Seçim sonrası ekonomi senaryoları

Seçim sonrasında Erdoğan’ın yeniden kazanma ihtimalinin artması ile birlikte TL’deki değer kaybının hızlandığı, borsanın düştüğü ve risk priminin yükseldiği gözlemleniyor. Üstelik tüm bunlar iktidarın kur ve borsa üzerindeki baskılama gücüne rağmen yaşanıyor. Prof. Dr. Selva Demiralp'in analizi.

Seçim sonrası ekonomi senaryoları
Abone Ol google-news
BBC Türkçe
Yayınlanma: 17.05.2023 - 07:28
sandık
Getty Images

Prof. Dr. Selva Demiralp/ Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi

14 Mayıs sonrası başkanlık seçimi ikinci tura kalırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilme olasılığı yükseldi.

Erdoğan faiz indirimlerinin devamı konusunda oldukça net sinyaller veriyor. Normalde böylesine sade bir iletişimin belirsizlikleri ortadan kaldırması ve piyasa dostu olması beklenir. Oysa tersi bir tablo gözlemliyoruz.

Seçimden hemen önce Kılıçdaroğlu’nun seçilme şansının arttığı algısı ile borsa yükselip risk primi düşerken, seçim sonrasında Erdoğan’ın yeniden kazanma ihtimalinin artması ile birlikte TL’deki değer kaybının hızlandığını, borsanın düştüğünü ve risk priminin yükseldiğini gözlemliyoruz. Üstelik tüm bunlar iktidarın kur ve borsa üzerindeki baskılama gücüne rağmen yaşanıyor.

Piyasalardaki bu gelişmeler, ekonomik krizden çıkış konusunda muhalefetin sözünü verdiği ortodoks politikalara olan inancı gösteriyor.

ERDOĞAN VE KILIÇDAROĞLU EKONOMİ POLİTİKALARINDA NE VADEDİYORLAR?

İkinci turda oy verecek olan seçmen sadece cumhurbaşkanını seçmekle kalmayıp aynı zamanda ekonomi politikalarını da seçecek.

İktidarın bu zamana kadar attığı adımlar ortodoks değildi. Ancak her ne kadar seçilen yol ortodoks olmasa da elde edilen sonuçlar ortodoks politikaların öngörüleri ile birebir uyumlu oldu. Zira şu anda tecrübe ettiğimiz üzere, faiz indirimleri sonucunda enflasyonun kontrolden çıkacağı, bu konuda ısrar edilirse büyümenin de ivme kaybedeceği çıkarımları geleneksel politikaların öngörüleri idi.

liderler
Getty Images

KUR DAHA NE KADAR TUTULABİLİR?

Düşük faiz politikalarının devam ettirilebilmesinin belkemiğini kur üzerinde oluşan baskıları bertaraf etmek oluşturuyor. Bunun içinse ya döviz arzını artırmak ya da döviz talebini kısmak lazım.

Merkez bankasının döviz rezervlerinin çok tehlikeli seviyelere inmesi ve yabancı sermaye girişini caydıran politikalar nedeniyle döviz arzını sağlayabilmek giderek daha maliyetli hale geliyor. Bu durumda mevcut politikaların sürdürülebilmesi için döviz talebini kısıcı politikalar geliştirilmesi gerektirecektir.

döviz
Getty Images

DÖVİZ TALEBİ NASIL DÜŞER?

İthalata dayalı bir büyüme modeline sahip olduğumuz için, döviz talebini azaltmak amacı ile yapılabilecek bir tercih büyümeden feragat etmek olabilir. Seçim öncesi dönemde gözlemlenen ivme kaybı kısmen bu tercihin yansıması olabilir.

Bu yol seçilirse piyasa faizleri üzerindeki baskılama gevşetilir. Bu senaryonun kuru kontrol altında tutabilmesi durumdan büyüme sıfıra yaklaşır. Enflasyon daha fazla artmaz ama mevcut 45’li seviyelerinden pek de aşağı inmez.

MISIR MODELİNE GEÇİLEBİLİR Mİ?

Eğer 2024 yerel seçimleri öncesinde büyüme odaklı politikalardan vaz geçilmezse o zaman kur üzerindeki baskılar da devam edecektir. Bu baskıları hafifletmek amacıyla halihazırdaki sermaye kontrollerinin dozu Mısır örneğine benzer bir şekilde artırılabilir. Şayet piyasalarda bir panik yaratmadan bu sıkılaştırma yapılabilirse ekonomik büyüme yavaşlasa da bir süre daha devam ettirilebilir.

Çifte kur sisteminin hakim olduğu ve serbest piyasa ile resmi kur farkının yüzde 20’lere çıktığı Mısır örneğinde eldeki kıt döviz en zaruri ihtiyaçlar için kullanılıp hane halkının döviz talebi büyük ölçüde sınırlandırılıyor. Bu tür bir uygulamaya geçilirse Mısır’da olduğu gibi döviz yetersizliği nedeniyle yurtdışı seyahat ya da ithal tüketimin kısıtlanması gibi günlük hayata doğrudan yansıyacak sonuçlar doğabilir.

pazar
Getty Images

Şu anda çok da uzak olmadığımız bu örneğin sadece alım gücümüzde bir erime değil yaşam şeklimizde de önemli sınırlamalar getirebileceğini, dış dünyaya açılan kapıları önemli ölçüde kapatabilecek sonuçları olduğunu göz önünde bulundurmakta fayda var.

Görülen o ki mevcut ekonomi politikalarının sürdürülmeye çalışıldığı bütün senaryolar seçim öncesi dönemden çok daha olumsuz sonuçlarla bitiyor. Kuşkusuz Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği ortodoks politikalar da önümüzdeki bir iki sene toz pembe bir tablo çizmiyor. Ancak arada önemli bir fark var. Bir tarafta hatalı ve bu sebeple de maliyetli olan bir politikada ısrar var. Literatür bu tür ısrarların geri dönüşü çok zor olan ve ağırlıklı olarak ekonomik bunalımlarla sonuçlanan sonuçları olduğuna işaret ediyor. Diğer tarafta ise seçim öncesi politika hatalarının maliyetlerini ödeyip bu hatalardan dönmeye odaklı bir plan var.


BBC Türkçe

İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler