17 Aralık'ta gelen şok
AKP ile Gülen cemaati arasındaki ipler koptu.
Aslında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dershanelere ilişkin görüşü, 2008 yılında kamuoyunda tartışılmıştı. ÖSS’nin yapıldığı 15 Haziran 2008 günü bir toplantıda konuşan Erdoğan, “Ödeyen var, ödeyemeyen var. Bakıyorsunuz en güçlü liseden, fen lisesinden, Anadolu lisesinden mezun oluyor, o bile hazırlık kursuna gidiyor. Bu bir garabet. Bundan ülkemizin kurtulması lazım” diyordu.
Erdoğan’ın çıkışının ardından, dershaneler tartışma konusu olmuş, manşetlerde ve köşe yazılarında konu günlerce masaya yatırılmıştı. Dershaneler, oğlunun dershane borcu için hapse giren Emine Sipahi’nin, durumu kabullenemeyen 18 yaşındaki oğlu Semih’in intihar etmesinin ardından tekrar gündeme gelmişti. 45 bin ailenin, dershane borcu nedeniyle mahkemelik olması gündemde uzun süre kalmıştı.
AKP ile cemaat arasındaki kavganın son perdesinin ilk sinyallerini Zaman gazetesi, 14 Kasım’da dershanelerin kapanmasına ilişkin yasal çalışmayı “Eğitime Darbe Planı” manşeti ile verdi. İlk açıklama, aynı gün, haberin muhatabı Milli Eğitim Bakanlığı’ndan (MEB) geldi: “Manşetin ardından sistematik bir kampanya yürütüldü, haberdeki bazı ifadeler alenen yalan ve ilgili kamuoyunu kışkırtıcı.”
‘Gülen’den ilk salvo’
Fethullah Gülen’den ilk tepki, manşetin ertesi günü gelmişti: “Firavun aleyhinizdeyse, Karun aleyhinizdeyse isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir. Vallaha cennetin kapılarını bile, bunlar kapatmak isteyebilirler.”
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, 16 Kasım’da, konuyu cemaate defalarca izah ettiklerini belirtirken, “Kırıldık” diyor ve ekliyordu: “mesele başka bir şey mi diye düşündük.”
Artık gözler Bakanlar Kurulu’ndaydı...
18 Kasım Pazartesi günü toplanan kuruldan sonra konuşan Arınç, “Yüreğinizi soğutun. Bunu başkası söylese dikkate almayabilirsiniz, ama ben söylüyorum” diyordu. Başbakan Erdoğan ise ilk kez 20 Kasım’da konuştu.
Yaşanan polemiği çirkin olarak değerlendiren Erdoğan, “Kendilerinin de bizi anlayışla beklemeleri lazım, sürdürdükleri propagandayı bitirmeleri lazım ve bizden geri dönüş bekliyorlarsa bunun olmayacağını bilmeleri lazım” ifadelerini kullanıyordu.
'Ne istediler de vermedik!'
Gazetenin yayınları sürünce Erdoğan, 24 Kasım’da, tepkisini sertleştirdi: “Bu iş bitti. Şimdiye kadar cemaatteki kardeşlerimiz bizden ne istediler de yapmadık. Ben bu makamda olduğum sürece kimse geri adım beklemesin.”
Tüm bu tartışmalar sürerken, Taraf gazetesi, 28 Kasım’da belgeleriyle “Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’de alındı” manşetini attı. Hükümet kararların “uygulama aşamasına gelmediğini” açıkladı.
Hükümetin bu savunmasına Taraf gazetesi 30 Kasım’da yeni bir belge ile yanıt verdi. Habere göre, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer imzasıyla tüm kurumlara gönderilen yazıda, MGK kararlarının uygulanması ve sonuçların rapor olarak Başbakanlık’a gönderilmesi istenmişti. Taraf’a yanıt bu kez Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’dan geldi. Bozdağ, MGK kararı ile uygulama talimatının birbiriyle ilişkili olmadığını, işlemin “rutin” olduğunu savundu.
Tartışma alevlenirken dershanelerle ile ilgili düzenleme de Bakanlar Kurulu’nda tartışılmaya başlanıyordu.
17 Aralık'ta gelen şok
AKP-cemaat kavgası alttan alta harlanırken, Türkiye tarihinin en büyük siyasi krizlerinden birisini başlatan ve AKP ile Gülen cemaati arasındaki ipleri koparan 17 Aralık süreci geldi çattı.
O gün, sabahın ilk ışıklarıyla İstanbul’da bir operasyon başlatıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya Öz’ün koordinasyonunda, savcı Celal Kara’nın talimatıyla dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, işadamları Ali Ağaoğlu, Rıza Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in de aralarında bulunduğu 89 kişi evlerinde yapılan aramaların ardından gözaltına alındı.
Operasyon, son yılların en büyük siyasi krizini başlattı. Kimilerine göre, operasyondan bir gün önce milletvekili Hakan Şükür’ün Başbakan Erdoğan’a dershanelerle ilgili tepki göstererek AKP’den ayrılması ve bazı köşe yazarlarının “bu son uyarıydı” değerlendirmesinde bulunması, operasyonun başlangıcını simgeliyordu.
‘Dershane kavgasına devam’
Dershane gündemi unutuldu. Ancak MEB, çalışmalarına devam etti. 6 Şubat 2014’te dershanelerin kapanmasına ilişkin yasa tasarısı TBMM’ye sunuldu. Yasanın görüşmelerine TBMM Eğitim Komisyonu’nda başlandı.
Komisyon görüşmelerinde ilk taslakta dershanelerin özel okula dönüşümü için tanınan son süre olan 2017-2018 eğitim öğretim dönemi bir yıl daha uzatıldı. 1 Mart 2014’te yasa, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de kendisine gelen yasayı 12 Mart 2014’te onayladı.
‘Milli Eğitim’de tasfiye dalgası’
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayıyla dershanelerin kapatılmasına ilişkin yasa yürürlüğe girdi. Hemen ardından MEB’de bir tasfiye dalgası başladı. Yasanın yürürlüğe girmesi ile il milli eğitim müdürü, il milli eğitim müdür yardımcısı hatta ilçe milli eğitim müdürleri bile bir kalemde havuza alındı. Havuza giren teşkilat yönetici sayısı yaklaşık 1000’e ulaştı.
‘Emniyet’te 15 binlik operasyon’
Milli Eğitim’de yaşananlar böyleydi. Peki, ya Emniyet’te? Türkiye’yi sarsan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın da arasında bulunduğu yüzlerce Emniyet müdürü, müdür yardımcısı, şube müdürü ve yardımcısı da pasif görevlere kaydırıldı.
Mali, organize, terör, narkotik, siber, istihbarat ve asayiş şubelerinde görevli çok sayıda Emniyet amiri, başkomiser, komiser ve polis memurları görevden alındı. Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ardından görevden alınan Emniyet mensubu sayısının 10 bine dayanması ve bunlardan önemli bir bölümünün yargıya başvurması üzerine İçişleri Bakanlığı hemen harekete geçti.
Aralarında TEM, KOM, özel harekât ve istihbarat gibi şubelerde görevli polislere “branşlaşma” olanağı veren, Emniyet Hizmetleri Sınıfı Branş Yönetmeliği’nde değişiklik yapıldı. Böylece Emniyet Genel Müdürü’nün, istediği her polisi istediği birim ve şubelerde görevlendirebilmesinin yolu açıldı.
'Örgüt varsa şimdiye kadar nasıl ortaya çıkmamış?'
Yaşanan onca tartışmanın ardından kurulan ve 12 Kasım’dan itibaren Emniyet’te teşkilatlanma çalışmalarını başlatan, ancak yargı engeline takılan Emniyet-Sen de kendisini bir anda devasa bir kadro hareketinin içinde buldu.
Sendikanın Genel Başkanı Faruk Sezer, 17 Aralık ve sonrasında Emniyet’te yaşanan tabloyu şöyle anlatıyordu: “Bizim toplam 250, 260 bin mevcudumuz var. 12 yıldan bu yana devleti yöneten aynı siyasi parti. Eğer bir örgüt varsa, bu şimdiye kadar nasıl ortaya çıkmamış? Bu örgüt ne kadar başarılı ki kimsenin bundan haberi olmamış.”
17 Aralık’ın Emniyet’te oluşturduğu havaya da değinen Sezer şöyle devam ediyor: “Diyelim ki Mali Şubeden bir arkadaşımız görevden alındı ve ertesi gün bir polis karakolunda görevlendirildi. Siz de o karakolda çalışan bir polissiniz. Gelen o arkadaşa nasıl bakarsınız? Onunla dostluk yapar mısınız? Operasyonun ardından Emniyet’te yaşanan olay tam bir tecrittir. Görevden alınarak karakollara gönderilen polislerle, o karakollarda görev yapan polisler birbirleriyle sohbet etmekten bile imtina ediyor. Polisin polise güvenmediği bir ortam oluştu.”
‘Yesinler birbirlerini!’
17 Aralık sürecinin “geçmişte işlenen günahların bir sonucu olduğuna” işaret eden eski bakan Şevket Kazan, “Bu ülkeye hizmet için her şeyini feda eden, varlığını, ömrünü feda eden insanların yolunu kesip de iktidar olan insanlara cenabı Allah rahat yüzü gösterir mi” diye sorarken şöyle devam ediyor: “Bunlar iktidar olduktan sonra Fethullah Hoca’nın adamlarını polis, hâkim kadrolarına yerleştirmediler mi? Her tarafı doldurdular. ‘Ne istediler de vermedik...’ Tamam, ama vereceklerine inandıkları için bunları getirdiler. Bunların kavgasına mavgasına bakmayın. Bunlar birbirlerini yiyorlar işte. Ama bu hep böyle devam etmez, bu bitiyor artık. Filmin sonuna yaklaşıyoruz. Ben de inceldiği yerden kopar diyorum.”
‘Temizlik’ işe yaramaz’
Devletin tüm kadrolarında yapılan “paralel temizliği”in pek de “işe yaramayacağını” ifade eden araştırmacı yazar Faik Bulut şöyle konuşuyor: “Bir bakıyorsunuz görevden aldığı adamın yerine birisini görevlendiriyor. Ondan sonra da 3 gün sonra alıyor. Kimleri nereye kadar tasfiye edeceksiniz, bu belli değil ve burada bir netlik yok. Bu, iktidarın bilgi kaynakları ve duyumlarının eksik olduğunu gösteriyor. Bu birinci raund. AKP bu cemaatle kavgasında bir polemik yaparak deyim yerindeyse cemaati ulusal düzeyde tecrit etmeyi başardı. Ama hâlâ muhtemel bir kapışmanın ve rekabetin asabiyetini yaşıyor. Misillemenin tedirginliğini yaşıyor. Elbette barışabilirler, uzlaşabilirler doğrusu ama eski temelde değil, yeni temelde.”
En Çok Okunan Haberler
- 6 yaşındaki Şirin'i katleden şahsın ifadesi ortaya çıktı
- Ünlü oyuncu gözaltında: Marketten 'zeytinyağı' çaldı
- Erdoğan'a ve Yerlikaya'ya çok sert yanıt!
- Mitinge neden katılmadığını açıkladı
- Tutuklanan baba cezaevinde ölü bulundu
- İmamoğlu'na 'ahmak' dedi, davaya çağırdı
- Oy oranını en çok artıran parti hangisi?
- AKP'li Mustafa Varank ölümden döndü!
- 'Fethullah Gülen hayatta olsaydı...'
- Halk TV'den ayrılan Şirin Payzın'ın yeni adresi netleşti