Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver:

Ekonomik yüklerini bölüşerek destekleseniz dahi sosyal olarak güven bunalımı nedeniyle kısıtlanıyorlar. Özellikle küçük şehirden büyükşehre gelen gençler için barınma öncelikli sorun. İş bulma ise çok yüksek seviyede bir kaygı konusu ve bu kaygı genelde mezuniyete yakın zamanda artıyor.

Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver:
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 15.11.2024 - 04:00

Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver, üniversite öğrencilerinin yaşadığı en büyük sorunun “güven” olduğunu belirterek, “Olağanüstü bir güven bunalımı yaşadıklarını gözlemliyorum ve çok haklı gerekçeleri var. Dünyaya ilişkin umut ve güven algılarını işgal edecek pek çok şeye tanık oluyorlar. Hareket kabiliyetleri ekonomik olarak ciddi ölçüde kısıtlandı” dedi. Dr. Günver’e göre, öğrenciler, üniversitelerin kendileri için, haklarına ve özgürlüklerine erişimde “kolaylaştırıcı” bir fonksiyon üstlenmesini bekliyor.

Dr. Bahar Akıngüç Günver ile yeni neslin üniversiteden beklentileri, yükseköğretimde meydana gelen radikal değişiklikler, gençlerin edinmesi gereken becerileri  konuştuk. 

Üniversitenin amacı nedir? Gençleri meslek sahibi yapmak mı, bilim üretmek mi? 

Her ikisi de değildir. Meslek sahibi bireylerin yetişmesi ve bilimin üretimi bir amaç değil, üstlendiği misyonun birer çıktısıdır. Üniversite yalnızca meslek ve bilim üretim kapasitesiyle sınırlandırılamayacak kadar büyük bir ekosistem. Evrensel tanımlarda eğitim, araştırma ve toplumsal sorumluluk temel misyonu olarak tanımlanır. Üniversitelerin varlık amacı; bilime, eğitime, araştırmaya, özgür düşünceye ve sorgulamaya dair ezber bozmaktır. Yakın tarihe baktığınızda çok önemli düşünce hareketlerinin üniversitelerde tetiklendiğini görürsünüz. Üniversitelerin esas amacı, eğitim ve araştırmayı toplumsal sorumluluk bilinciyle insan, doğa ve dünya yararına kullanmaktır. 

ÜÇ BÜYÜK DEĞİŞİM 

Yükseköğretimde küresel anlamda radikal değişiklikler var mı? Neler? 

Eğitim öğretim tarzında, toplumsal farkındalıkta ve teknolojiyle birlikte radikal değişiklikler yaşanıyor. Bu değişikliklerden birinin miladı pandemi oldu. Yükseköğretimde eğitimin standartları değişti. Hibrit ve uzaktan öğretim akademik eğitimin tariflerini de değiştirdi. 

İkincisi toplumsal katılım. Üniversiteler özellikle şu anda BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleriyle toplumda daha aktif bir rol üstlendiler. Toplumsallaşmanın önemini kavradılar ve bu meseleyi daha fazla sahiplendiler. 

Üçüncü radikal değişiklik ise teknoloji. Artırılmış gerçeklik ve yapay zekâ akademiyi değişime zorlayacak en büyük güç olacak. Araştırmaların niteliğini, akademide etik ve özgürlük kavramlarını yeniden tarif etmek durumundayız. 

Türk yükseköğretim sisteminde değişime ilişkin farkındalık yüksek ve değişime karşı uyum sağlamaya dair bir çaba var. Bunu göz ardı edemeyiz. Ancak şu andaki değişiklikler, uyum sağlamaktan çok uyum yakalamakla ilgili. Çok hızlı, çok keskin, çokça öngörülemez değişiklikler yaşanıyor. 

Yeni nesil nasıl bir üniversite istiyor sizce? 

Kendi coğrafyamız özelinde konuşursak şu anda yeni nesil “kolaylaştırıcı”, ülkenin ve dünyanın gerçeklerinin “farkında” olan bir üniversite istiyor. Ülkemizdeki üniversite kuşağı çok önemli sosyolojik olaylarla yüzleşti. Pandemi, ekonomik kriz, dünyada yaşanan savaşlara tanıklık... Tüm bu kaotik ortamda üniversitelerin kendileri için, haklarına ve özgürlüklerine erişim için “kolaylaştırıcı” bir fonksiyon üstlenmesini bekliyorlar. Ekonomik şartlar karşısında, yurtdışı deneyimi kazanmak noktasında, iş bağlantıları ve network sağlamak için kendilerine yol açabilecek mentor kurumlar olarak üniversiteleri görüyorlar. Öte yandan bir toplumsal olay ya da açmaz karşısında kendileriyle birlikte ses yükseltecek, bulundukları ülkenin ve dünyanın hassasiyetlerine kendileriyle birlikte saygı duyacak farkındalığı yüksek bir üniversite arayışındalar. Haklarına, özgürlüklerine saygılı, güvenli alan arayışlarına duyarlı üniversitelere ihtiyaçları var ve bunu dile getiriyorlar. 

KALİTE SORUNU VAR

Uluslararası üniversite sıralamaları konusunda ne düşünüyorsunuz? 

Sıralamalar, üniversiteler için prestijli bir referans ve rekabet avantajı sağlayan bir araç. Türkiye’deki üniversitelerin ilk 100’de yer alabilmesi için, uluslararası işbirliklerinin artırılması, araştırma kalitesinin yükseltilmesi ve daha fazla Ar-Ge yatırımı yapılması gerekmektedir. Öğrenci odaklı yaklaşımların güçlendirilmesi, toplumsal katkıların artırılması ve kaliteli akademik kadrolar hayati önemdedir. 

Yükseköğretimde “kalite” sorunu olduğunu düşünüyor musunuz? 

Evet. Kalite sorunu da tüm üniversiteler olarak hepimizin sorunu ve sorumluluğu. Yükseköğretim beklentiler noktasında kaliteyi çok net tarif ediyor. Ancak uygulamada “kalite” standartlarını sağlamak, kolektif bir bilinç, bir yatırım, teşvik ve en önemlisi de yükseköğretim hizmetini sunduğunuz kitlenin, öğrencilerin, iş dünyasının, bulunduğunuz bölgenin, şehrin, ülkenin ihtiyaçlarını doğru anlamakla, analiz edebilmek işi. 

Üniversite öğrencilerinin yaşadıkları en büyük sorunlar sizce neler? Barınma mı, bulunduğu bölümden memnuniyetsizlik mi, “Mezun olunca ya iş bulamazsam” kaygısı mı? 

Bütün bunların hepsi bir sorun ancak şu anda üniversite öğrencilerinin yaşadığı en büyük sorun güven. Olağanüstü bir güven bunalımı yaşadıklarını gözlemliyorum ve çok haklı gerekçeleri var. Dünyaya ilişkin umut ve güven algılarını işgal edecek pek çok şeye tanık oluyorlar. Hareket kabiliyetleri ekonomik olarak ciddi ölçüde kısıtlandı. Ekonomik yüklerini bölüşerek destekleseniz dahi sosyal olarak güven bunalımı nedeniyle kısıtlanıyorlar. Nedenleriniz özelinde konuşmak gerekirse ayrı şehirde okuyan gençler için elbetteki barınma. Özellikle küçük şehirden büyükşehre gelen gençler için barınma öncelikli. Mezuniyet ve iş ise çok yüksek seviyede bir kaygı konusu ve genelde mezuniyete yakın yükseliyor.

‘GÜCÜN ÖZÜ ADİL DAVRANMA YETENEĞİDİR’

“Üniversite eğitiminin tüm süreçlerde gençliğin benlik saygısını desteklemek ve sağlıklı biçimde yükseltmek misyonu var. Kazandırmaya çalıştığımız en önemli refleks güç yönetimi olmalı. Bugün ABD seçimlerine baktığınızda karşımızda bir örnek var. Trump’ın yeniden seçilmesi küresel düzeyde, özellikle güç yönetimine bakışın önemli bir resmi. Küfür eden, cinsiyet başta olmak üzere ayrımcılığı tetikleyen sorunlu söylemleri bulunan, maço ve gözü kara bir lider profili. Bu yaklaşım, güç yönetimine bakış yalnız ülke değil, kurumlarda da dikkatle yönetilmesi gereken bir süreç. Başkanın egosu, kurumun kültürü, ülkenin geleceği aslında domino etkisi ile birbirine bağlı. Başkaları üzerinde güç sahibi olmak, güç kılığına girmiş zayıflıktır. Gerçek gücün özü, iyilik yapmak ve adil davranma yeteneğidir.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler