Prof. Dr. Kamil Yılmaz: Sorunları katlayarak artıran hükümetin ekonomiyi düze çıkarması beklenmemeli
Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yılmaz: Sıkı para ve maliye politikalarından oluşan bir program olmadan enflasyonla mücadeleyi üç-dört yıla yayarsanız, enflasyon ancak kademeli olarak aşağıya gelir.
Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi bölümünden Prof. Dr. Kamil Yılmaz, son verilerine göre iki çeyrektir ekonominin yüzde 0.2 küçüldüğünü böylece Türkiye ekonomisinin teknik olarak resesyona girdiğini vurguladı. Prof. Dr. Kamil Yılmaz ile ekonomide son gelişmeleri konuştuk.
Bakan Şimşek öncülüğünde uygulanan ekonomi politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz, sıkı para ve mali politika izlenecek deniyor ama ortada gerçekten uygulanan bir ekonomi politikası var mı? Yapılan eksikler nelerdir?
Tek cümlelik yanıt: Çünkü hükümet Iç talebi kontrol etmek için gereken sıkı maliye politikasını uygulamaya yanaşmıyor.
Reel faizlerin iç talebi daraltacak düzeyde yüksek olması, enflasyonu kontrol altına almanın gerekli ama yeterli olmayan koşuludur. Mart ayından bu yana yeterince sıkı bir para politikası uygulanmaktadır. Bir aylık mevduat faizi aylık yüzde 4’e yakın seyretmektedir. Son aylarda enflasyonun yüzde 3 civarında gerçekleştiğini düşünürsek hem aylık hem yıllık reel faizlerin yeterince yüksek olduğunu görebiliriz. Hem gerçekleşen hem de beklenen enflasyonla hesaplandığında reel faizler pozitif bir düzeyde gerçekleşiyor. Elbette piyasada dönemsel likidite bolluğunun bir sonucu olarak ortalama fonlama maliyetinin politika faizi olan yuzde 50’nin altına indiği dönemler oluyor. Ancak o zaman da Merkez Bankası gerekli ihtiyati önlemleri almak suretiyle piyasadaki fazla liiditeyi çekebiliyor.
Yüksek faiz politikasının bir sonucu olarak hem yerli hem de yabancı yatırımcının TL varlıklara olan talebinin artması TL’nin reel olarak değerlenmesini sağlamıştır. Bu da özellikle gıda ve temel mallar alt gruplarında enflasyonu yavaş ta olsa aşağıya çekmiştir. Ancak, biraz da TL’nin reel olarak değer kzanmasının sonucunda 2024’ü 2023’e göre yaklaşık 20 yüzde puan daha düşük bir enflasyon oranıyla kapatacak olsa da yüzde 45’lik bir enflasyon hala çok yüksek. Özellikle, hizmet enflasyonunda aylardır yaşanan atalet tam olarak kırılabilmiş değildir.
Bunun bir yansıması olarak, görece düşmesine rağmen aylık enflasyon oranları Merkez Bankası’nın yılın ilk enflasyon raporunda belirlemiş olduğu enflasyon patikasının üzerinde seyrediyor. Örneğin, Merkez Bankası mevsimsel olarak düzeltilmiş aylık enflasyon oranının III. ve IV. Çeyrekte, sırasıyla yüzde 2.5 ve yüzde 2’nin altında gelmesini öngörürken, mevsimsel düzeltilmiş aylık enflasyon III. çeyrekte ve ekim ayında yüzde 3’e yakın geldi. Kasım ve Aralık’ta da aylık enflasyon oranının yüzde 2’nin altına gelme ihtimali çok düşük gözükmektedir.
MALİYE POLİTİKASI SIKI DEĞİL
Merkez Bankası yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 44'e yükseltti. 8 aydır faizler yüzde 50 seviyesinde gidiyor. Asgari ücrete temmuzda zam yapılmadı. Kur da uzun zamandır baskılanıyor, Ne oldu da enflasyon bu kadar yüksek geliyor?
Para politikasının sıkı olmasına rağmen enflasyonun düşmemesinin asıl nedeni maliye politikasının yeterince sıkı olmaması. Diğer bir deyişle, kamu bütçesi tarafında alınan tasarruf ve gelir artırıcı önlemlerin yetersiz olması. Bakan Şimşek yaz aylarında biri kamu harcamalarını azaltmayı diğeri de vergi gelirlerini artırmayı hedefleyen yaklaşık 100-120 milyar TL’lik iki paket açıkladı. Açıkladığı bu paketlerin toplamında bütçede açığında yaratılacak azalma ulusal gelirin sadece %0.6’sına eşit. Buna sıkı maliye politikası dememiz mümkün değil. Sıkı maliye politikası bütçe açığını en az yüzde 1.5-2 aşağı çekecek tedbirleri almak demek. Öte yandan, sayın Bakan gazetelere verdiği demeçlerde kamu olarak bu yıl 814 milyar TL tasarruf ettiklerini söylüyor ama bunun nereden kaynaklandığını bizim görmemiz mümkün değil. Programda olmayan bir tasarruf nasıl gerçekleştiriliyor bunu anlamak mümkün değil.
Kamunun kemer sıkmaya yanaşmadığını, dolaylı vergiler dışında vergi geliri yaratmak ve harcamaları kısmak konusunda isteksiz olduğunu vatandaş ve iş dünyası yakından gözlemliyor ve enflasyonun yeterince hızlı düşmeyeceğini bekliyorlar. Nitekim mevduat ve kredi faizlerinin oldukça yüksek olmasına karşın, Kasım sonu itibarıyla hanehalkı ve iş dünyası 12 ay sonrasının enflasyon oranının sırasıyla yüzde 64,1 ve yüzde 47.8 olmasını bekliyor. Açıklanan paketler kamu harcamalarında ve doğrudan vergi gelirlerinde yeterli büyükte uyarlamayı içerseydi bu özellikle üst gelir gruplarının harcamalarının da yavaşlaması anlamına gelecekti. Böyle bir ortamda hizmet sektörü talebinin olumsuz etkilenmesi ve dolayısıyla hizmet sektöründe enflasyon ataletinin de daha kolay kırılması sağlanabilirdi.
Öte yandan, üst gelir gruplarını doğrudan etkileyecek dolaysız vergi artışlarını içeren paketler uygulanabilmiş olsaydı enflasyonla mücadelenin faturasının sadece sabit gelirliye, asgari ücretliye çıkarılmadığına dair güçlü bir mesaj verilebilecekti. Böylece hem vatandaş hem de iş dünyası ortada ciddi bir enflasyonla mücadele çabası olduğunu kabul edip ve enflasyon beklentilerini aşağıya çekebilirdi.
2026'DA DA TEK HANE ZOR
Enflasyonu kontrol altına almak için atılan adımlar neden işe yaramıyor, bundan sonra enflasyonda nasıl bir seyir bekliyorsunuz?
Önden yüklemeli sıkı para ve maliye politikalarından oluşan bir program olmadan enflasyonla mücadeleyi üç-dört yıla yayarsanız, enflasyon ancak kademeli olarak aşağıya gelir. Aradan geçen zamanda da enflasyonun yüzde 70’lerden sizin 2026 sonu için hedeflediğiniz tek hanelere inmesini bekleyemezsiniz. Her ne kadar Bakan Şimşek 2026 sonunda tek hane hedef dese de, hükümetin bunu istediğini düşündüren bir sıkı maliye politikası uygulaması yok ortada. Sadece sıkı para politikasına ve onun sonucu değerlenen kura bağlı olan bir enflasyonla mücadele programı elimizdeki.
Bu politika setinin değişiklik görmeden uygulanmasına devam edilmesi halinde 2024 sonunda yüzde 45, 2025 sonunda yüzde 27-30, 2026 sonunda da yüzde 15-20 aralığında bir enflasyonun bu politikalarla uyumlu olduğunu düşünüyorum. 2026 sonundan önce de seçim hazırlıkları başlayacağı için enflasyonla mücadele de rafa kalkacaktır. Yani, özellikle dar gelirlilerin çektiği ve çekmeye devam edeceği bunca sıkıntıya rağmen, 2026 biz hala yüksek enflasyonla yaşayan ülkelerden birisi olmaya devam edeceğiz.
FAİZ İNDİRİMİ OLABİLİR
Merkez Bankası gelecek ay faizde indirim yapacağının sinyalini verdi. Siz bir faiz indirimi adımına nasıl bakarsınız, bugüne kadar yapılanları boşuna çıkartır mı?
Bunun koşullu bir faiz indirimi sinyali olduğunu düşünüyorum. Kasım enflasyonunun yüzde 2.24 ile yüzde 2’nin biraz üzerinde gelmesi Merkez Bankası’nın faiz indirim kararı vermesini kolaylaştırabilir. Ancak, yıl sonu asgari ücret zammının gerçekleşen enflasyona yakın bir oranda, örneğin yüzde 40, olması durumunda Merkez Bankası Aralık ayında faiz indirimini pas geçebilir.
Burada asıl önemli olan konu faiz indirimlerinin aralıkta ya da ocakta da olsa başlayacak olması. O yüzden bir ay önce bir ay sonra faiz indirimi olması büyük bir değişiklik yaratmayacak. Aralıkta olması piyasaların yılı biraz daha güçlü kapatmasını sağlayabilir.
REEL GELİRLERDEKİ KAYBIN TELAFİSİ MÜMKÜN DEĞİL
Yüksek enflasyon ve gelir erimesini de düşündüğümüzde önümüzdeki günlerde yurttaşı nasıl günler bekliyor?
Son ulusal gelir verilerine göre iki çeyrektir ekonomi yüzde 0.2 küçüldü; böylece Türkiye ekonomisi en yumuşağından olsa da teknik olarak resesyona girdi. Öncü göstergeler mevsim etkilerinden arındırılmış çeyreklik büyümenin son çeyrekte pozitif gerçekleşeceğini gösteriyor.
Politika faizi önümüzdeki aylarda kademeli olarak düşecekse de sıkı para politikası devam edecek. 2025’te ekonominin yüzde 2.5-3 arasında büyüyeceğini tahmin ediyorum. 2025’te özellikle ilk yarının daha zor geçeceğini düşünüyorum. Ancak, yılın ilk yarısında aylık enflasyon oranları Merkez Bankası patikasına yakın çıkarsa, yılın ikinci yarısında politika faizi daha hızlı aşağıya gelebilir.
Bütün bu gelişmelere karşın özellikle TÜİK’in yayınladığı verilerin 2021 sonundan itibaren gerçek enflasyonu yansıtmaması nedeniyle vatandaşın uğradığı satın alma gücü, dolayısıyla refah kaybının telafi edilmesi mümkün değil. 2014 başından 2021 sonuna kadar kümülatif enflasyonu hesaplamak için TÜİK ya da İTO verileri kullanmanız fark etmiyor. Sekiz yıllık süre için İTO verileri enflasyonu yüzde 192 TÜİK verileri yüzde 194 olarak ölçüyor. Oysa 2021 sonundan Ekim 2024’e kadar olan dönem için arada büyük fark var. TÜİK verileriyle 34 aylık bu dönem için kümülatif enflasyonu yüzde 278 hesaplarken İTO verileri size bu dönemde enflasyonun yüzde 400 olduğunu gösteriyor. TÜİK verilerine göre Aralık 2021’de 100 liraya mal olan tüketici sepeti Ekim 2024’te 378 liraya, İTO verilerine göre ise 500 liraya maloluyor. Bu hesaplara göre, TÜİK enflasyonuna göre birebir artırılan maaş ve ücretlerin satın alma gücü bu üç yıldan kısa dönemde yüzde 24.4 erimiş bulunuyor. Reel gelirlerdeki bu kaybın telafisi uygulanan politikalarla mümkün değil.
İŞSİZLİK ARTIYOR
Gelinen noktada vatandaş da işveren de mutsuz ve herkes şikayetçi. Reel sektör açısından ne tür riskler sözkonusu?
Onların üretim maliyetleri sürekli artıyor. Ancak fiyat artışları da devam ediyor; ama yüksek faizlerden dolayı iç talepdeki yavaşlama satışları azaltıyor. Kapasite kullanımı azalıyor, işsizlik artıyor. Buna bir de kurda bu yıl sonu itibarıyla yüzde 20’ye ulaşacak reel değerlenme eklendiğinde ihracat pazarlarında da zorluk yaşamamız kaçınılmaz.
Sanayici ve ihracatçı özellikle bu dönem de daha da zorlanacak. Hali hazırda bir çok şirket ihracat pazarlarında rekabet etmek konusunda sıkıntı çekiyor. TL’deki reel değerlenmenin sürmesi sanayi üzerindeki baskıyı daha da artıracak. Ancak yukarıda vurguladığım gibi enflasyonda aşağı yönlü eğilim biraz olsun güçlenebilir ve politika faizi daha hızlı aşağıya gelirse kurda biraz daha güçlü bir artış gerçekleşebilir. Bu da sanayici ve ihracatçının üzerindeki baskıların bir nebze hafiflemesini sağlar.
KAYNAKLAR ÇARÇUR EDİLDİ
Türkiye ekonomisinin normalleşmesi ve düze çıkması için asıl atılması gereken adımlar nelerdir?
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde, uzmanların görüşlerini tamamen göz ardı ederek uygulanan ekonomi politikaları Türkiye ekonomisine büyük zarar verdi. Bir çok açıdan Türkiye ekonomisini 2001 öncesine geri götürdü, onu tekrar anormalleştirdi. 2021 Eylül’ünden Mayıs 2023’e kadar uygulanan düşük faiz politikası ve onun yol açtığı KKM gibi yan tedbirleri enflasyonu azdırıp gelir dağılımının daha da bozulmasına yol açtı. Merkez Bankası dahil 2001 sonrasında özerkliği tanınan belli başlı ekonomi kurumlarının hepsinin siyasi vesayet altına girmesi sadece siyasetçinin tercih ettiği politikaların uygulanmasının yoluna açmakla kalmadı, aynı zamanda piyasalarda eşitliğe dayanan serbest rekabet ortamının ortadan kalkmasına yol açtı. Bu uygulamalar ülkenin kıt kaynaklarının yanlış dağıtılması ve çarçur edilmesine yol açtı.
Elbette, iş sadece yanlış ekonomi politikalarıyla kalmadı. Hükümetin bilinçli olarak attığı adımlar sonucunda, adalet, eğitim, sağlık gibi ülke için büyük önem taşıyan alanlarda büyük çaplı erozyon yaşandı. Sadece ekonomide değil, siyasi, sosyal ve kurumsal düzeyde ciddi erozyonun yaşandığı ülkemizde normale dönmek çok daha uzun zaman alacak. Türkiyenin sorunlarını katlayarak artıran bir hükümetin kısa, orta ya da uzun vadede ekonomiyi düze çıkarması beklenemez. Hükümetin hedefinin enflasyonu 2026 sonunda yüzde 20’ye düşürüp ardından bir yıl içinde seçime gitmek olduğunu düşünüyorum. Ancak bu seçimden sonra daha hukukun üstünlüğünü kabul eden, rasyonel politikaları uygulamaya açık bir hükümetin iktidara gelmesiyle ülke ekonomisin normalleşme süreci başlayabilir.
En Çok Okunan Haberler
- Barış Atay’dan Özgür Özel'e sert yanıt
- Köyüne dönmek isteyene 5 gebe düve verilecek
- Gaga Bulut'tan skandal pedofili yayını!
- AYM o maddeyi iptal etti, tazminat yolu doğdu
- Rusya'dan, Bakan Fidan'ın Suriye açıklamalarına yanıt
- Bakan Yerlikaya'dan 'kayyum' açıklaması
- Cemal Enginyurt'tan, Soylu'ya büyük taş
- Kürsüde Erdoğan'a çok sert 'İsrail' tepkisi
- Araç satışında yeni dönem: 1 Ocak'ta başlıyor
- Sahte içkiden 17 kişi hayatını kaybetti