Bugün Lucius Annaeus Seneca'nın ölüm yıl dönümü


Seneca, Roma’ya küçük yaşta teyzesi tarafından getirilip Mısır valisinin eşi olan bu kudretli kadının gözetiminde büyüdü. Babası atlı sınıfına üye olan ve derlediği söylevlerle Latin edebiyatında Rhetor Seneca ve Stoacı ahlak görüşleriyle tanınan Seneca, ahlakın temeline doğaya uygun yaşama ilkesiyle, bir bilge idealini yerleştirdi.
Zamanın toplumunu bir vahşi hayvanlar topluluğu olarak gören Seneca, bilge kişisini, kendi kendine yeten, hazza olduğu kadar eleme karşı da duygusuz, korku bilmez, evrenin gerçek efendisi, erdemi özgür iradesinin sonucu olan ve ölümden korkmayan kişi olarak tanımladı.

Her ne kadar Stoacı maddeciliği benimsemiş olsa da, Tanrı'nın aşkın olduğunu öne süren Seneca, pratik felsefeyi öne çıkarıp gerçek erdemle değerin, dışarıda değil de, insanın içinde olduğunu belirtti. Ayrıca harici iyiler ve zenginliklerin, insana mutluluk sağlamayacağını da söyledi.
Seneca, ailesinin varlıklı olması sayesinde ünlü felsefeciler ve söylev ustalarından (rhetor) eğitim alıp bilgelik sevgisi yüzünden genç yaşta retorikten (söylev sanatı bilgisi) sıyrıldı ve felsefe eğitimine ağırlık verdi. Pythagorasçı Sotion’dan dersler alarak onun gibi etyemez olup ruhun ölümsüzlüğüne inandı. Daha sonra Attalus’a bağlanıp güzel kokulardan, şaraptan, istiridye ve mantar yemekten ve yumuşak bir yatakta uyumaktan vazgeçti.

Kynik Demetrius’u ve Papirius Fabianus’u da hararetle dinleyen Seneca’nın felsefeye olan aşırı düşkünlüğü babasını telaşlandırdı; çünkü İmparator Tiberius gençliği saran bu felsefe akımlarına hiç sıcak bakmıyor, garip kılıklı ve tavırlı bu kişileri Roma’dan uzaklaştırıyordu. Ayrıca Seneca’nın, yaptığı perhizlerden dolayı zaten narin olan bünyesi daha da bozuldu, sağlığı iyice kötüye gitti.
Babası, oğlunun sağlığını düzeltmek ve felsefeden uzaklaştırmak için onu ilk önce Pompei’ye, sonra Mısır’a gönderdi. Roma’ya MS 31 yılında dönen Seneca, kendini siyasete verdi ve quaestorluk (idam cezası vermeye yetkili hakim) elde ederek mahkemede avukatlık yapmaya başladı. Quaestor oldu, senato üyeliğine seçildi. Fabianus’tan öğrendiği keskin çelişkiler içeren, imalarla dolu kısa cümleli ifadeler kullanmada oldukça başarılıydı. Kıskanç İmparator Caligula’nın deyimiyle “kum taneleri” gibi akıp giden üslubu bir ölüm nedeniydi. Böyle başarılı bir konuşmacının kendi Roma’sında yeri yoktu. Ancak saraydaki bazı kişiler Seneca’nın hasta bir insan olduğunu ve çok az bir ömrü kaldığını söyleyerek İmparatoru zar zor ikna etti ve ünlü düşünürün yaşamını bağışlattı.

İmparatoriçe Messalina, Caligula ve Agrippina'nın kızkardeşi Julia Livilla ile Seneca arasında bir ilişki olduğuna ilişkin dedikodular çıkarınca, Seneca MS 41’de Korsika’ya sürgüne yollandı. Livilla ise öldürüldü. Seneca sürgündeki yaşamını felsefe yapıtları yazarak, bilim ve şiirle uğraşarak geçirdi. İlk yıllar kolay geçti, ama sonraki yıllarda Roma’ya dönme arzusu yüreğini iyice kaplayınca, Cladius’un azatlısı Polybius’a kardeşinin ölümünden dolayı yazdığı Ad Polybium De Consolatione (Polybius’a Teselli Üzerine) başlıklı yazısında hem ona hem de imparatora adeta yalvardı. Ayrıca yine aynı ruh durumuyla annesine yazdığı Ad Helviam Matrem De Consolatione (Annem Helvia’ya Teselli Üzerine) yazısında da annesinden çok kendini teselli eder gibiydi. Bütün bu yakarılarına karşın Seneca Roma’ya ancak Livilla’nın kardeşi Agrippina zamanında dönebildi. Genç Prens Neron’un annesi Agrippina, tanınmış bir edebiyatçının, oğlunun eğitiminde önemli bir rol oynayacağını düşündüğü için Seneca’yı sürgünden çağırttı.

