CHP’li Bağcıoğlu değerlendirdi: ‘Şam ile deniz anlaşması Ankara’ya diplomatik alan açabilir’
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçen pazar Suriye’deki geçici yönetimin lideri Colani kod adlı Ahmet eş Şara’yı Şam’da ziyaret etmişti.
Suriye’de cihatçı terör örgütü Heyet Tahrir Şam (HTŞ) lideri Ahmet el Şara’nın başını çektiği geçiş hükümetiyle ilk temas kuran aktörlerden birisi olan Ankara, ilerleyen dönemde Türkiye ve Suriye alanında deniz yetki anlaşması imzalanacağını açıkladı.
Türkiye’nin Finike ve Silifke arasındaki sahil şeridi ile Suriye’nin Akdeniz’deki sahil şeridi arasında karşılıklı kıyı ilişkisi bulunan Ankara ve Şam’ın yaşama geçirmeyi öngördüğü anlaşma ile; Suriye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) teklif ettiği Sevilla haritasında belirtilen alandan yaklaşık yüzde 20 daha fazla deniz alanı kazanmış olacak.
Türkiye’nin ise yaklaşık 7 bin 660 km2 deniz alanı kazanması öngörülüyor. Ayrıca Yunanistan ve GKRY’nin tepki gösterdiği anlaşmaya eğer Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) dahil edilirse KKTC, fiilen tanınmış olacak. GKRY, Ankara ile Şam arasında olası herhangi bir deniz anlaşmasının uluslararası hukuka, özellikle Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne (UNCLOS) uyması ve Kıbrıs’ın egemenliğine saygı göstermesi gerektiği, aksi takdirde karşılık verecekleri açıkladı.
‘ANA KARANIN ADALARA ÜSTÜNLÜĞÜ GÖRMEZDEN GELİNDİ’
Suriye’deki yeni yönetim ve Türkiye arasında yaşama geçirilmesi beklenen Türkiye-Suriye deniz yetki alanı anlaşmasının olası etkilerine ilişkin Cumhuriyet’e değerlendirmede bulunan CHP Milli Savunma Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, Suriye ve Türkiye arasında sadece yan sınır bulunmasına karşın bu zamana kadar deniz sınırları konusunda anlaşma bulunmadığını anımsatarak, “Bununla birlikte bu yan sınır fiili kara suları yan sınırı olarak kabul görmektedir. GKRY ise Lübnan ve İsrail ile 2007 ve 2010 tarihlerinde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları imzalamış ve bunu uluslararası deniz hukukunun eşit mesafe prensibine göre ancak ana karanın adalara olan üstünlüğü ve doğal uzantı prensiplerini görmezden gelerek belirlemiştir. Türkiye ise buna karşın 2011 yılında ana karanın üstünlüğü ve doğal uzantı prensibine göre KKTC ile deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması imzalamıştır” dedi.
‘MISIR VE LÜBNAN’I YANIMIZA ÇEKEBİLİRİZ’
Bağcıoğlu, “Suriye ile yapılması planlanan anlaşma ile öncelikle Türkiye’nin doğal uzantı ve ana karanın esas sınırlandırmayın belirlemesi prensiplerine göre yapılması ve 2011 yılında KKTC ile yapılan anlaşma sınırları dikkate alındığında; Doğu Akdeniz’de Türkiye, Suriye ile anlaşma imzalayarak meşru haklarını uluslararası platformlarda daha iyi savunabilecek, olası iki devlet arasında doğal gaz arama ve çıkarma faaliyetlerinin anlaşmada yer alması durumunda Doğu Akdeniz’de önemli bir doğalgaz/ petrol havzası olduğu değerlendirilen bölgede söz sahibi olacak ve ekonomik getiri anlamında kazanım sağlayabilecektir.
İsrail ve Lübnan kıta sahanlığındakine benzer zenginliklerin Suriye de de olduğu değerlendirilmektedir. Ayrıca; anlaşma ile Mısır ve Lübnan’ın da, hukuki anlamda yanımıza çekilmesi sağlanabilecektir. Libya, Mısır, Lübnan, Suriye, KKTC ve Türkiye; Yunanistan-GKRY ikilisinin karşısına bir blok olarak konumlandırılabilecektir. Uluslarası camiaya sınır anlaşmalarını kaba kuvvetten ziyade diplomasi çözüme kavuşturma gücümüzü gösteririz ki; diğer devletleri çözüm masasına çekmede argüman olarak kullanabiliriz” ifadelerini kullandı. Buna karşın Bağcıoğlu, bu projede öncelikli konunun Suriye’de kalıcı bir hükümetin kurulup uluslararası meşruiyet kazanması olduğunun altını çizdi.
En Çok Okunan Haberler
- Narin Güran davasında karar açıklandı!
- DEM Parti açıklamayı erteledi
- Yolcu otobüsü şarampole devrildi
- Erdoğan'dan yeni 'asgari ücret' açıklaması
- Mahkemenin kararı bekleniyor!
- Sendikalara 'grev', Erdoğan'a 'istifa' çağrısı!
- Suriye'deki son durum ne?
- Yurtdışı seyahatte yeni dönem 1 Ocak'ta başlıyor
- Teğmen Ebru Eroğlu'nun savunması ortaya çıktı!
- Türk Böbrek Vakfı Başkanı 'pestisit' kabusunu anlattı