Avrasya koridorunun kalbi Sincan
Türkiye'den, alanında uzman 10 basın mensubu, Çin'in en büyük basın kuruluşlarından birinin davetlisi olarak Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ni adeta karış karış adımladık. İlk durağımız, Orta Asya’nın en büyük metropolü Urumçi; sürprizlerle dolu bir kent.
Temmuz ayı sonlarında, Çin Halk Cumhuriyeti'ne yönelik bir gezi için aldığım davet merakımı fazlasıyla cezbetmişti ki 10 gün sürecek gezinin Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ne yapılacağını öğrendiğimde merakım iki kat arttı. Zira bölge uzun yıllar bir taraftan kanlı terör eylemleri, diğer taraftan insan hakları ihlalleri ile gündemdeki yerini korumuştu.
Birleşmiş Milletler raporlarına yansıyan, Çin hükümetine yönelik eleştirilerin başında, Han Çinlilerinin bölgeye göçünün sistematik bir biçimde bizzat Çin devleti tarafından koordine edilmesi; dini özgürlüklerin kısıtlanması ve özellikle güvenlik örgütleri tarafından şüpheli görülen Uygur azınlığa mensup kişilerin, 'yeniden eğitim kampları'na gönderilmeleri geliyordu. Pekin yönetimi ise ülkenin uzun yıllar cihatçı örgütler tarafından yürütülen yoğun terör eylemleriyle mücadele ettiğini belirterek, 'mesleki eğitim ve öğretim merkezleri' olarak tanımladığı bu kampların, aşırılıkçılığı engellemeyi hedeflediğini savunuyordu.
Tüm bu sebeplerle; gideceğim yerde karşılaşacağım manzaralar, kentlerin görünümleri, sosyal yaşam, yerel halkın yaşadığı potansiyel zorluklar, kesinlikle görülmesi gereken yerler, tarihi mekanlar, hepsi de çok önemliydi. Ne var ki, bilgiye ulaşmak bu defa o kadar kolay değildi.
Bugüne dek, gazetecilik mesleğinin bir parçası olarak, dünyanın pek çok uzak köşesini ziyaret etme ve değişik kültürleri gözlemleme fırsatım olmuştu. Fakat bu defa, güzel dünyamızın güzide bir köşesine, adeta başka bir dünyaya doğru yol aldığımı hissediyordum. Çin Halk Cumhuriyeti'nin önde gelen basın kuruluşlarından biri olan Guangming Daily ve Türkiye'de adından her geçen gün daha fazla söz ettiren Harici Medya işbirliğinde düzenlenen bu gezi, bölgeye yakından bakma fırsatını da beraberinde getirdi.
DENİZE EN UZAK ŞEHİR...
Polonyalı film yönetmeni ve senarist Krzysztof Kieslowski, "Bilinmeyeni araştırmaya değer, çünkü bilmeme duygusunun kendisi acı vericidir" der; sanırım bu acıyı ilk kez bir otobüsün ön camından modern yüksek binaları ve geniş otoyollarıyla, Bir Kuşak Bir Yol Girişimi'nin önemli kavşaklarından biri olan Urumçi'yi izlerken yaşadım. Moğolca'da 'güzel otlak' anlamına gelen Urumçi, bugün Orta Asya'nın en büyük kültürel, politik ve ticari merkezi olarak bereketli konumunu koruyor.
Çin'in batısındaki en büyük şehir olan Urumçi, 'dünyadaki herhangi bir denize en uzak şehir' olarak Guinness Rekorlar Kitabı'na girmeye hak kazanmış. Öyle ki en yakın kıyı şeridine yaklaşık 2 bin 500 kilometre uzaklıkta. Fakat buna rağmen devasa bir kara limanına ev sahipliği yapmakta.
Dahası; 1992 yılında yerel coğrafya uzmanları tarafından “Asya'nın merkez noktası” olarak belirlenen bu kent, bugün Çin'in Bir Kuşak Bir Yol Girişimi sayesinde, Dünya'nın da önemli merkezlerinden biri olmaya yolunda; üstelik son derece kararlı.
43° 40’ 52”K 87° 19’ 52”D Asya’nın Kalbi Anıtı – Sincan, Çin
SOKAKLARDA TANIDIK BİR SES
Alan bakımından Çin'in en büyük eyaleti olan Sincan, kabaca Türkiye'nin toplam yüz ölçümünün iki katından biraz daha büyük. Bizler de 10 gün boyunca Urumçi, Kuça, İli Kazak Özerk Bölgesi ve Kaşgar arasında toplamda 10 bin kilometreden fazla yol yaptık. Gezmedik yer bırakmadık. Gözlemlerimizi paylaşırken, sizler de bize eşlik ediyor olacaksınız. Bu heyecan verici yolculukta pek çok şey değişecek arka dekorumuzda; kültürler, sokaklar, lezzetler ve daha nicesi. Fakat tek bir şey hiç bırakmayacak peşimizi: Bizi bütün heybetiyle Urumçi'de karşılayan ve yol boyu adeta görüş açımızı kuşatan Tanrı Dağları.
Urumçi'de ilk durağımız, Sincan Uluslararası Kapalı Çarşısı oldu. Geleneksel Uygur yemekleri, el sanatları ve kültürel performanslar fazlasıyla evimizde hissettirdi. Kapalı Çarşı adeta yaşayan, nefes alan bir panayır gibiydi. Her şeyden önce kulağımıza çalınan dil son derece tanıdıktı.
Ural Altay dil ailesinin, Altay koluna mensup üç ana dil grubundan biri olan Türk dilleri grubu, kendi arasında toplamda altı dala ayrılıyor, bunlardan biri de Uygur grubu; bölge halkı tarafından yaygın bir şekilde konuşuluyor. Pek çok yerde tabelalar iki dilli ve pek çok noktada yerel halk ile zorluk çekmeden anlaşabildik. Bu durum, turistik ya da ticari gerekçelerle bölgeyi ziyaret etmek isteyen Türk vatandaşları için önemli bir avantaj teşkil edebilir.
Yeri gelmişken, aldığımız güzel haberlerden birini de buradan duyurmuş olalım: Urumçi'ye ayak bastığımız saatlerde, China Southern Airlines'ın, Urumçi'den İstanbul Havalimanı'na ilk doğrudan uçuşunu yaptığını öğrendik. Oysa biz, epey büyük zorluklar, rötarlar ve iptallerle Astana aktarmalı gelmiştik. Bunu da iki ülke ilişkileri açısından önemli bir dönüm noktası olarak not edelim.
SİNCAN'IN STRATEJİK ÖNEMİ
Stratejik açıdan, Orta Asya ile Doğu Asya'nın kesiştiği bir noktada yer alan Sincan, Çin'in Batı Asya'ya açılan kapısı konumunda. Sekiz ülkeyle sınır komşusu olan bölge bol miktarda kömür, doğal gaz, petrol, altın, bakır ve uranyum rezervi barındırmakta.
Bölgede keşfedilmiş petrol rezervlerinin 20 milyar tonun üzerinde, doğal gaz rezervlerinin 10 trilyon metreküp, kömür rezervlerinin ise toplamda 2,2 trilyon ton civarında olduğu tahmin edilmekte. Bu haliyle, devasa Çin ekonomisi için hayati öneme sahip enerjinin önemli bir kısmı Sincan'dan gelmekte, ve hatta geçmekte.
Nasıl mı?
Şöyle ki Sincan, petrol ve doğal gaz boru hatlarının geçtiği kritik bir kavşak olarak, Çin'in enerji arz güvenliği açısından hayati öneme sahip. Özellikle Kazakistan'dan Çin'e uzanan petrol ve doğal gaz boru hatları bu bölgeden geçerek dünyanın en büyük imalat sanayisinin ihtiyacını karşılamada önemli bir rol oynuyor. Bununla da kalmıyor.
Bölge aynı zamanda, Bir Kuşak, Bir Yol girişimi için de kilit bir öneme sahip. Öyle ki, proje için kilit konumda olan kara ve demir yolu bağlantıları da bu bölgeden geçiyor. Bu durum, Avrasya koridorunun kalbinde yer alan Sincan'ı ve başkent Urumçi'yi, sadece Çin için değil, küresel ticaret açısından da önemli bir bağlantı noktası, lojistik ve ticaret merkezi haline getiriyor. Bu merkezin çelik çekirdeğinde ise 2018 yılında kurulan Sincan Uluslararası Kara Limanı yer alıyor.
ÇİN’İN AVRUPA’YA AÇILAN KAPISI
Çin'in, hızlı büyüme ve yüksek enerji tüketimine dayalı eski kalkınma modelinden, daha dengeli ve sürdürülebilir bir modele geçişini temsil eden 'yüksek kaliteli kalkınma projesi' için de büyük önem arz eden bu liman, yüksek kalitede ürünlerin, Çin-Avrupa Ekspresi aracılığıyla Avrupa ana karasına taşınmasında kritik bir rol oynuyor.
Liman, 2023 yılında rekor bir büyüme göstererek 74,7 milyon tonluk bir ithalat ve ihracat hacmine ulaştı. Sincan bölgesindeki dış ticaret hacmi ise 2023 yılında yüzde 45,9 artarak yaklaşık 50 milyar doları aştı. Bu artışta; Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi Orta Asya ülkeleri ile yapılan ticaretin yüzde 50 oranında büyümesi son derece etkili olmuş. Bölgenin ticaret yaptığı ülke ve bölge sayısı zaman içinde 192'ye çıkmış. Son tahlilde, bütün bu gelişmeler, limanın Çin'in iç bölgelerinden Avrupa'ya uzanan ticaret rotaları üzerindeki rolünü her geçen gün daha fazla güçlendiriyor.
Öte yandan, insanlığın medeniyetle tanışmadan önce dahi yaptığı tüm savaşların ardında iktisadi gerekçelerin olduğu artık açıkça biliniyor. Bugün de öyle değil mi? Sloganlar, büyük güç mücadelelerini perdelemek için kullanılıyor. O yüzden, Sincan'a bir de bu açıdan bakmak gerekir.
Özetle Sincan, büyük satranç tahtasında Çin için genişletilmiş merkezin de merkezidir.
"DOĞA ACELE ETMEZ..."
Daha önce de bahsettiğim gibi; bu bölgeyi ziyaret etmeden, sadece internet yoluyla fikir sahibi olmaya çalışmak pek sağlıklı değil. Zaten pek olanaklı da değil. 10 günlük bir gezinin ardından bunu daha iyi kavrıyorum. Gerekçelerine gelecek olursak...
Çin, 1,5 milyara ulaşan nüfusuyla dünyanın en kalabalık iki ülkesinden biri. Kabaca, yeryüzündeki her altı kişiden biri Çinli. Bizim 'Dünya' olarak kabul ettiğimiz dijital eko sistemdeki tüm uygulamaların Çin'de bir alternatifi mevcut. Küresel dijital tekellerin önemli bir kısmı ise engelli. Bu durumda Çin, Batı merkezli dijital hegemonya ile arasına kalın bir sınır çizerken, kendi dijital eko sistemini koruyor. Bütün bunları yaparken aynı zamanda, silikon vadisi tekellerini de karlı bir işbirliğinden alı koyuyor.
Bu, Çin açısından tam bir kazan-kazan denklemi. Fakat bu durum aynı zamanda, dünyanın geri kalan kısmının Çin'i keşfetmesini, tanımasını ve anlamasını zorlaştırıyor.
Bu noktada, Çinli meslektaşlarıma şu soruyu yönelttim: Reklam yapmaya ihtiyaç mı duymuyorsunuz, yoksa bu konuda pek başarılı mı değilsiniz? Cevap: İkisinin ortasında, fakat birinci şıkka daha yakındı. Çin, özellikle 1970'li yılların sonunda Deng Xiaoping'in öncülük ettiği reformlarla birlikte hep uzun ve orta vadeli planlarla, aşamalı olarak açıldı ve büyüdü. Büyüme her zaman programlı bir açılma politikasını beraberinde getirdi. Çinli filozof, Lao Tzu'nun da dediği gibi: "Doğa acele etmez, yine de her şeyi başarır..."
Çinliler heyecanlı ve aceleci gözükse de Çin hükümeti son derece sabırlı.
Devam edecek...
En Çok Okunan Haberler
- Sanıklar tek tek ifade verdi
- Özgür Özel'den 'ABB' açıklaması
- Kelepçeli burjuvanın duyulmayan çığlığı
- Belediyelerden hastane adımı
- Yavaş'tan 'istifa' iddialarına açıklama
- ‘Yediniz, içtiniz, geldiniz’
- Görüntülerle ortaya çıkardı: Doktor gözaltında
- Konserve ton balığında cıva tespit edildi
- Galatasaray, Tottenham'ı sahadan sildi!
- Tuncer Bakırhan hakkında soruşturma