Neron’un tüm eğitimini üstlenen Seneca, ona çağının önemli kültür konularıyla ilgili dersler verdi; ancak Agrippina’nın felsefeye pek sıcak bakmaması nedeniyle bu konulardaki derslerine bazı kısıtlamalar getirmek zorunda kaldı. M.S 54 yılında Claudius öldüğünde Neron on altı yaşında İmparator ilan edilince, Seneca muhafız kıtası komutanı Afranius Burrus ile birlikte idarede söz sahibi oldu. Ama filozoflara yakışmayacak yaşam tarzı ile savunduğu düşünceler uyuşmadığı için hakkında dedikodular çıkmasına engel olamadı.
Bu arada Neron tümüyle anormal davranışlar içine girip annesi Agrippina’yı öldürttü. Bunun ardından Burrus’un zehirlenerek öldürülmesi Seneca’yı saray yönetiminde tek başına bıraktı. Bunun üzerine tüm servetini imparatora bırakarak özel yaşamına çekilmeye karar veren Seneca, bu düşüncesini Neron’a açtı, ancak reddedildi. İS 64’te meydana gelen büyük Roma yangınından sonra bu önerisini yinelediği halde imparator tarafından ikinci kez reddedildi. Ancak Seneca bu kez kararlı davranıp Neron’dan aldıklarının bir kısmını geri vererek siyasetten ayrıldı.

M.S 61-65 yılları Seneca’nın kendini tümüyle felsefeye verdiği en verimli dönemi oldu. Ancak M.S 65’te C. Calpurnius Piso’nun başı çektiği, Faenius Rufus, Plautus Lateranus ve şair Lucanus'un adının karıştığı Neron’a karşı düzenlenen bir suikast girişimine onun da adı karıştığı için, İmparator tarafından kendini öldürmesi emri verildi. Bütün yaşamı boyunca ölümün hiçe sayılması gerektiğini savunmuş olan Seneca, bu emri metanetle karşıladı ve M.S 65’te damarlarını keserek intihar etti.

Seneca, felsefe tarihinde, Roma Stoası ya da Yeni Stoa denen öğretinin üç kurucusundan ilki olarak nitelendiriliyor. Epiktetos ve Marcus Aurelius'un geliştirdikleri bu öğreti insanın bir istenç varlığı olduğu görüşüne dayanıyor. Seneca'nın başlıca özelliği, düşüncelerinin us ilkelerine ve istence dayanmasına karşın, yer yer derin duygusallıkla kaynaşmasıydı. Bu tutumundan dolayı da, kimi felsefe tarihçileri, onu kendi kendisiyle çelişki içinde bulunmakla suçladı.
Seneca için insanın başlıca davranış ilkesi istençti, ancak insanın bir de duygu yanı vardı, onu da istencin ışığında görmek gerekiyordu. Doğa olaylarının açıklanışında Aristoteles' in geliştirdiği ve az çok gözleme dayanan yöntemi benimseyen Seneca bir takım gizli güçlerin varlığına da inandı. Ona göre doğa olaylarının nedenleri doğaldı, ancak bunların birer belirti olabileceği de gözden uzak tutulmamalıydı. Bu da bütün doğal nedenlerin Tanrı'dan kaynaklanması sonucuna bağlandı. Ancak burada Tanrı'ya bağlanan nedenler tikel değil tümeldi. Tanrı bütün evreni, bütün varlık türlerini kapsayan evrensel bir doğa yasası'ydı, her nesneyi, her oluşu bu yasaya dayandırdı.

Felsefenin mantık, ahlak ve fizik olmak üzere üçe ayrılması gereğini savunan Seneca, genellikle yaşamı kuramsal görüşlere değil yönlendirici bir yönteme bağladı. Mantığı da usa dayalı bir felsefe olarak niteledi. Ona göre filozofun görevi insanları yetiştirmek ve eğitmekti. Seneca'ya göre tin, kimi bilgelerin sandıkları gibi tinsel ve soyut bir varlık değil çok ince öğelerden kurulmuş bir nesneydi.
İnsanda tanrısal bir töz vardı, ölen onun görüntüsüydü. Bu nedenle insan, yaşama ara veren, başka bir varlık ortamına geçiş olan ölüm karşısında sarsılmamalıydı. Gövdenin dağılması tinin ölümsüz kaynağına dönerek yaşamını sürdürmesini sağlıyordu.

Seneca'ya göre, ahlak soyut bir bilgi dalı değil yaşamın içindeydi, insan davranışlarının, eylemlerinin kaynağıydı. Kişiye nasıl davranacağını, ne gibi bir yöntem benimseyeceğini gösteren doğaydı, bu nedenle ahlaklı yaşamak doğayı izlemekti. Bunu da ancak erdemle donatılmış bilge kişi başarabiliyordu. Bilgenin erdemi, özgür istenciydi.

En Çok Okunan Haberler
-
İBB'ye yönelik soruşturmada karar
-
İBB Başkanı'na tutuklama kararı
-
Tepki çeken NTV'den geri adım!
-
Yavaş'tan 'Erken seçimin zamanı geldi' açıklaması
-
AKP'li Varank muhaliflere 'seslendi'
-
Ercan Saatçi serbest bırakıldı... İlk açıklama!
-
Google'dan dikkat çeken 'İmamoğlu' hamlesi
-
'Beni çok mutlu eden haber' diyerek duyurdu!
-
Operasyon sorumlusu 'Bahçeli' dedi, MHP yanıt verdi
-
Saat verdi: 'Eylemlere devam' mesajı!