının Adana’yı festival takviminde tek seçenek haline getirmiş olması. Eskiden yapımcılar/ yönetmenler iki festivalden birini tercih eder ve senenin rekoltesi ikiye bölünürdü, şimdiyse herkes Adana’yı istiyor mecburen ve hal böyle olunca da 10 filmin her biri iddialı konuma geliyor, listeyi doldurmak için alınan vasat filmlere yer kalmıyor.

Festivalin sonlarına yaklaşırken, böylesi ortamların en hareketli kulisi olarak öne çıkan otel lobilerinde kurulan masalar arasında dolaştığınızda, hangi yapımların da ödül için daha şanslı olduğunu anlama fırsatı bulurdunuz. Bu yıl bu konuda da çok net bir görüş birliği yok. Ödüle layık filmler olmadığından değil elbette, herkesin farklı bir favorisi olduğundan... Bir masada “İşe Yarar Bir Şey” (Pelin Esmer) övülürken, bir diğerinde “Körfez” (Emre Yeksan), bir diğerindeyse “Daha” parlatılıyor. Hem “Sofra Sırları”nda (Ümit Ünal) hem de “Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok” (Onur Ünlü) filminde boy gösteren Demet Evgar’ın adı sıkça telaffuz edilirken, yıllar sonra sinemaya dönen Başak Köklükaya ve “Kar” (Emre Erdoğdu) ile dikkatleri üzerine çeken Hazar Ergüçlü de sohbetlerde bol bol anılıyor. Yani hemen her dalda birden fazla öne çıkan isim var, ki bu da festival adına önemli bir kazanım kanımızca.

İki Onur birden

Onur Ünlü ve Onur Saylak aynı gün içinde filmlerini izlediğimiz, biri art arda filmler çeken, diğeri yönetmen kimliğiyle ilk filmine imza atan iki isim oldu. Bir önceki filmi “Kırık Kalpler Bankası” ile birçoklarında hayal kırıklığı yaratan Onur Ünlü bu kez sevenlerini mutlu edecek bizce. “Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok”ta sürreel bir kara filme imza atan Ünlü, hikâyesini körlük üzerine inşa ederken hem inandırıcı hem de şaşırtıcı bir dünya kurmuş. Absürtle harmanlanmış kara mizahın da eksik olmadığı film belki vizyonda Ünlü’nün bir diğer filmi “Cingöz Recai” kadar ilgi görmeyecek ama uzun vadede daha çok hatırlanacağını tahmin etmek zor değil.

Festivalin bir diğer Onur’u, aslen oyunculuğu ile tanınan ve 9 yıl önce yine Adana’da “Sonbahar” ile ilk kez izleyiciyi selamlayan Onur Saylak ise ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesinde “ilk”liğe ait eleştirilere maruz kalmadığı gibi duygusal anlamda izleyicide iz bırakmayı başaran bir filme imza atmış. Hakan Günday’ın aynı adlı romanından hareketle yazıp (Günday ve Doğu Yaşar Akal ile birlikte kaleme alınmış senaryo) yönettiği filmde tahrip edici bir baba oğul hikâyesi anlatan Saylak bu yeni kariyerinde de dikkatle izleyeceğimiz isimler arasına girdi böylece. Baba rolündeki Ahmet Mümtaz Taylan’ın karşısında oynayan genç oyuncu Hayat Van Eck tüm filmi sürükleyen performansıyla bir anda herkesin konuştuğu, merak ettiği isim haline geldi, onu da belirtmeden geçmeyelim. Filme dair en etkili özetlerden birini ise Adana’daki galaya katılan Hakan Günday yaptı: “Bir insan nasıl televizyon izleyicisi olur, onu anlatmak istedik”.

Venedik’te dünya prömiyerini yapan “Körfez” sürreel hikâyesiyle izleyiciyi farklı bir yolculuğa çıkaran, kafaları karştırdığı oranda zihinleri açan, mülkiyet odaklı hayatlarımızı sorgulamaya davet eden bir filmdi ve Adana’da izleyiciden güzel bir geri dönüş aldı. İzmir Körfezi’nde yanan bir petrol tankerinin ardından tüm kente çöken ve insanların şehri terk etmelerine sebep olan bir kokuyu odak noktasına yerleştiren film yer yer yolunu kaybediyor gibi görünse de akıllardan kolay kolay silinmeyecek sahneleriyle (o muazzam bataklık sahnesi mesela) ve kurduğu düşsel, alacakaranlık atmosferiyle ustalık yolunda önemli adımlar atmış bir sinemacının geldiğini muştuladı. Bu bağlamda belki şu saptamayı yaparak konuyu noktalamak yerinde olur: Adana’da yarışan ve ilk filmleriyle boy gösteren dört yönetmenin hiçbiri de hayal kırıklığı yaratmadı. Bu da az şey değil doğrusu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon