Demir yumruk
KONUK YAZAR | Spor yazarı Suavi Yardımoğlu, Cumhuriyet'in Ege'si için yazdı...
Türkiye'nin gündemi yeterince karmaşık değil-miş gibi, bir de FIFA kokartlı İzmirli hakem Halil Umut Meler'e saha ortasında kulüp başkanı tarafından atılan yumruk, avaneleri tarafından yerde acımasızca, öldüresiye savrulan tekmeler gündeme, adeta atom bombası gibi düştü.
Halil Umut Meler'in yönetim tarzını, verdiği kararları beğenen var, beğenmeyen var. Hakemdir, insandır hata da yapabilir. Ama o gencecik pırıl pırıl umut vaat eden, Türkiye'nin adını Avrupa sahalarında temsil eden, zaman zaman çok önemli maçların teslim edildiği UEFA'nın güvenini kazanmış bir futbol hakemi. Cüneyt Çakır'dan sonra yavaş yavaş adımızın unutulmaya başlandığı Avrupa futbol hakemliğinde kendi çapında bir marka. İçeride ise çoğu zaman kimsenin giymek istemediği derbilerin ateşten gömleğinin sırtına geçirildiği, "ne İsa'ya ne de Musa'ya yarananamamış" günah keçisi.
BU NE ACELE?
Malum artık sadece "medya" değil bir de başında "sosyal" var ya, olay kısa sürede dallanıp budaklandı ve toplumun her kesiminden müthiş tepkiler yükseldi. Bu uluslararası ayıp halının altına süpürülemeyecek boyutlara ulaşınca, görüntüler ve fotoğraflarda da her şey ayan beyan ortada olunca, son dönemde hiç de alışık olmadığımız bir hızla malumunuz olan adli ve 6222'lik sportif kararlar alındı. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Malum seçimler de yaklaşıyordu, adayların açıklanmasına da ramak kalmıştı. Kamu vicdanını susturmak gerekiyordu, öncelikle. Öyle ya nasıl olsa Halil Umut Meler bir süre sonra iyileşecekti. Maçları boykot edecek olan hakemler de, önce süresiz olarak iptal edilen (ama birden ne olduysa) hafta içine kaydırılan maçlara çıkmaya razı olmuştu. Üstelik yayıncı kuruluş decoder sahiplerine ne gösterecekti? Körling müsabakası mı? Diğer meselelere de ateş köz tutup, sonra küllenince nasıl olsa bir çözüm bulunurdu. Yani işin Türkçesi; "su akar yolunu bulurdu."
İLK DEĞİLDİ, SON DA OLMAYACAK
Bu işin içindeyiz ya 40 yıldan fazla... Şöyle bir hafızamı yokladım. Kuşkusuz hakem konusu ilk değildi ve acı gerçeğin kendisi; "Sonuncusu da olmayacak!"
Aklıma ilk geliverenler; Manisa - Sakarya maçında Cüneyt Çakır'ın kokartını söküp yere atan Vestel Manisa kalecisi Bülent Ataman 20 maç ceza almış, Tahkim 12'ye düşürmüştü. Yine Cüneyt Çakır'a Galatasaray-Fenerbahçe Süper Kupa maçında saldıran Galatasaraylı Engin Baytar'a 11 maç ceza gelmişti. Samsunsporlu golcü Serkan Aykut'un Kuddusi Müftüoğlu'na saldırısından ötürü aldığı 10 maçlık ceza ise, 2017-18 sezonunda Başakşehir'e dönüş yapan Arda Turan'ın yardımcı hakem Erdinç Sezertam’a yönelik saldırı ve tehdidi üzerine aldığı 16 maçlık cezanın yanında "devede kulak" kalmıştı. Bir de Trabzonspor-Sivasspor maçı vardı. Bülent Demirlek bitime 30 saniye kala Trabzonsporlu taraftarlar sahaya inince maçı kalan kısa süreye karşın tatil etmişti. Üç aşağı beş yukarı yaşananlar böyle. Peki ne yapacağız? Eğitim desen; daha nesini eğiteceksiniz, adam iki dönem iktidar partisinden milletvekili seçilmiş, yılların köklü kulübünün başkanlığına getirilmiş, üstelik (seçim doğru ya da yanlış orası ayrı hikaye) TFF Başkanı'nın elinden fair play ödülü almış. "Örnek olsun" deseniz kimi örnek göstereceksiniz? Türkiye'de Milli Eğitim'in geldiği nokta nerede ki, futbolu eğiteceksiniz.
Güvenlik önlemi desen; yönetmelik gereği güvenlik şirketinin parasını ev sahibi kulüp ödüyor. Hadi bakalım "sıkarsa" asgari ücretli gariban güvenlik görevlisi aldığı ücretin parasını ödeyen başkana, "Kartınız uygun değil, buraya giremezsiniz" desin.
TSYD'DEN NET TAVIR
Türkiye Spor Yazarları Derneği Yönetim Kurulu kısa ve net bir bildiri yayınladı. Artık "kınama" devrinin çoktan geride kaldığını, futbol paydaşlarının her kesiminin bu işlere bir son verebilmek üzere "taşın altına elini sokmaları" gerektiğini vurgularken "biz hazırız ya siz var mısınız?" diye sordu. Kendi evinin önünü süpürmek adına da basın tribünlerinde fanatizm ve şiddeti körükleyenleri bir süreliğine akredite etmeyeceğini duyurdu.
Olayın altındaki gizem de bu aslında. Taşın altına elini sokarak, kurallara harfiyen uyarak, radikal çözümleri sonuna dek kararlılıkla, hiç acımadan uygulamak.
Belçika'nın başkenti Brüksel'deki Heysel Stadı'nda 29 Mayıs 1985 günü oynanan Liverpool-Juventus arasındaki Şampiyon Kulüpler Kupası final maçı öncesinde İngiliz holiganlar İtalyanlar'ın bulunduğu bölüme saldırmış, aradaki duvar yıkılmış ve İtalyan taraftarlar yıkılan duvarın altında kalmıştı. 56 kişinin ölümü "Heysel faciası" olarak futbol tarihine en kara leke olarak geçmişti.
DEMİR LEYDİ'NİN YUMRUĞU
Ödün vermeyen politikalarından dolayı "Demir Leydi" olarak anılan dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Teacher, UEFA'nın Liverpool'a vereceği cezayı az bularak, "Bu hayvanların cezasını ben vereceğim" demiş ve "demir yumruğunu" holiganizmin tepesine de indirmişti. Liverpool'un Avrupa kupalarından süresiz men edilmesini istemiş, UEFA ise bu cezayı 5 yıla düşürmüştü. İngiliz Başbakan, ödün vermeme kararlığını göstererek, UEFA 5 yıllık men cezasını da uygulamazsa, İngiltere'nin, FIFA ve UEFA'ya üyeliğini fesh edeceğini belirtmişti.
Demir Leydi'nin "Önce holiganizmi kendi içimizden temizlememiz gerekiyor. Bunda başarılı olursak, gelecekte bir gün belki yeniden Avrupa kupalarına katılabiliriz" cümlesi, Ada futbolunda temizlik operasyonunun başlangıcı olmuştu. Alınan önlemlerle ve çıkarılan yasalar "Roma arenası"na dönen statlar yeniden bir oyun alanına, "gladyatör"lere dönüşen seyircileri ise "tiyatro seyircisi" haline gelmişti.
Ekranlardan youtube adresine taşınmak zorunda kalan Fatih Altaylı'nın güzel bir klişesi ile bitirelim:
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yumruğu hakemin gözüne değil, fanatizmin, holiganizmin tepesine vurduğumuz zaman!
En Çok Okunan Haberler
- Ayşe’yi siz öldürdünüz!
- 'Erdoğan dönemi artık kapandı'
- AKP’li üyeler bütçe oturumunu terk etti
- Ölüm nedeni belli oldu
- İstanbul'da metro yangını
- AKP döneminde ne kadar harcanmıştı?
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne soruşturma!
- Bahçeli profil videosu, el yükseltme, şifre çözme
- İşte AKP'li belediyelerin 'etkinlik' harcamaları!