ABD, dünyayı nasıl gözetledi? Teknoloji ajanı Edward Snowden anlatıyor...
Edward Snowden’ı neredeyse tanımayanınız yoktur!.. Eski CIA (Ulusal Güvenlik Teşkilatı) ve NSA (Ulusal Güvenlik Ajansı) teknoloji ajanı. ABD’nin tüm dünyayı gözetlediğini 2013’te belgeleriyle açığa çıkarıp dünyayı şok eden yurtsever. Snowden, başına gelen türlü belanın ardından öz yaşam öyküsünü kaleme aldı: “Sistem Hatası - ABD'nin Dünyayı Nasıl Gözetlediğini İfşa Eden Ajanın Hikayesi”.
GAMZE AKDEMİR
gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr
“Hepsini kokla. Hepsini bil. Hepsini derle. Hepsini işle. Hepsini kullan. Hepsini paylaş.”
Kitaptan…
Edward Snowden’ı neredeyse tanımayanınız yoktur!.. Eski CIA (Ulusal Güvenlik Teşkilatı) ve NSA (Ulusal Güvenlik Ajansı) teknoloji ajanı. Tek bir hükümet tarafından tüm dünyanın dijital iletişiminin denetlenmesinin, bunun asırlarca saklanmasının ve içinde arama yapılmasının teknolojik olarak mümkün hale gelmesine; işaretlenmiş bireylerin tekil gözetiminden toplumların bütün halinde kitlesel gözetimine geçilmesine yardım edenlerden biri!.. Eskiden devlet için çalışıyordu artık toplum için çalışıyor.
Edward Snowden, ABD hükümetinin ve istihbarat örgütlerinin güya “terörizmi engellemek” gerekçesiyle sivil, suçlu ayırmaksızın tüm dünyayı gözetlediğini 2013’te belgeleriyle açığa çıkarıp dünyayı şok ettiğinde 29 yaşında genç bir mühendisti.
Kitlesel gözetleme sistemine hoş geldiniz!
İfşa ettiği gerçek, inanılmaz bir teknoloji ağının yurttaşların mahremiyetini hiçe sayarak adeta taarruza geçtiğini ortaya koyuyordu. Telefonunuzun ya da bilgisayarınızın tuşuna mı dokundunuz, bitti! Kitlesel gözetleme sistemine hoş geldiniz! Artık sonsuza dek listelerindeydiniz...
29 yaşındaki bu genç adam aradan söz konusu ağı ifşa ettikten altı yıl geçtikten sonra, başına gelen türlü belanın ardından öz yaşam öyküsünü kaleme aldı: “Sistem Hatası - ABD'nin Dünyayı Nasıl Gözetlediğini İfşa Eden Ajanın Hikayesi” (Epsilon Yayınevi).
Beltway’deki çocukluk yıllarını, aile bilgilerini ve eşi Lindsay’e olan aşkını çok uzatmadan anlattıktan sonra herkesin merak ettiği malum konuya gelmesi uzun sürmüyor Edward Snowden’ın.
Snowden’ın manifestosu…
Kitlesel gözetleme sisteminin kuruluşuna nasıl yardım ettiğini, durumun vahametini ne zaman idrak ettiğini, ifşa etme noktasına nasıl geldiğini, ardından yaşadığı sarsıcı zorlu süreci, Moskova’daki sürgün hayatını, dünya siyasetine hele ki Ortadoğu’ya bakışını, ABD’nin Ortadoğu politikaları hakkındaki düşüncelerini ve gözetleme sisteminin teknik ayrıntılarını tempolu ve yalın dille bir bir yazıyor.
Edward Snowden’ın “Sistem Hatası” çırılçıplak bir eylem gibi. Yer yer sinirlendiriyor okuru, kimi ifadeleri okuyunca “Hepiniz oradaydınız” demek istediğiniz anlar oluyor. Fakat yaşadıklarına destek olan/olacak veya eleştiren/eleştirecek kimseye fırsat vermiyor Snowden. Kendisiyle en önce kendisi hesaplaşıyor, eleştiriyor. Manifestosunu tüm insanlığa açımlıyor. Dediği gibi, “Benim konumumdaki biri için çok tehlikeli bir şey yaptım. Gerçekleri anlattım.” Anlatıyor…
Dijital efendilerin ipliğini pazara çıkarıyor
Snowden özellikle kitabının “Heartbeat” başlıklı bölümünde; dijital efendilerin ipliğini pazara o teknik ayrıntıları tüm yazılımlarıyla anarak öyle bir çıkarıyor ki; nasıl kolay izlendiğinize, istediğiniz bir içeriğe ulaşmaya çalışırken istemediğiniz bir gözetime nasıl maruz kaldığınıza ve bunun ruhunuz bile duymadan 686 milisaniyeden daha kısa süre içinde nasıl gerçekleştiğine inanamıyorsunuz.
Zaten Snowden’ın ifşa ettikleri içinde en çok bilinen, NSA’in gözetimdeki yeni duruşunu, nihai amacını altı adımda gayet kaba bir dille özetleyen, 2011 yılına ait PowerPoint sunumunda da denildiği gibi: “Hepsini kokla. Hepsini bil. Hepsini derle. Hepsini işle. Hepsini kullan. Hepsini paylaş.” Dediklerinin hepsini de yaptılar! Bu arada buradaki paylaşmaktan kasıt ise müttefikler tabii. Yani ABD’nin yoğun ve düzenli istihbarat paylaştığı, Beş Göz olarak bilinen Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda ve Birleşik Krallık.
Süperlerin sistemi!
Söz konusu kitlesel, ahlaksız ve de ahenkli gözetleme sistemi mükemmel çalışıyordu. Mükemmeldi çünkü emirleri altında Snowden gibi son derece yetenekli pek çok mühendis çalışıyordu. Mükemmeldi çünkü işlerini Hawaii’de, Oahu Adası’nın Kunia mevkiinde, bir ananas tarlasının altında, çok derinlere açılmış, Pearl Harbor zamanından kalma bir yeraltı uçak fabrikasının olduğu bir tüneldeki tesislerinde gözlerden uzak yürütebilecek olanaklara sahiptiler. Mükemmeldi çünkü paraları bol, toprakları geniş, elemanları ehildi. Mükemmeldi çünkü süperdiler!
Kitabın sonunda Snowden’ın, bir yurtseverin en ağır imtihanından alnının akıyla geçtiğine inandığını anlıyorsunuz yazdıklarından. Yurdunu yönetenler ile yurttaşları arasında yaptığı seçimden elbette pişman değil. Bedelini ödedi malum belli ki daha da ödeyecek!
2013’ten bu yana geçici oturma izniyle Rusya’da yaşıyor. Fakat ülkesine dönmek yolunda umudunu yitirmiş değil. Geçen yıl Amerikan CBS televizyonuna yaptığı açıklamada da ifade ettiği gibi “ama”sı belli:
“ABD'ye geri dönmek istiyorum, nihai hedef bu. Hayatımın geri kalanını hapishanede geçireceksem üzerinde anlaşmamız gereken tek talebim adil yargılanmam, ancak Amerikan yönetimi bunun güvencesini vermiyor çünkü kamu yararı savunmasından faydalanmama müsaade etmeyecek.”
O kafayı ihraç ettiler!
Herkesi izlediler, dinlediler, profiller oluşturdular, gezegenin el atmadıkları yeri kalmadı, kimsenin kişisel bilgileri, kimliği güvende değildi. Bireysel tüm hakları hiçe sayarak birilerinin masasına servis edilen dosyalardan ibaretti insanlar. İşin kötüsü gezegenin geri kalanına da emsal oldular, o kafayı ihraç ettiler! Memleketimizden de bildik, biliyoruz!
Snowden’ın siber casusluk ve espiyonaj (istihbarat toplama ve casusluk amaçlı siber korsanlık) faaliyetlerine ilişkin ifşa ettiği belgeler, NSA'nın Amerikan internet şirketlerinin topladığı tüm özel iletişim verilerine erişebilmesinin, yabancı ülke vatandaşlarına ait tüm internet yazışmalarının mahkeme izni olmaksızın bilgi toplamak için kullanılabilmesinin yanı sıra yabancı ülkelerin hükümet binalarını gizlice dinlediğini ve kayıtlar tuttuğunu da göstermişti. En yüksek sesler de o zaman çıkmıştı ya!
Al birini vur ötekine!
Meselâ Snowden Almanya Başbakanı Angela Merkel'in telefonunun dinlendiği de açığa çıkarmış ve iki ülke arasında kriz çıkmıştı. Gerçi al birini vur ötekine misali Almanya’nın da ABD’den aşağı kalır yanı yoktu. Bu olaydan sonra kendilerince önlem (!) alan Almanya Federal Meclisi eski yasada değişiklik yaptı. Dış istihbarat teşkilatına herhangi bir sebep olmadan yurtdışındaki yabancı gazetecilerin telefon görüşmelerini, internet üzerinden yazışmalarını izleme, denetleme ve dinleme izni verdi. Kıyamet koptu, Anayasa Mahkemesi’ne itiraz edildi.
Snowden, tüm bu gizli faaliyetleri ifşa ederken kimsenin hayatını ve süregelen istihbarat operasyonlarını tehlikeye atmamaya özen göstermiş, meşru devlet sırlarını gizli tutmuş, basınla her şeyi paylaşmamıştı -ki kitabında da paylaşmıyor-.
Bolton: “Snowden, meşe ağacında sallandırılmalı!”
Yine de ABD’de istenmeyen adamdı. Vatan haini olmakla itham edildi. O kadar ki ABD Başkanı Donald Trump’ın güvenlik danışmanı John Bolton, Snowden’ı “Büyük bir meşe ağacında sallandırmak gerektiğini” bile savundu.
Bugün asıl ironik olan ise ABD ve Batılı ülkelerin; siber saldırılar konusunda Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore gibi ülkeleri suçlaması... ABD ve Batılı ülkelerin suçladığı Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore de tam aksini yani siber korsanlık faaliyetlerinin asıl mağdurunun kendileri olduklarını savunuyor.
Günümüzde gelinen noktaya bakıldığında ABD’nin kendi geliştirdiği yöntemlerin yeni jenerasyonlarıyla bumerang gibi vurulduğu gün gibi ortada. Anlayacağınız ihraç edilen edildi, harç bitti, yapı paydos!
Snowden’ın Cemal Kaşıkçı yorumu
Bu arada ABD Adalet Bakanlığı, Edward Snowden’ın ABD’de 17 Eylül’de piyasaya çıkan bu kitabı hakkında trajikomik bir açıklama yaparak, “gizlilik anlaşmasını ihlal eden bilgiler içerdiği" gerekçesi ile dava açtığını duyurmuş ve şu ifadeleri kullanmıştı: “ABD hükümeti, Snowden'ın imzaladığı gizlilik anlaşmalarını ihlal ederek, kitabı basımdan önce söz konusu kurumlara inceleme için göndermemekle suçlamaktadır.”
Bu arada geçen yıl Suudi Arabistan’ın İsrail’in NSO Grup yazılım firmasından aldığı “Pegasus” adlı casus yazılım teknolojisi ile insanları takip ettiği, Riyad yönetiminin Kaşıkçı cinayetinde de aynı teknolojiye başvurduğunu iddia eden Snowden; İsrail’in Yedioth Ahronoth gazetesine verdiği röportajda, “Eğer NSO, Pegasus teknolojisini, geçmişi insan hakları ihlalleriyle dolu Suudi Arabistan’a satmamış olsaydı Cemal Kaşıkçı şu an hayatta olabilirdi” yorumunda bulunduğunu; son olarak, “Onları kullanıyorsanız, gözünüz açık olsun” dediği Facebook, Instagram ve Youtube’un herkesi nasıl casus gibi izlediklerini ve hakkınızda ne kadar bilgi sahibi olduklarını nasıl sınırlandıracağınızın yollarını açıkladığını da anımsatalım.
Sonuç olarak “Sistem Hatası” kitabını okumakta ve Edward Snowden’a kulak kesilmekte fayda var.
İlk kez anladım
Onunla uyandığım son sabah Lindsay bir kamp gezisine gidecekti. O kamp gezisinden döndüğünde ben sözde bir iş gezisine gitmiş olacaktım. Yatakta uzanıyorduk ona o kadar sıkı sarıldım ki, neden bu kadar duygusallaştığımı sorunca özür diledim. Kapıdan çıktığı anda yıllar sonra ilk kez ağlamaya başladım. Lindsay gittiğinden bir gün sonra epilepsimi bahane ederek işten bir günlük acil mazeret izni aldım. Küçük bir bavul ve biri güvenli iletişim, biri sıradan iletişim, biri şaşırtmaca ve biri de hava-boşluğu (hiçbir zaman internete girmemiş ve hiçbir zaman da girmeyecek bir bilgisayar) olmak üzere dört diz üstü bilgisayarı topladım. Akıllı telefonumu mutfak masasına “İşe gitmem gerekti. Seni seviyorum” yazan bir notla bıraktım. Sonra havaalanına gittim. Tokyo'ya ilk uçuş için nakit para ile bilet aldım. Tokyo'da yine nakit parayla başka bir bilet aldım, 20 Mayıs'ta dünyanın benimle ilk kez tanıştığı şehre Hong Kong’a vardım.
Neden Hong Kong?
Eleme süreci sonunda elimde bir tek Hong Kong kaldı. Bulabildiğim -jeopolitik tabirle- en tarafsız yerdi, fakat hareketli bir medyası ve protesto kültürü vardı; genellikle kısıtlanmayan interneti de cabasıydı. Özerkliğiyle beni Çin'den uzak tutacak ve Pekin'in bana ya da gazetecilere karşı -en azından hemen olayın üzerine- kamu davası açma imkanını kısıtlayacak, öbür taraftan da Pekin'in etki sahası içinde fiilen bulunması ABD’nin tek taraflı müdahale olasılığını azaltacak, yeterince liberal bir dünya kentiydi. Hong Kong’ta saniyeler geçerken saate bakıyordum, günler geçerken takvime bakıyordum, en içten duygularımla yalvarıyordum; ‘Lütfen NSA işe uzun bir süredir gitmediğimi fark etmeden gelin.’ Mira Otel’deki odama kapattım kendimi, yapabileceğim tek hamle beklemekti. Laura ve Glenn nihayet 2 Haziran’da geldiklerinde oda servisi menüsünde yemediğim bir şey kalmamıştı.
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı