Deniz Berktay ile Kuzeyden notlar: 'Yetmiş yaş'
Aradan neredeyse çeyrek asır geçmiş... 1999’un Ağustos ayı. Ankara Üniversitesi’yle Moskova Devlet Üniversitesi arasındaki öğrenci değişim anlaşması çerçevesinde bir aylığına Moskova’ya gelmişim. Üniversitenin yurdu, bilenler bilir, şehir içinde ayrı bir şehir gibi. Sekizinci kattaki Ermeni restoranında ben, bir Türk akademisyen ve onun birkaç Rus ahbabı oturuyoruz.
Türk akadamisyen, bana konuşmayı tercüme etti: “Bugün, Rusya’da yine başbakan değişmiş. Yeni başbakanın adı da Tupin miymiş, Putin miymiş, öyle biri.” O dönem, Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in reytinginin yerlerde olduğu ve Yeltsin’in sürekli “günah keçisi” olarak bakanları, başbakanları harcadığı bir dönemdi. Putin isimli kişinin, o zamana kadar hakkında kamuoyunun pek bir şey bilmediği kişinin de, gelip geçici olduğu sanılıyordu.
YELTSİN SONRASI
Ne var ki Vladimir Putin, Yeltsin’in güvenini kazanarak ona güvenilir bir emanetçi olduğu izlenimini yarattı ve Yeltsin, koltuğu bırakmak gerektiğni hissettiği 2000’in yılbaşında, kendisine icraatları nedeniyle dava açmayacak, müttefiki olan oligarkları rahat bırakacak ve onların çizgisinde hareket edecek birine koltuğu bıraktığı zannederek yetkilerini Putin’e devretti. Yeltsin’in ve çevresindekilerin yanıldığı birkaç yıl sonra ortaya çıkacaktı. Putin, Rusya’yı yeniden prestijli devlet haline getirdi ve 1990’lı yıllarda, Yeltsin döneminin çalkantılı zamanlarında dünyada “Nataşalar” ile özdeşleşmiş olan Rus imajını kısa sürede değiştiriverdi. Rusya’yı Sovyetler Birliği gibi ikinci süper güç haline getiremediyse de eski Sovyet coğrafyası başta olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde Rusya’nın hesaba katılması gerektiğini gösterdi. Ekonomide devletin etkisini artırdı ve oligarkların etkisini azalttı. Fakat, gene de zannedildiğinin aksine büyük sermayedarları, bir sınıf olarak tasfiye etmedi: Kendisine uyum sağlayanlara dokunmadı, baş kaldıranları tasfiye etti.
KURUMLAR ŞEKLEN VAR
Rusya’ya yeniden otoriterliği getirdi ve kimilerine göre Gorbaçov’un 1985’ten itibaren başlattığı açıklık, demokratikleşme sürecini tersine çevirdi. Devlet başkanı üst üste iki kez seçilebilir iken koltuğu dört yıl Medvedev’e emanet ederek sonra görev sürelerini uzatarak sonra da anayasayı değiştirerek bu zamana kadar iktidarda kaldı. Ömrü yeterse 2036’ya kadar da kalabilir. Ancak Putin, her şeye rağmen Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko gibi otoriterliğini açıkça dayatmak yerine demokrasi kurumlarının şeklen var olduğu, öz olarak otoriter bir sistemi kurdu. Ancak, Rusya’da başka türlüsü mümkün müydü, o apayrı bir konu.
Dış politika hamlelerinde genellikle nerede başlayıp nerede duracağını iyi bilen biriydi. Ukrayna’ya başlattığı savaş ise iktidarda fazla kalmanın zararını gösterdi. Çevresinden birilerinin onu yanlış yönlendirdiği söyleniyor. Bu bataklıktan nasıl çıkacağı belli değil.
Dün Putin 70. yaş gününü kutladı. Ukrayna ve Batı dünyasında bazıları, Putin’in sonunun yakın olduğunu söylüyor. Bu zamana kadar Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar, Putin’e desteği azaltmak bir yana daha da artırdı. Çünkü birincisi, Batı’ya karşı mücadele söylemi, Rusları seferber ediyor, ikincisiyse Putin’i sevmeyen pek çok kişi bile çalkantılı ortamda lider değişikliğinin tehlikeli olacağını düşünerek Putin’i desteklemeye yöneldi. Fakat savaşın etkileri derinleşirse Putin 71. yaş gününü nasıl kutlar orası meçhul.
denizberktay@yahoo.com
En Çok Okunan Haberler
- Saadet'te yeni genel başkan belli oldu
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- İstanbul'da aile katliamı
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- 'Bu işin şakası yok, herkes ayağını denk alsın'
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- CHP'li vekilden Masterchef Sergen'e tepki