Bir sanat can çekişiyor... Türkiye'den heykel manzaraları
Bu haber, varlık sebebini Amasya Belediyesi’nce yaklaşık iki hafta evvel Yeşilırmak kenarına konulan ve zaman içinde darp edilip, telefonu ile kılıcından olduğu için polis korumasına giren ‘Selfie çeken şehzade’ heykeline borçlu. Türkiye’deki kamusal alanlara kültürel simge, tarihsel anma, kişiliği onurlandırma ve tanıtım gibi mazeretlerle vaktiyle kondurulmuş, giderek kültürel birer simgeye dönüşen ve kimi hâlâ yerinde olan heykelleri, uzman görüşüyle büyüteç altına almayı istedik.
Bunun için eserleri Londra’daki Tate Modern koleksiyonuna girmiş Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Üyesi, sanatçı Erdağ Aksel ile gazeteci, araştırmacı yazar Hilmi Yavuz, konuyu Cumhuriyet’e değerlendirdi.
Ancak, bu uğurda ‘kurunun yanında yaş da yanmasın’ diyerek, geçen aylarda sırf kartopu oynadığı için hayatını yitiren gazeteci Nuh Köklü anısına, İstanbul Kadıköy Yeldeğirmeni’ne İskender Giray tarafından dikilen heykeller ve benzerlerini, taşıdıkları değer ve estetik ölçü sebebiyle bundan ayırmamız gerektiğini özellikle vurgulamak istiyoruz. Ayrıca, bu haberimizi sunarken özellikle ‘kent heykelleri’ ile ilgili sosyal medyada keşfettiğimiz ‘Spektaküler Şehir Heykelleri’ birikiminin de, bizim için büyük faydası olduğunu ve emeği geçenlere teşekkür borçlu olduğumuzu hatırlatmak isteriz.
‘Asıl ucubeyi AKP üretiyor'... Hemen belirtmeliyim ki, sorun, heykellerle sınırlı değil, ‘kitsch’leşme ile ilgilidir; dolayısıyla daha geniş bir kapsamda ele almak gerekiyor. Sorun, Osmanlıyı ideal bir yaşam modeli olarak edinmek iddiasıyla yola çıkan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, Osmanlı entelektüel mirasını idrakten yoksun oluşudur. Bugünkü AKP’nin sözde elit kadrosunun bu mirasın bugüne nasıl taşınabileceği konusunda en küçük bir fikri olmadığı görülüyor. Modernliğin, bu ülkede daha başından itibaren, bir tür oryantalizm olarak yaşanmakta olduğuna kuşku yok.
AKP’nin oryantalizmi AKP, bu oryantalizmi farkında olmadan yerlileştirdi ve yerli oryantalizm dilde, şiirde, heykelde ‘kitsch’leşmeye neden oldu. ‘Kitsch’leşme, dil, dolayısıyla şiir ve heykel bağlamında kamusal alanda ‘görünür’ kılındı. AKP modernleşmesinin dildeki en vahim görünümü, otel, kahve, mağaza vb. mekânların tabelalarındadır. Ankara’da bir kebapçı dükkânının tabelası ‘Şehr-i Kebap and Lahmacun’dur.
Osmanlılık özentisi, bu örnekte olduğu gibi, arabesk tamlamaları [‘Şehr-i Kebap’], İngilizce bağlaç [‘and’] ekleyerek kitschleştiriyor: ‘Şehr-i-Kebap’la özenti bir Osmanlılık, ‘and’ ile özenti bir Modernlikle mülemma edilerek kitsch’e dönüşüyor. Amasya’da selfie yapan Şehzade Mustafa heykeli de öyle! Şiirde kitschleşme örneklerine de özellikle dini kelimeleri bağlamı olmayan mülemmalar olarak rastlanıyor. Yahya Kemal’in, Ali Emirî Efendi’nin ‘Tayyareye binmiş geziyor nâz ile canân’ dizesinde gördüğü uyumsuzluk - ki bu, bugünün terminolojisi ile düpedüz kitsch’dir bugün bir kesim şiire de, yaygınlaşarak hâkim olmuş görünüyor.
Lümpenleşen Türk toplumunun sanatı budur! Bunun birinci derece sorumlusu, elit kültürü ‘ucube’ diye niteleyen AKP’dir;- asıl ‘ucube’yi bizzat kendilerinin ürettiklerinin farkında olmadan!
‘Heykellere gülebiliriz, peki ya diktirenlere?’... Bir müzede sergilenen heykel, içinde “Dilerseniz beni görebilirsiniz” mesajı taşırken, kent meydanına dikilen bir heykel, “Benimle yaşamak zorundasınız” mesajını verir. Bu zorlama bir kentli olarak beni rahatsız ediyor ama aynı zamanda bu işlerle uğraşan biri olarak, haddimi bilmeye de yönlendiriyor.
12 Eylül döneminde etrafa diktirtilen Atatürk heykelleri, bir tarihsel kişilik olarak Mustafa Kemal’den çok öte bir mesaj taşıdığı gibi, İspanya’da Katolik bir belediye başkanınin diktirdiği bir Meryem heykeli de, aslında İsa’nın annesini görselleştirmekten çok öte, belediye başkanının dindarlığının mesajını taşır. Abidin Dino’nun ‘eller’ heykelini diktirten başkanın belki de asıl meselesi, sanatın kamusal görünümü yoluyla ne kadar çağdaş olduğunun iletilmesine yöneliktir.
Tarih herhangi bir otoritenin diktirttiği heykellerin, değişen bir başka otorite tarafından kaldırtılması örnekleriyle dolu. Kamusal alanlara kamunun talebi olmadan tepeden inme diktirtilen sanat eserleri, hangi kalitede olurlarsa olsunlar sanatçının mesajının dışında ve o mesaja ek olarak, diktirten otoritenin mesajını taşır. Hem kendini hem de o otoritenin mesajını empoze eder. Belediyelerin tepeden inme sanat yerine bisiklet yolları, çağdaş umumî tuvaletler yaptırtmasının daha anlamlı olduğunu düşünüyorum.
Anadolu şehirlerinin girişlerine diktirtilen kayısı, havuç, çatala takılı İnegöl köftesi heykellerine, komik şirinlikler diye bakıyorum. Bu naif heykellere gülebilir, dalga geçebiliriz ancak kamusal alanlara sanat yerleştirme kararlarının nasıl verildiği, yani heykellerin nasıl diktirildiği konusunu bu heykellerin nitelikleri konusundan daha önemli buluyorum. ‘Kitsch’ biraz tehlikeli, sanat gibi tanımlanması belki de imkânsız bir kavram. Unutmayalım ki ‘kitsch’ hiç fark ettirmeden çağdaş, ya da güncel sanatın içine de sızabiliyor.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev