12 Eylül şemsiyesinde Tunagür ile Gülen’e aklama

1966’da Diyanet İşleri Başkanı yaptığı İbrahim Elmalı’yı kurtaramayan Demirel, yerine getirdiği Yaşar Tunagür’ü, Diyanet’in eylemleri, ilişkileri nedeniyle Meclis gizli oturum, araştırma komisyonlarına rağmen görevinde tutmakta diretiyor. 12 Mart yönetiminin 27 Mart 1971’de görevden aldığı Tunagür, vaiz olarak dinleyip keşfettiği Fethullah Gülen’i korumasına alıyor.

Yayınlanma: 30.05.2020 - 06:00
12 Eylül şemsiyesinde Tunagür ile Gülen’e aklama
Abone Ol google-news

Siyasal İslamcıların “efsane adam” ilan ettikleri Yaşar Tunagür’e ilişkin elimdeki Cumhuriyet gazetesinin 1. sayfasında yayımlanmış gazete kupürü 27.4.1969 tarihini taşıyor. Tabii Senatör Mahmet Özgüneş, düzenlediği basın toplantısında, Diyanet İşleri’nde yaşanan olaylarla ilgili Senato araştırması için Başkanlık’a önerge verdiğini duyuruyor.

Diyanet’i ele geçiren ülke için çok zararlı hizbin başının Yaşar Tunagür olduğunu söylüyor. Sadece ülkemiz için değil, İslam dini için de zararlı olduklarını, bir yıl önce uyarı için 7 önerge verdiğini belirtiyor. Gizli oturum olursa birtakım gizli belgeleri de açıklayacağının altını çiziyor. Sizinle görsel olarak da paylaştığım 8 Ocak tarihli Cumhuriyet’in 1. sayfasında, bir gün önce Senato’da yapılmış gizli oturumun haberi var. İçeriğinde yok yok.. Başbakan Demirel’in Bakanlar Kurulu toplantısını yarıda bırakarak ilgili olabilecek bakanları ile birlikte görüşmelere katılması ilginç bir başka ayrıntı.

14 Ocak tarihli Pencere yazısında İlhan Selçuk, “Büyük Oyun” başlıklı yazısında özetle şu anlamlı satırbaşlarına yer veriyor: “1965 yılında devletin resmi makamlarının “Atatürk düşmanıdır” diye raporla kişiliğini ortaya koydukları bir gezici vaiz. Demirel eliyle dört ay içinde Diyanet İşleri Başkan Vekilliği’ne getiriliyor. Yaşar Tunagür’dür bu kişinin adı... Atatürk düşmanı, bir yandan da dış ilişkiler kurmuş, şeriatçı Arap devletlerinde yaptığı gezilerde, yabancı örgütlerle, Suud Arabistan’ıyla.

ARAMCO (Amerikan-Arap Petrol Kumpanyası) ile iç içe politikanın Türkiye’deki ağlarını devlet kademelerinde örmek için bilinçle çalışmıştır. 17 OCAK 1970 15 Ocak tarihli Cumhuriyet’in manşetinde, 3 AP’li vekilin aleyhte oy kullanmalarına karşın Senato’nun gizli oturum belgelerine dayalı olarak, Tunagür hakkında Meclis’in araştırma yapılması kararını aldığı duyuruluyor. Ali Ulvi’nin yaşananlara ilişkin karikatürünün yayımlanma tarihi 17 Ocak. 30 Ocak tarihli yeni bir haberde ise Tunagür hakkında öne sürülen yeni iddiaların özeti var.

THY otobüslerine şoför diye müezzinlerin yerleştirildiği, istediği zaman “pas” bileti aldığı iddiaları da sayılıyor. 23 Ocak 1970 tarihli Cihad Baban’ın “Tunagür’ü sıkı tutun!..” başlıklı köşesinin içeriği çok sert ve çarpıcı. Birkaç cümlesini paylaşmakla yetinelim: “Bayanlar, baylar, bakanlar, milletvekilleri, Senatörler, AP’yi tutan gazeteciler!.. Gözünüzü seveyim!.. Şu Mehmet Özgüneş’in laflarına kulak asıp Yaşar Tunagür’e dokunmayın!..

O milletin dinini, imanını, ırzını temsil ediyor. Ona el uzatmak, dil uzatmak, onun aleyhinde herhangi bir iş yapmak.. tövbe tövbe. Bu olamaz. Görürsünüz o zaman başınıza gelecek felaketi.. hâşâ sümme hâşâ.. Allah sizi öyle bir çarpar ki ne olduğunuzu bir türlü anlayamazsınız. Ne o? İbrahim Elmalı gibi dini bütün eski bir Diyanet İşleri Başkanı da mı onun günahlarını sıralıyor?.. Demek ki Elmalı Hazretleri de dinden imandan çıkmış olacak. Anlaşılıyor ki onun da ilmi fazlı yaşar Tunagür Efendimizin topuklarına kadar gelip dayanıyor.

Hangi dinsiz, kâfir Tunagür için okumamış, yüksek tahsili yokmuş demiş. Bunlar dinsizin ve cahilin dik âlâsıdırlar. Din ilimle kespedilmez, fıtridir. Peygamber Efendimiz ümmi değil mi idi?..”

TUNAGÜR GÖREVDEN ALINIYOR

Ve 28 Mart 1971 günü yayımlanan Cumhuriyet gazetesi haberinde Tunagür’ün görevden alındığı duyuruluyor. 12 Mart askeri darbe yönetiminin hükümetinin kurulmasının beklendiği bilgisi eklemleniyor. 2 Nisan 1971 tarihli Cumhuriyet’in Olayların Ardındaki Gerçek köşesinde, Tunagür’ün yurtdışına çıkma izninin iptal edildiği bilgisi de veriliyor. Tunagür’ün, Cumhuriyet aleyhine bir faaliyet içinde bulunduğu ve dış ülkelerdeki resmi gezilerinde de bu faaliyetlerine devam ettiğinin altı çiziliyor. İlgili belgelerin Cumhurbaşkanı Sunay’a da sunulduğu anımsatılıyor. Bu gidişe dur demekte geç bile kalındığı değerlendirmesi yapılıyor. (Okura zamanın ruhunu eksiksiz algılanması adına kısa bir bilgi vermek gerek. Nadir Nadi’nin 6 Mayıs 1970 tarihinde, aile içinden damat Niyazi Nun öncülüğünde gerçekleştirilen, 12 Mart askeri darbe yandaşı operasyon bağlantılı görevinden istifa ettiğini anımsatmalıyım.

Bu dizide henüz o sürece geçiş tanıklıklarına yer verilmedi. Nadir Nadi’nin yazarları ile geri dönüşü, büyük okur boykotu öncesi yayımlanmış son haber ve Olayların Ardındaki Gerçek köşesinin yorumunu kaleme almış arkadaşların kimliği hakkında bir fikrim yok. Hızlı geçişle 12 Eylül sonrası dönemin, 12 Eylül askeri darbesi dönemi, ruhuna uygun gelişmelerine ilişkin bu kez Cumhuriyet’in yönetimine okur boykotunun başarı, katkısıyla da geri dönüş yapan Nadir Nadi, yazarları ve ayrılmış, geri dönüşü yaşamış tüm çalışanları içinde olarak.. Yine Yaşar Tunagör odaklı gelişmelerden çok ders çıkarıcı haber ve yorumlardan kimi çarpıcı sonuçları paylaşalım..

İşte Uğur Mumcu’nun soluksuz paylaşılmış yazılarından birinden, 27.3.1987 tarihli Gözlem köşesinden “Dramatik Çelişki..” başlıklı köşesinden kaçınılmaz en çarpıcılarıyla birkaç cümlelik paylaşım: “Ulusu hükümetinin Devlet Bakanı Mehmez Özgüneş ‘Rabıta Örgütü’nün amaçlarını bilmez miydi? Bilirdi. MGK üyesi ve eski Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin, 12 Mart döneminin MİT müsteşarıydı. ‘Rabıta Örgütü’nün bir şeriat örgütü olduğunu bilmez miydi?....

Çağlayangil’in Cumhuriyet Senatosu Araştırma Komisyonu’na gönderdiği 7.7.1970 tarihli raporda da Tunagür’ün ‘Rabıtat-ül Âlem-ül İslam toplantılarına hemen hemen her gün katıldığı’ bildirilir. Demirel ve iki Bakan hakkında soruşturmaya lüzum olmadığı kararı verilir. Olay böylece kapanır..... Özgüneş, 12 Mart ve 12 Eylül olağanüstü dönemlerinde Delvet Bakanlığı görevini üstlenir.

Devlet Bakanı olarak Rabıta öngütünü ziyaret eder... Yani 1970 yılında verdiği soruşturma önergesinde Tunagür için suç saydığı bu ilişkiyi -bir başka amaçla da olsa- bu kez kendi kurar! Ve bu şeriat örgütüne yurtdışındaki din görevlilerinin aylıklarını ödeten kararnameyi imzalar.... Bu dramatik çelişki yalnızca Özgüneş’i değil, 12 Eylül dönemindeki ‘Atatürkçülük’ anlayışını ilgilendirir....”

Günümüz virüs üzerinden ilaç tartışmaları için de yol gösterici olabileceğini gözeterek. En çok da ilaç şirketlerinin devlet erki üzerindeki gücüne karşı çok zorlu bir etik savaşımı göze almış 1968 kuşağının, bizim 68’lilerin hem kızarak hem de çok saygı duyarak çok değer verdikleri “Eczacılık Fakültesi”nin dekanı Prof. Kasım Cemal Güven’in anısına, emeğine de saygı bir borç olarak bu yazı dizisinden söz etmeden geçemeyeceğim..

Kasım Hoca, bir yıla yaklaşan çok zorlu bir bilimsel çalışmanın sonucu olarak, bildiği yaşamsal bir sorunu kamuoyuna mal etmek istemişti. Cumhuriyet gazetesinin maddi karşılığını verebilmesi elbette söz konusu değildi. O da aklından geçirmemişti. Pahalı ilaçların pazarlanabilmesi adına göz göre göre, bile bile çıkılmış bir yanlış yolun sonuçlarını bilimsel olarak kanıtlamayı seçmişti.

Benim anlayabileceğim, sizlerle de paylaşabileceğim özeti ile kimileri çok pahalı olmasa da pek çok tedavide işlevsel ilacın, alkali ya da baz ortamlarında yaşayabilme ömürlerine özen gösterilmeksizin, sözde sağlam ara katalizör bariyerler oluşturulmuş olarak kombine ilaçlar çok özde ve de pahalıydı.

Sonuç olarak ilaç diye suya para harcadığımızın bilimsel kanıtını elde etmek, piyasadan alınmış ilaçtan tek tek içindeki maddelere ne kadarı ile ulaşılabildiğinin sonucuna varmak, tersten yola çıkmak çok zorlu uzun soluklu bir laboratuvar çalışmasını, hele de dar üniversite koşullarında daha da zorlaştırmış oluyordu.

Dizinin iki fotokopisi ile içeriğini paylaşmaya çalışacağım.. Üç bin ilaca karşın 20 tahlil laboratuvarı gerçeği ile de yüzleşmek gerek.. Bakanlık kod numaraları verilmiş olarak yapılmış bu belki de tek örnek etik bilimsel çalışmayı yok sayamadı. Ne yazık ki genel bilimsel gerçeklere aykırı ticaret kaygılı sapmanın özüne yine bilinen kaygılarla girilemedi. İlaç markalarının baskın gücü üstün çıktı. Sadece, araştırma sonucu içi boşalmış olduğu kanıtlanmış serilerin toplatılması ile yetinildi.

Doğrusu tıpkı bugünün virüs savaşımında çabalarını medyanın olumlu değerlendirdiği Sağlık Bakanı gibi, dönemin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Dr. Vedat Ali Özkan da hem çok çalışkan, hem de mesleki etiğine sadık bir isimdi. 13 Ocak 1970 tarihli haberimizde yapılmış dönemin laboratuvar çalışmalarının sonucu olarak 451 ilaçtan yüzde 25’inin bozuk çıktığı açıklaması kendisine ait. 3 Mart 1970 tarihli “İlaç Endüstrisinde Araştırma ve Kontrol” sempozyumundan düzenlenmiş haberimizde ise ilaç işverenleri ile bilim insanları arasındaki tartışmaları özetlemeye çalışmışız. “Türkiye’de araştırma ve hammadde üretiminin yapılıp yapılamayacağı üzerinde uzlaşamadıkları sonucunu çıkarmışız. Haberin başlığı, “İlaç sanayii ambalajcılıktan öteye gidemedi” olmuş..


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler