Adı: İzmiroğlu
KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı...
Adı sadece İzmir’le anılan kaç kişi var ki bu dünyada!
Homeros biliniyor.
Kulaktan kulağa yayılan sözleri taşa, kâğıda kaydedilmiş, Batı kültürünün temel taşları olmuş. Çok ünlü. Çok saygı değer.
İzmir’in hemşerisi sayılıyor.
Bir diğeri de Aristides.
İ.S.117’deki korkunç depremle yıkılan, yok olan İzmir’in; o devrin dünya efendisi Roma İmparatoruna yazdığı bir mektupla, güzel sözcükleriyle yeniden yapılanmasını sağlayan; İzmir kentinin, körfezin tuzlu esintileri arasından yitip gitmesini önleyen büyük hatip.
Varlığı pek anılmaz!
Onlar, adları asla unutulmayacak, antik çağlardan günümüze gülümseyen eşsiz insanlardır.
Peki Türkler!
***
Geçen yüzyıllar içinde, Türk çağında birçok akıllı ve bilge insan nice değerler kattı soylu İzmir’e.
Anakaralar arasında köprü oldu kent! Suyu yol oldu batan güneşe! Dalgalar okşadı yolcuların iri karınlı teknelerini!
Çevresindeki verimli topraklarda doğa insanlara bereket sundu.
Bir zaman geldi, ona “Akdeniz’in incisi” dendi.
Bu kente birçok önder, öncü baş koydu.
İzmiroğlu Cüneyt Bey bunlardan, unutulmazlar arasında yer alır.
Üstelik ayan beyan İzmirli!
Adı: İzmiroğlu!
Anısı hep taze olmalı.
Peki kimdir, neler yapmış, başına neler gelmiş, hangi tarihsel ortamda var olmuş, İzmiroğlu Cüneyt Bey?
***
1071’de Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın önderliğinde kazanılan Malazgirt Savaşının ardından; Orta Asya’dan göç eden Türkmen boyları Anadolu’ya adım adım yayılmaya, kadim topraklara yerleşmeye başladı.
İzmir sahiline inen Türkmen beylerinden Çaka Bey 1081’de Smirni/İzmir’i ve Kadifekale’yi (Pagos) Bizans’ın elinden almış, yöreye egemen olmuştu. Ege Denizi’nde, Akdeniz’de hırçın lodos, sert poyraz gibi esmişti.
Kadifekale eteklerine Türkler yerleşmiş, Hristiyanlar kentin sahil kesiminde, karaya bir havuz gibi sokulmuş “İç Liman”ın çevresinde oturuyordu.
Türklerin Anadolu’ya siyasal olarak egemen olma süreciydi bu.
İzmir’in Dünya’ya açılan bir kapı olduğunu bilen, Batı’dan gelen Haçlılar, Çaka Bey’in bölgedeki gücünü 1097’de yok etti. İzmir’i ele geçirip tekrar Bizanslıların eline verdi.
Bizans, muhtemelen 1230’ların başlarında İç Liman’ın ağzına bir Kale inşa etti. Aşağı Kale’de denildi ona.
Bu kale, limanı kötü niyetlilerden korumak için elzemdi.
Çok ve farklı kimlikli bir yaşam oluştu Smirni/İzmir’de.
(Bir İzmir Planı- Liman Kalesi, Kadifekale)
***
Türklerin Anadolu’da çoğalma sürecinde, Söğüt-Bilecik dolaylarına Selçukluların “uç beyi” olarak yerleşen Ertuğrul Gazi Oğlu Osman Bey 1299’da kendi beyliğini kurarken, Aydınoğlu Mehmed Bey de 1308’de Birgi-Ödemiş-İzmir odaklı kendi egemenlik alanını oluşturuyordu.
Türkmenlerin bölgeye girişini kolaylaştırıyordu.
Bir bölümünde Türklerin de yaşadığı İzmir’e giren Mehmed Bey muhtemelen 1317’lerde Kadifekale’yi zapt etti.
Bizanslıların Cenevizlilere bıraktığı Aşağı Kale/Liman Kalesini ise Aydınoğlu Mehmed Bey’den sonra beyliğin başına geçen oğlu Umur Bey 1329’da fethetti. Bu kaleye Cenevizliler “San Pietro” Kalesi diyordu.
Daha sonra İzmir Rumları, üçgen şeklindeki görünümünden dolayı bu kaleye “Soğan Kale” de “Krommidokastro” diyeceklerdi.
Bir süre Ege Denizi kıyılarında etkin bir yönetim kuran Umur Bey bir ara zaaf gösterince; denizlerde ondan rahatsız olan Latinlerin teşvikiyle oluşan Haçlı Donanması ani bir baskınla Smirni/İzmir’in Liman Kalesi’ni yeniden ele geçirdi. Kadifekale’yi alamadı (1344).
Bu kayıpla Türkler arasında sahip olduğu saygınlığı zedelenen Umur Bey “Okçular Kalesi” de dedikleri “Liman Kalesi”ni yeniden ele geçirmek için saldırdı. Ancak Kale surlarını aşmak isterken atılan bir okla öldü. Henüz 39 yaşındaydı (Mart 1348).
Türklerin Anadolu’ya yerleşip zenginleştiğini, ticaret yollarını denetimleri altına aldığını gören; kendisi de Moğol köklere de sahip Sünni bir Müslüman Türk olan Emir Timur Orta Asya’dan batıya sefere çıktı.
1402’de Yıldırım I.Beyazıt’ı Ankara’da yenip Osmanlı egemenliğini kırmasından sonra Anadolu’da sancılı günler yaşanmaya başladı.
Ortalığı talan etti Emir Timur. Anadolu kentlerini yağmaladı.
Rodos Şövalyelerinin barındığı Smirni/İzmir’in Liman Kalesi de payını aldığı bu saldırıdan.1402 sonbaharında Kale’yi fethetti. Surlarını yıktırdı.
Bu ortamda Osmanoğulları’nın, Anadolu’da buyruğu altına alıp yüz yılda sağladığı Türk Birliği Timur’un ağır yumruğuyla parçalandı.
(Timur)
Bir ayağının aksamasından dolayı kendisine Timurlenk/Aksak Timur denen bu yırtıcı Türk, Anadolu’da kendisine rakip olacak Osmanlı gibi bir güç istemiyordu.
Bu ortamda yerel Türk Beylikleri tekrar canlandı.
Yaptığı fetih ve talanların ardından, “Emir” yöneticilik sıfatına sahip Timur’un yurdu Orta Asya’ya geri dönmesinden sonra, Osmanlının on yıllardır Anadolu ve Trakya’da oturtmuş olduğu Devlet düzeni toparlanıp yeniden ayağa kalkma sürecine girdi.
Bu bağlamda, Ankara’da Timur’a esir düşmüş ve 1403’de Akşehir’de muhtemelen kahrından ölmüş Yıldırım I.Beyazıt’ın oğulları, “Çelebi” denilen şehzadeler arasında yok edici bir taht kavgası başladı.
Tarihçiler bu yıllara “Fetret Devri” diyor. “Ara dönem”, kargaşa günleri.
***
Bu ortamda yaman başka bir kişilik tarih sahnesine çıktı: İzmiroğlu Cüneyt Bey’di bu!
Araştırmacı yazar Mustafa Üzel’in deyişiyle, “bir fırtına gibi esip ortalığı karmakarışık edecekti”, Batı Anadolu’da ve Trakya’da.
Bu kıvrak zekalı, cesur, ele avuca sığmayan, yaman savaşçı ve politikacı Türk Beyi, Bizanslı olsun, Osmanlı olsun dönemin egemenlerine baş kaldırışıyla dikkati çeker.
Bunun için zikzaklı, ama amacı belli bir çizgi çizer!
Zaten ona verilen Cüneyt ismi Arapça “cesaret ve kahramanlıkla” özdeşleşen bir anlam taşır.
“O”, atak davranışlarıyla, atılgan girişimleriyle belki de doğduğu İzmir’in özgür insanlarının bir temsilcisidir.
Onun bu aykırı tutumu M. Üzel’e göre, aynı dönemde “ortaklaşa yaşanan bir toplumsal düzen” kurma düşüncesiyle eyleme geçen Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’e esin veren, belki de onlarla eşgüdümlü bir olgudur.
Üzel, Türklerin akın akın Anadolu’ya geldikleri o yıllarda, dağlara Tahtacı Türkmenlerin yerleştiğini, muhtemelen Cüneyt’in de onlardan biri olduğunu, hatta Alevilerin bir “baba, dede”si olabileceğini not eder.
***
1391 yılında Batı Anadolu’ya sefer yapan ve tek kalmış Hristiyan kenti olan Alaşehir/Philedelphia’yı zapt eden Yıldırım I.Beyazıt Cenevizlilerin elindeki güçlü Liman Kalesi’ni fethetmeye kalkmamıştı.
Ele geçirilmesi gerçekten zor bir kaleydi o.
Ancak kalenin surları dışında kalan İzmir için bir yerel yönetim kurmuştu.
Kentin ve Kadifekale eteklerine yerleşmiş Türkmenlerin düzenini ve asayişini sağlayan yönetici önce “Kara Subaşı” olarak bilinen yiğitti.
Sonra görevi Cüneyt Bey, aldı.
Bizanslı tarihçi Mikhail Doukas’a göre İzmiroğlu Cüneyt Bey “Kara Subaşı”nın oğluydu.
Doç.Mutlu Adak, son zamanlarda yapılan çalışmalarda, Cüneyt Bey’in babasının “Fatih İbrahim Bey “olduğunun kesinlik kazandığını bildirir.
Öyleyse Cüneyt’in babası, lakabı “Kara” olan İbrahim Bey İzmir’de Yıldırım I.Beyazıt zamanında “Subaşı” olarak atanmış, bölgenin düzeninden sorumlu genç Osmanlı Devletinin görevlisiydi.
“Kara” lakabı Türkmenler arasında saygınlık ifade eden bir tanımdı.
Bazı görüşler ise onun bölgenin Türkleşmesine büyük katkısı olan Aydınoğlu Beyliğinin kurucusu Mehmed Bey oğlu İbrahim Bahadır Bey’in oğlu olduğunu iddia eder.
Ancak tarihsel belgelerin İzmiroğlu olarak tanıttığı Cüneyt Bey’in ömrünün çoğu Aydınoğulları’yla yaptığı mücadele ile geçmişti. Üstelik kayıtlar onu bu beyliği sona erdiren kişi olarak gösterir.
Bunların yanı sıra Cüneyt Bey muhtemelen babasının görevli olduğu İzmir’de ya da çevresinde doğmuştu.
İzmirli’ydi!
***
Timur’dan sonra Anadolu’daki Türk Beylikleri kendilerini yeniden inşa etme sürecine girmişti.
Daha önce İzmir-Aydın bölgesine hakim olmuş Aydınoğulları’nın soyundan gelen Musa Bey ve oğlu II.Umur Bey, atalarının malı olduğunu öne sürerek bu topraklara el koymaya kalktı. Bizanslılar “İonia” diyordu buralara.
Oysa o dönemde bu çevreyi yöneten İzmiroğlu Cüneyt Bey idi.
İzmiroğlu’nun arkasında duran birbirine sıkı sıkıya bağlı bir ailesi vardı.
Babası Subaşı Kara İbrahim Bey (Kara Subaşı), amcası Kurt Hasan, kardeşleri; Hasan, Beyazıt ve Hamza hep onun yanındaydı
Halk tarafından seviliyor, saygı görüyorlardı.
Babasından sonra bu görevi sürdüren Cüneyt Bey, bu toprakların Yıldırım I.Beyazıt döneminden kalma “Genel Valisi” gibiydi.
“İzmir’in Türk döneminde ilk Valisi” idi!
Nu büyük onur!
Aydınoğulları’nın bölgeye yeniden sahiplenme girişimine Cüneyt Bey sert bir biçimde karşı çıktı.
Bağımsızlığından ya da Osmanlının ona daha önce verdiği bir tür özerklikten vaz geçmezdi!
Şimdi Aydınoğulları onun egemenlik alanını elinden almaya kalkıyordu! Cüneyt Bey buna razı olamazdı.
İzmir ve civar köylerinden beş yüz kadar İzmirli toplayarak Ayasuluk/Efes’te (Selçuk-İzmir) oturan Aydınoğulları’nın üzerine yürüdü. Küçük Menderes Ovasına indi ve orada bulunanların mallarını yağma etti.
Daha fazla asker toplayarak Ayasuluk/Efes’e geldi. Kente yerleşmiş Aydınoğlu II.Umur, onu ve gücünü görünce, birkaç gün sonra Ayasuluk/Efes’ten kaçtı.
Kenti ve Kale’yi alan Cüneyt Bey İzmir çevresinde edindiği konumu, bağımsızlığı korumak için, Yıldırım I.Beyazıt’ın ölümden sonra taht kavgasına giren oğullarından en büyüğü, Edirne’de bulunan Süleyman Çelebi’yle ilişki kurdu. Ona bağlılık bildirdi.
Aydınoğulları’yla yaptığı kavgada yardım istedi.
Topraklarını korumak istiyordu!
Süleyman Çelebi de ona Gelibolu yoluyla para gönderdi.
Bu sırada Ayasuluk/Efes’i terk edip Cüneyt Bey’den kaçan Aydınoğlu II.Umur Bey amcası Menteşeli (günümüz Aydın, Muğla, Batı Denizli) İlyas Bey’e gidip destek istedi.
Türkmenler oralara da yerleşmişti.
Ve böylece İzmiroğlu Cüney Bey’in bağımsızlık serüveni başladı.
***
(Timur)
Osmanlı Devlet kayıtlarında ve yazmanlarının bıraktıkları belgelerde Cüneyt Bey’e pek iyi gözle bakılmadığı, hakkında iyi sözler söylenmediği görülür. Çünkü Osmanlının başına çok işler açmıştır.
Onun hakkındaki en nesnel bilgileri o dönemde, o bölgede yaşamış Bizans tarihçisi Mikhail Doukas’tan alırız.
Bizanslı/İstanbullu soylu bir aileye mensup olan Mikhail iç siyasal nedenlerle Aydınoğulları’na sığınmış, iyi yetişmiş bir babanın oğluydu.
Muhtemelen 1400 yılında Ayasuluk/Efes’de (Selçuk-İzmir) doğdu. İlk öğrenimini burada yaptı. Bir süre Ayasuluk’ta yaşadı.
İzmiroğlu Cüneyt Bey’in başından geçen olaylar ve Şeyh Bedrettin isyanı sırasında yaşananlara tanık oldu. Yazdı.
1421’de Yeni Foça’da bir Cenovalının şap işletmesinde katiplik yaptı.
Uzun yıllar Yeni Foça’daki evinde yaşadı.
İşte bu Mikhail Doukas bize, Cüneyt Bey’in başından geçenlerle ilgili çok ayrıntılı bilgiler verir. İzliyoruz!
***
İzmiroğlu Cüneyt Bey’in Ayasuluk/Efes’te sıkıştırdığı Aydınoğlu II.Umur Menteşe Beyi İlyas Bey’den yardım isteyince, amcası yeğenini iyi karşıladı.
Topladığı 6000 asker ve II.Umur Bey’le beraber Ayasuluk/Efes’e geldi. O sırada Cüneyt Bey İzmir’deydi.
M.Doukas’a göre Kale’yi Cüneyt Bey’in babası Kara Subaşı savunuyordu.
Cüneyt Bey’in yandaşları Ayasuluk/Efes’i kolay teslim etmedi, direndi.
İlyas Bey’in Kale etrafındaki bütün evleri yaktırması üzerine kentliler direnişten vazgeçti.
Ancak Kara Subaşı teslim olmadı. İç kaleye çekildi. Oğlundan onları kurtarmasını bekledi.
İzmiroğlu Cüneyt Bey yeterli asker toplayamadı, yardıma gidemedi.
Çaresiz kalan Kara Subaşı Kale’den çıktı, İlyas Bey’e teslim oldu.
***
Ege toprağının ekmeğini yemiş, suyunu içmiş M. Doukas bundan sonrasını da bir öykü gibi anlatır:
“Menteşe Beyi İlyas Bey Kara Subaşı’nı ve adamlarını tutsak aldı ve kendi beyliğine götürdü.
Cüneyt Bey’in babası Kara Subaşını zincirleyerek bir köyün kalesinin zindanına attı.
Adamlarını ondan ayırdı, deniz kıyısındaki Mamulus (Marmaris) Kalesi’ne hapsetti.
Aydınoğlu II.Umur’a da beyliğini geri verdi.
Prof. Erdoğan Merçil ise başka kaynaklara dayanarak; Menteşeli İlyas Bey’in yeğeni II.Umur Bey’e destek için Ayasuluk/Efes’e saldırıp Kale’yi ele geçirdiğinde, Kale’de Cüneyt Beyin babası Kara Subaşı değil kardeşi Kara Hasan Bey’in bulunduğunu, onu tutsak alıp Marmaris Kalesi’ne kapattığını yazar.
M.Doukas’a göre, bütün olanları öğrenen İzmiroğlu Cüneyt Bey yoldaşlarını kurtarmak için iki sıra kürekli gemiyle İzmir’den denize açıldı, kıyı kıyı giderek Mamalos/Marmaris’e ulaştı.
Kalede tutulan adamlarına haber göndererek onları kurtarmaya geldiğini bildirdi.
M.Doukas’ın yazdıklarını Türkçeye çeviren V. Mirmiroğlu’nun anlatısıyla: “Mahpuslar o gece muhafızlara ziyafet çekerek, bunlara çok çok su katılmamış şarap içirdiler. Ölüm derecesinde sarhoş edip uyuttular ve Kale’den ayrıldılar. Köyün surları üzerinden ipler sarkıtarak, surların dışına çıktılar. Gemiye binerek (Cüneyt Bey’le beraber) İzmir’e geldiler. Bu ustaca başarıdan dolayı çok sevindiler.”
“Kış mevsimi gelince Cüneyt Bey Ayasuluk/Efes üzerine yürüdü ve II.Umur Bey’i şehrin Kalesi’nden dışarı çıkmamaya zorladı . Askerleri bütün şehri esir aldı. …..halkın (mallarını) yağma edildi, halkın birçoğunu kılıçtan geçirdi, birçok fenalık yaptı.”
Bu arada babası Kara Subaşı’nı da Menteşe Bey’in zindanından kurtarmış olmalı.
Öte yandan E.Merçil’in kayıtlarına göre, Cüneyt Bey Marmaris Kalesi’ndeki kardeşi Kara Hasan’ı, iyi ilişkide bulunduğu Osmanlı tahtına talip Süleyman Çelebi’den aldığı nakdi yardım sayesinde kurtarmıştı.
Ancak Ayasuluk’un kent kısmını ele geçiren Cüneyt Bey, II.Umur Bey’in korunduğu Kale’yi alamadı.
(Ayasuluk Kalesi-Selçuk-İzmir)
Kuşatılmış Aydınoğlu II.Umur Bey baktı ki olacak gibi değil Cüneyt Bey’le barış yapmak istedi. Güç İzmiroğlu’nun elindeydi. Kaybedeceğini anlamıştı.
Düşmanlığı sona erdirmek, barışı ve dostluğu kesinleştirmek için Aydınoğlu II.Umur Bey, kızını İzmiroğlu Cüneyt Beyle evlendirdi.
Bölgede huzurun sağlanacağını umuyor olmalıydı!
Ancak yöreye gelen dinginlik kısa bir süre sonra sarsıldı.
II.Umur Bey, Cüneyt Bey’in de kentte olduğu bir gece Ayasuluk/Efes’te öldü.
Cenazesi hemen, Aydınoğulları’nın ilk başkenti Birgi’ye (Ödemiş-İzmir) götürülerek atalarının da yattığı mezarlığa gömüldü. (1405).
Bu ani ölüm, Cüneyt Bey’in kayınbabasını öldürttüğüne ilişkin dedikoduların yayılmasına neden oldu.
Ancak bu durumun üstünde fazla durulmadı.
İzmiroğlu Cüneyt Bey artık; Alaşehir (Philedelphia), Sart/Salihli (Sardes), ve Nif/Kemalpaşa dahil eskiden Aydınoğulları’nın egemen olduğu toprakların Beyi, fiili egemeni oldu.
Bağımsızlığının nişanesi olarak kendi adına dört gümüş, iki bakır sikke bastırdı.
Doç.Mutlu Adak’ın verdiği bilgiye göre, sikkelerin üstünde “sonu hayırlı olsun” anlamına gelen “Akibet-i Hayrbad” ibaresi bulunuyordu.
Çıktığı özgürlük yolunda işinin zor olduğunu biliyor, başarılı olmayı diliyordu Cüneyt Bey!
Kolay kazanılmıyordu bağımsızlık.
Sırada varisleri birbirine düşmüş Osmanlı vardı!
***
“Fetret Devri” denilen bu dönemde Emir Timur Anadolu’dan ayrılmıştı.
Yıldırım I.Beyazıt Akşehir’de ölmüştü. (1403). Osmanlı Timur’un elinden ağır bir darbe almıştı.
Daha önce Osmanoğulları’nın buyruğu altına aldığı Türk beylikleri canlanmaya yüz tutmuştu. Ancak çok zayıftılar.
(Cüneyt Beyin bastırdığı bir sikke: Ön yüzünde güç simgesi “aslan “var)
Osmanlı ise yıllardır Anadolu’da; doğuda Moğollara, batıda Bizans’a karşı varlığını korumaya çalışıyor, genişlemeye, kök salmaya çabalıyordu.
Bunun için Türkmenleri bir araya getirmeye uğraşıyordu ama Türk Beylikleri de Osmanlı’ya gönüllü bağlı olmak istemiyordu.
Oysa Osmanlıların kuruluşundan, 1299’dan beri iyi işleyen, oldukça başarılı bir Devlet altyapısı vardı.
Peki Yıldırım I.Beyazıt öldüğüne göre onun, kurucu baba ve dedelerinin bıraktığı mirasın sahibi kim olacaktı?
Timur gitmiş, I.Beyazıt ölmüştü!
Yıldırım I.Beyazıt’ın yaş sırasına göre yedi oğlu vardı: Ertuğrul, Süleyman, İsa, Musa, Mehmed, Mustafa ve Kasım.
İlk doğan ama kayıtlarda bulunmayan “Erkek” adı verilmiş bir oğlu daha olduğu söylenir.
Osmanlının bu döneminde Padişah oğullarına “saygınlık, soyluluk” ifadesi olarak “Çelebi” lakabı veriliyordu.
Büyük oğul Ertuğrul Çelebi 1400 yılında, Timur daha Anadolu’ya gelmeden, Beyazıt’ın iktidar alanına katmak amacıyla Sivas yöresi egemen olmak için, bölgeye hâkim bir diğer Türkmen Beyi, Kadı Burhanettin ile yapılan savaşta öldürülmüştü.
Timur Anadolu’yu yağmalayıp çekildikten sonra, yerel Türkmen Beyleri yeterli güçleri olmadığı için ayakta kalmakta zorlanınca, Anadolu’da genel bir otorite boşluğu oluşmuştu.
Öte yandan, Padişah I.Beyazıt ölmüştü ama Devlet geleneği, Trakya’daki varlığı hala yerinde duruyordu.
Bu kaotik ortamda Yıldırım Beyazıt’ın erişkin oğulları bu boşluğu doldurmak için birbirlerini yok etmeye girişti.
Kim oturacaktı Osmanoğulları’nın tahtına?
***
Timur Orta Asya’ya, Semerkant’a geri dönerken Beyazıt’ın oğullarından Mustafa Çelebi’yi de yanında rehin olarak götürmüştü.
O zamanlar, yendiği düşmanı denetlemek için kazananın kullandığı bir yöntemdi bu.
Oğulların en küçüğü Kasım Çelebi ise daha eli kılıç tutacak yaşta değildi. Nasıl iktidara talip olsun?
Kargaşa içindeki Anadolu’ya, I.Beyazıt’ın mirası Osmanlının varlığına sahip olmak için dört kardeş; Süleyman, İsa, Musa, Mehmed Çelebiler aralarında savaşa giriştiler.
Bu ortamda; Süleyman Çelebi Edirne’de, İsa Çelebi Bursa’da, Mehmed Çelebi Amasya’da, Musa Çelebi Balıkesir’de padişahlıklarını ilan etti.
İktidar paylaşılmak istenmiyordu.
***
(Süleyman Çelebi)
Timur, Osmanlıyı yendiği Ankara savaşından sonra Yıldırım I.Beyazıt’ın büyük oğlu Süleyman Çelebi’yi bir ara Saruhan (Manisa) Valisi yapmıştı (1402).
Bu yüzden İzmiroğlu Cüneyt Bey komşuluk yaptığı, tahta talip, Süleyman’la tanışıyor olmalıydı.
Edirne’de kendini Padişah ilan eden Süleyman Çelebi kendisine bağlılığını bildiren ve Aydınoğulları’yla mücadelesinde, muhtemelen daha önceden tanışıklıklarına binaen yardım isteyen ve alan Cüneyt Bey’e kızgındı.
Cüneyt Bey hem ondan yardım almış hem de ortamdan yararlanıp İzmir-Aydın-Manisa bölgesinde bağımsızlığını ilan etmişti.
Romanyalı tarihçi Nicolea Iorga’ya göre “kendine Anadolu’nun Bağımsız Beyi” unvanını vermişti.
İzmiroğlu İzmir çevresinde bir egemenlik alanı yaratıyor, yeni ilişkiler kuruyordu.
Bir keresinde, toplumda var olan eşitsizlikleri görmezlikten gelmeyen, Ege kıyılarında ve Balkanlar’da çok saygı duyulan bir din ve fikir adamı olan Şeyh Bedrettin’i İzmir’e davet etmiş, ağırlamıştı (1405).
Eşitlikçi bir dünya kurulmasını isteyen Şeyh Bedrettin’le, özgürlüğüne düşkün, baş kaldırmasını seven gözü pek İzmiroğlu neler konuşmuştu kim bilir bu buluşmada?
***
(İzmir)
Kendini Padişah sayan ama daha henüz kardeşleriyle hesaplaşmayan Süleyman Çelebi Bursa üzerinden, özgürlük peşinde olan İzmiroğlu Cüneyt’in üzerine yürüdü.
Koca Padişah adayı (!) geliyordu ona haddini bildirmek için.
Süleyman Çelebi’nin gücünden çekinen Cüneyt Bey, ayaklarına giderek Karaman (Konya) ve Germiyan’nın (Kütahya) Türkmen Beylerinden, Osmanlıya karşı İzmir ve Ayasuluk/Efes’i savunmak, bağımsızlığını korumak için askeri ittifak kurmak istediğini söyledi.
Osmanlı Sultanı Yıldırım I.Beyazıt’ın elinden çok çekmiş, Timur’un onu yenmesiyle soluk almış bu Türkmen beyleri bu birlikteliğin kendi yararlarına olacağına ikna olarak “evet” dediler. Hazırlandılar.
O yıllarda Karaman Beyi muhtemelen Mehmet Bey (1402-1420), Germiyan Beyi II.Yakup Bey idi (1387-1429).
Osmanlı, kendi egemenlik alanını genişleten Anadolu Türk birliği için onları dize getirmişti ama, beylikler küçük olsalar da bağımsızlık istiyordu.
Özgürlük güzel şeydi!
Süleyman Çelebi Bursa, Ulubat, Bergama, Menemen üzerinden kalabalık bir orduyla İzmir’ geldi. Efes yakınlarında Mesaulion (Orta bahçe-Selçuk-İzmir) denilen yerde otağını kurdu.
Cüneyt Bey, ona yardıma gelen Karaman ve Germiyan birlikleriyle beraber pek uzakta olmayan Ayasuluk/Efes’e çekilmişti.
Ancak gelen bir haberle irkildi.
Karaman ve Germiyan beyleri gece baskın yapacaklar ve İzmiroğlu’nu yakalayıp Süleyman Çelebi’ye teslim edeceklerdi.
Osmanlıdan korkmuş olmalıydılar. Kendilerini affettirip canlarını böyle kurtaracaklardı! Bunun için İzmiroğlu’nu satacaklardı!
İhanetti bu!
***
Cüneyt Bey durumu öğrenince zekasının yaratıcılığını, politik davranışının kıvraklığını gösterdi. Bir karşı oyun kurdu.
Askerlerinin bulunduğu çadırları, sanki savaşa çıkıyormuş gibi fener ve meşalelerle aydınlattı. Karargâhı boşalttı.
Ayasuluk/Efes Kale’sine giderek Kale komutanı kardeşi Beyazıt’a, savaşa hazır olmasını söyledi, bu söylentiyi yaydı.
Sonra da gizlice Saruhan Valisi iken il komşusu olan, belki de daha önceden arkadaşlık ettiği Süleyman Çelebi’nin otağına vardı.
M.Doukas’a göre, “boynuna kement geçirerek” Süleyman Çelebi’ye, “günah işledim, ölümü hak ettim… her türlü cezaya razıyım”, dedi.
Bu cesur ve kurnaz adam her türlü kötü koşulu kendi yararına çevirmeyi beceriyordu.
Çelebi duygulandı, onu affetti. Belki de eski dostlukları adına!
Bu arada alınan duyum doğru çıkmıştı.
Ortalığı aydınlatan meşale ve fenerlerden Cüneyt Bey’in karargâhında olduğunu düşünen Karaman ve Germiyan Beyleri kampı basmış ama İzmiroğlu’nu çadırında bulamamıştı. Askerleri de ortalıkta yoktu.
Durumu anlayıp, Cüneyt’in Süleyman Çelebi’nin yanında olduğunu öğrenince kandırıldıklarını anladılar.
Ava giderken avlanmak üzereydiler!
Hemen süvarilerini, piyadelerini topladılar, eşyalarını devlere, katırlara yüklediler ve kaçtılar.
Cüneyt Bey kaçanları kovalamak için Süleyman Çelebi’yi ikna etmeye çalıştı ama onun davranışlarına güvenmeyen Padişah adayı, Karaman ve Germiyan Beylerinin bölgeden uzaklaşmasına göz yumdu.
M.Doukas’ın anlattığına göre, K.Menderes Ovası’nda dört ay kalan Süleyman Çelebi, bu süre boyunca sefahat içinde günler geçirdi. Şaraba ve bedensel zevklere çok düşkündü.
Belki de eski arkadaşı Cüneyt Bey de onun işret meclislerine, yaptığı alemlere katılıyordu!
***
(Ohri)
Süleyman Çelebi İzmir, Ayasuluk/Efes’ten ayrılıp Edirne’ye dönerken İzmiroğlu Cüneyt Beyi de yanında götürdü.
Onu İzmir’de bırakıp arkasından olumsuz işler çevirmesinden çekiniyordu. Cüneyt Bey’in aklının bölgesinde bağımsız bir yönetim kurmak olduğunu bilmeyen yoktu.
Bu arada Cüneyt Bey’in daha önce İzmir’de bir araya geldiği, “toplumsal eşitlik” isteyen Şeyh Bedrettin’in yoldaşları Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal İzmir-Aydın çevresinde dolaşıyordu.
Anadolu’nun Ege Denizi kıyıları içten içe kaynıyordu.
Yoksulluk almış başını gidiyordu. Savaşlar insanları tüketiyordu.
Çıktı çıkacaktı kitlesel fırtına!
Bu durumda “toplumsal eşitlik” ve “bağımsızlık, özgürlük” istemleri egemen beyler için büyük tehlikeydi. Hele ikisi bir araya gelirse!
Süleyman Çelebi yanına aldığı Cüneyt Beyi, Balkanlarda “Ohri” Valisi yaptı (1407).
“Ohri” bugünkü Arnavutluk’la Kuzey Makedonya sınırında, kendi adını taşıyan gölün kıyısındadır.
Bu süreçte Cüneyt Bey’in Edirne’de kabuğuna çekilmiş Şeyh Bedrettin’le sık sık görüşmüş olması muhtemeldir.
Baş kaldırıcı doğası ve deneyimi olan bu iki özel kişinin dostlukları derin, konuşacakları çok şey olmalıydı!
Ancak İzmiroğlu’nun gönlü memleketi İzmir’deydi.
Dumanlı Nif Dağı’nın, Körfez’in köpüklü sularının çocuğuydu Cüneyt.
Özgür martıların arkadaşıydı!
Hele o avı bol Çatalkaya!
Bu ortamda Süleyman Çelebi Edirne’de zevk ve sefa içinde yaşarken, kardeşleri Anadolu’da taht peşinde, birbirlerini yok edercesine mücadele ediyordu. Sıra Süleyman’a da gelecekti.
***
(İsa Çelebi)
Amasya’dan gelen Mehmed Çelebi ile Balıkesir’den Musa Çelebi, iki kardeş aralarında anlaşmış, Bursa’da bulunan diğer kardeşleri İsa Çelebi’yi hamamda bulup, boğdurtmuştu (1406).
Böylece İsa Çelebi aradan çektirilmişti.
Kardeşler içinde en akıllıları olduğu anlaşılan Mehmed Çelebi kendi iktidarı için en büyükleri Süleyman Çelebi’nin de ortadan kalkması gerektiğinin biliyordu.
Bu amaçla eli sert Musa Çelebi’yi Edirne’de bulunan en büyük ağabeylerinin üzerine gönderdi.
Bu sırada Şeyh Bedrettin Bursa’da Musa Çelebi’nin Kazaskerliğini yapıyordu.
Osmanlıda Kazaskerler kadı, müderris, din görevlisi atama yetkisi olan, yargıçlık yapan kadıların kararlarını bozabilen yüksek bir makamdı.
İki Padişah adayı aralarında vardıkları anlaşmayla, Süleyman’ı yenecekler; Mehmed Anadolu’nun, Musa Rumeli’nin sultanı olacaktı. Ülkeyi güya kardeş kardeş paylaşacaklardı!
Musa Çelebi ağabeyi Süleyman Çelebi’yi Edirne’de hamamda buldu.
Yıkana yıkana mı iktidar için ellerine yüzlerine bulaşan kandan arınıyorlardı?
Süleyman hamamda alemdeydi, eğleniyordu, sarhoştu.
Tarihçi Necdet Sakaoğlu'na göre kardeşi Musa’nın “baskına geldiği haberini kendisine getirenlere inanmamış; sinirlenmiş, hakaret ederek, hatta saçlarını ve sakallarını tıraş ettirerek yanından kovmuştu.”
Beylerin keyfi hiç bozulur muydu?
Ama kıymetliydi can! Pabuç pahalıydı!
Durum başına dank edince maiyetindekilerle birlikte, Bizans’a sığınmak için İstanbul’a doğru yola çıktı, kaçtı.
Ancak yolda verdiği molada kılavuzu ona ihanet etti. Kim olduğunu çevredeki köylülere söyledi.
Durumu değerlendiren köylüler, bu güç yarışında üstün geleceğini düşündükleri Musa Çelebi’ye yaranmak için Süleyman’ın başını kesti, canını aldı (17 Şubat 1411).
Ancak Türk geleneklerine göre sultanlar ve onların soyları öldürülecekse bile kanları akıtılmazdı. Genellikle asılır, boğdurulurdu!
Bu bağlamda Musa Çelebi katilleri cezalandırdı, ağabeyinin kafasının kesildiği köyü yakıp yıktı, yok etti.
***
(Musa Çelebi)
Şimdi Mehmed ile Musa Çelebi baş başa kalmıştı.
Süleyman devre dışı bırakılınca İzmiroğlu Cüneyt Bey, bu karışık ortamda gizlice, Süleyman’ın onu görevlendirdiği Ohri’den, Gelibolu üzerinden özlediği İzmir’e döndü.
Çevreden topladığı askerlerle, daha önceden var olan beyliğini canlandırdı Cüneyt. M.Doukas’a göre kendisinin “Küçük Asya’nın hâkimi” olduğunu duyurdu.
Bu aynı zamanda bir iddia idi!
Bağımsız olmayı istemek karakteri miydi İzmirli’nin?
Bu sırada Rumeli’deki gücüne güvenen Musa, kardeşi Çelebi Mehmed’e verdiği sözü tutmadı.
Edirne’de kendini, aynı öldürttüğü ağabeyi Süleyman Çelebi’nin yaptığı gibi Osmanlı Padişahı ilan etti.
Bunun üzerine Mehmed Çelebi, bir büyüğü olan Musa’ya savaş açtı.
Yıldırım I.Beyazıt’ın oğulları taht hevesiyle birbirlerinin kuyusunu kazıp duruyordu!
İki kardeş Çelebinin taraftarları Trakya'da, Sofya yakınlarında karşılaştı.
Musa büyük bir direniş gösterdi ama ağır yaralandı. Ordusu dağıldı.
Kaçmaya çalışırken bir çeltik tarlasında batağa düştü. Mehmed Çelebi’nin askerleri Musa Çelebi'yi burada yakaladılar, boğup öldürdüler. (5 Temmuz 1413).
Aynı soydan aynı soptan olsalar da iktidarı ele geçirmek için yapılmayacak yoktu!
Ne tatlı şeydi şu iktidar!
Sonunda Mehmed Çelebi beşinci Osmanlı padişahı oldu.
Sekiz yıl tahtta kaldı.
(Mehmed Çelebi)
***
Yine Doukas’ın anlattığına göre Mehmed Çelebi Trakya’da iken Veziri Amasyalı Beyazıt Paşa İzmiroğlu’nun Batı Anadolu’da güçlendiğini görüp Çelebi Mehmed adına uzlaşmak için haber göndermişti.
Bu bağımsızlık sevdasından vaz geçmesini, uslu olmasını, Osmanlı’ya bağlı kalmasını istiyordu.
Bunun için aile bağı bile kurabilirdiler:
Cüneyt kızını Amasyalı Beyazıt Paşa’ya meşru eş olarak verecek, bunun karşılığında elindeki toprakların onda kalması sağlanacaktı.
Hem kızını hem topraklarını verecekti Cüneyt, Osmanlı paşasına! Bağımsızlık ve özgürlük rafa kalkacaktı!
Öneriyi sert bir dille reddetti İzmiroğlu. Hem de aşırı bir tepki gösterdi. Kendine çok güveniyordu.
Amasyalı Beyazıt Paşa’ya elçisi aracılığıyla verdiği yanıtta; “kızını bir köleyle, Abdullah adında, Hristiyanlıktan Müslümanlığa geçmiş bir Arnavut’la evlendirdiğini” bildirdi.
“O kendisi (Beyazıt Paşa) gibi bir Arnavut’tu. Kurtarılmış bir köle, kendisi kadar güçlü, kendisinden daha genç ve kendisinden daha akıllıydı.”
Bu hakaret dolu yanıtın ardından Amasyalı Beyazıt Paşa İzmiroğlu Cüneyt Bey’e karşı çok büyük kinlendi.
***
Yeni Padişah Çelebi I.Mehmed Bursa’yı da denetimi altına aldıktan sonra güneye yürüdü.
Kardeşi Çelebilerden rakip kalmamıştı ama bir çıban başı vardı orada! Tavırlarıyla Osmanlıya meydan okuyordu.
Cüneyt Bey, arzuladığı gibi, Batı Anadolu’da bağımsızmış gibi davranıyor, kimseyi takmıyordu.
Çevresinde Türk, Rum, Cenevizli, Rodoslu varsıl efendiler de bu başına buyruk Bey’den rahatsızdı.
Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal gibi uygunsuz kişiler; köleleri ve köylüleri ağalara, beylere karşı gelmeleri için kışkırtıyordu!
Ne demekti; “eşitlik, özgürlük”?
Alt tabaka haddini bilmeliydi!
Oysa Şeyh Bedrettin’in isyancı rüzgarları uğulduyordu dağlarda!
Bir de ortaya şu İzmiroğlu Cüneyt çıkmıştı: Osmanlının ve bölgedeki efendilerin otoritesi temelden sarsılıyordu.
***
(Bir Osmanlı Savaşı)
Çelebi I.Mehmed güçlü ordusuyla Bursa’dan Bakırçay Ovası’na indi, Bergama şehrine geldi. Bergama bölgede Türklerin üslendiği önemli bir yerdi.
Doukas'a göre, Cüneyt’e haber göndererek “Sahibi olduğun yerleri terk et ve teslim ol” dedi Padişah.
Cüneyt aldırmadı, hiç yanıt vermedi.
Bunun üzerine, Osmanlı Devlet’ini yeniden ayağa kaldıracak yeni önder Çelebi Mehmed, savaşarak Cüneyt’e bağlı Kyme (Aliağa yakınında) Kalesini zapt etti.
Ona karşı gelenleri kılıçtan geçirdi. Halka dokunmadı.
Oradan Menemenu (Menemen) Ovası’na geldi. Muhtemelen Gediz’in Emiralem boğazını izleyerek Gördes yakınlarındaki, Cüneyt’in kuvvetlerinin üslendiği, Bizanslıların “Archangelu”, Türklerin “Kayacık” dediği, bırak tırmanmasını zapt edilmesi çok zor Kale’yi aldı.
Nif (Kemalpaşa) üzerinden İzmir’e geldi ve Kadifekale’yi kuşattı.
Cüneyt Bey güvende olsunlar diye, iyice tahkim ettiği ve yiyecek biriktirdiği Kadifekale’ye annesini, çocuklarını bırakmış, koruması için kardeşi Beyazıt’ı görevlendirmişti.
Çelebi Mehmed İzmir’i on gün kuşattı. Midilli ve Sakız adalarından gelen kadırgalar da denizden ona yardım etti.
Sonunda Kale çok güçlü Osmanlı Ordusuna dayanamadı.
Doukas’a göre Cüneyt’in annesi, karısı ve çocukları Kale’den çıkıp Mehmed’in ayaklarına kapandılar, af dilediler. İzmir’i teslim ettiler (1414).
Bu sırada Çelebi’nin askerleri, Cüneyt Bey’in Nif (Kemalpaşa) Kalesi’nin komutanı olan damadı, kölelikten azat Arnavut Abdullah’ı yakalamış, Padişahın Veziriazamı Amasyalı Beyazıt Paşa’ya getirmişti.
Daha önce kızını ona damat olarak vermeyip ağır sözlerle aşağılayan Cüneyt’e çok kinli olan Beyazıt Paşa Abdullah’ın hayalarını kesip hadım etti.
Ne vahşet! Ne zulüm!
Damadının başına gelenlere İzmiroğlu çok içerleyecek, Beyazıt Paşa’dan öcünü daha sonra almasını bilecekti.
***
(Şeyh Bedrettin)
Padişah I.Mehmed İzmir’i fethettikten sonra Kadifekale’nin surlarını, burçlarını dibine kadar yıktırdı.
Bir daha isyan bayrağı açılmamalıydı burada!
Daha önce Rodos Şövalyelerinin olan Liman (Okçular) Kalesini de İzmir’i fetheden Timur yıktırmıştı (1402).
Şimdi Kale’yi yeniden inşa etmekte olan Rodoslulara aldırmadan orada da örülen yeni surları da yıktırdı Çelebi Mehmet.
İzmir’de Osmanlıya aykırı bir gücün barınmasını istemiyordu Padişah.
Osmanoğullarına karşı gelinmeyeceğini iyice öğrenmeliydi herkes!
Rodosluların itirazına ve Haçlıları tekrar İzmir’e çağırıp saldırtacakları tehdidine karşı Çelebi Mehmed buna izin vermeyeceğini yumuşak bir dille onlara iletti.
İsterlerse Menteşe sahilindeki Bodrum Kalesi’ne yerleşebileceklerini bildirdi. Öyle de oldu.
Bunun ardından Cüneyt Bey Çelebi Mehmed’e gelerek, annesi ve ailesinin yaptığı gibi ona sadık kalacağını, itaatsizlik etmeyeceğini bildirdi. Canını ancak böyle kurtarabildi.
Ve sonra Padişah II.Mehmed, İzmiroğlu’nu bölgeden uzaklaştırdı. Trakya’ya göndererek, Tuna nehri kıyısındaki Niğbolu’ya yerel yönetici, Sancak Beyi yaptı (1415).
Durduğu yerde duramayan Cüneyt Bey böylece hem egemenlik iddia ettiği topraklardan uzak olacak hem de Osmanlı’ya bu türlü yardım etmiş olacaktı.
Ancak tarih öngörüldüğü gibi işlemiyordu!
Osmanlı’da siyaset yine karıştı.
Bitti sanılan baş kaldırılar bitmiş miydi?
Bağımsızlıkçı İzmiroğlu için ise bu durum yeni fırsatlar yol açabilir miydi?
***
Emir Timur Anadolu’yu yağmaladıktan, Osmanlıyı beylikler arasından parçaladıktan sonra ülkesine, Semerkant’a geri dönmüştü.
Yanında rehin olarak götürdüğü Yıldırım I.Beyazıt’ın oğullarından Mustafa Çelebi, Timur ölünce (1405) Anadolu’ya geri dönüp Osmanlı tahtında hak iddia etti.
Bunun için asker toplamaya girişti. Kardeşlerini bertaraf eden ve Padişahlığı olarak tahta oturan ağabeyi Mehmed Çelebi’nin sultanlığını tanımadı.
Trakya’da gelişen isyanda, o zamanlar Rumeli’de Niğbolu’da bulunan İzmiroğlu Cüneyt Bey Mustafa Çelebi’nin yanında yer aldı.
Bu siyasal koşullardan İzmir egemenliği için yararlanabilirdi!
Padişah I.Mehmed Çelebi, Eflak’da (Romanya’da bir bölge) ortaya çıkan isyancı kardeşi Mustafa’yı Selanik yakınlarında kıstırdı ve yendi (1416).
Mustafa Selanik’te Bizanslılara sığındı. Cüneyt Bey de.
I.Mehmed’in protestosuna rağmen Bizans onu yeni padişaha teslim etmedi. Osmanlının para teklifi üzerine, ömür boyu tutulmak üzere, Çanakkale Boğazı karşısındaki Limni (Limnos) adasına sürgüne gönderdi.
İzmiroğlu Cüneyt Bey’e de İstanbul’da “Pammakaristos” (bugünkü Fethiye Camii) manastırına kapatıldı.
(Önceden kilise olan Fethiye Camii-İstanbul)
Orada papazlar tarafından aşağılamalara maruz bırakıldı.
Aynı yıl (1416) Börklüce Mustafa Aydın-İzmir illerinde, Torlak Kemal Manisa’da, Şeyh Bedrettin Balkanlarda “eşitlikçi ve özgürlükçü” bir toplumsal yaşam kurmak için eyleme geçmişti. Bu bir isyandı!
Üzerlerine gelen Osmanlı güçlerine uzun süre karşı koydu, savaştı, direndi Bedrettin ve müritleri.
Ancak zaman, ileri sürdükleri düşünceleri gerçekleştirbilecekleri zaman değildi.
Erken açmıştı çiçekler, soğukta kurudular!
Sultan Çelebi I.Mehmed oğlu Murat ile veziri Amasyalı Beyazıt Paşa'yı bölgeye, Börklüce Mustafa üzerine gönderdi. Börklüce işkence ile, müritleri kılıçtan geçirilerek öldürüldü.
Ardından, aynı ülküye inanan Torlak Kemal de.
Ekin biçer gibi biçmişti insanları!
Balkanlarda isyan eden Şeyh Bedrettin de yakalandı ve Serez çarşısında asıldı (1420).
Araştırmacı Mustafa Üzel’e göre, İzmir ve çevresinin bağımsızlığı için her buyurgana karşı çıkan İzmiroğlu Cüneyt Bey’in Şeyh Bedrettin ve arkadaşlarının eylemleriyle ilişkisi olmalıydı.
Konumları farklıydı ama aynı yolun yolcusuydular muhtemelen!
İnsanlığın eşitlik ve özgürlük istemleri hiç bitmiyor!
***
I. Mehmed 1421’de ölünce yerine oğlu II.Murat 17 yaşında Bursa’daki Osmanlı tahtına oturdu.
Genç Padişahın deneyimsizliğinden yararlanmak isteyen Bizans Limni adasında rehin tuttuğu, Osmanlı’ya sultan olmak isteyen Mustafa Çalebi’yi serbest bıraktı.
Kışkırttı ve Rumeli’de tekrar isyan etmesine yardımcı oldu. İzmiroğlu Cüneyt Beyi de.
Düşmanlarını birbirine kırdırarak varlığını sürdürmeye çalışıyordu, bir zamanların şanlı Doğu Roma/Bizans İmparatorluğu.
Limni’den ayrılan Mustafa Çelebi, İzmiroğlu Cüneyt Bey gibi cabbar bir savaşçı beyi de yanına alarak ayaklandı.
Genç II.Murat’ın Veziriazamı ve Rumeli Beylerbeyi olan Amasyalı Beyazıt Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusunun üzerine yürüdü.
Beyazıt Paşa, babası II.Mehmet gibi oğlu II.Murat’n da eli ayağı idi.
İki taraf, Saros Körfezi (Çanakkale-Trakya) kıyısında, bugün Keşan'ın bir köyü olan Sazlıdere mevkiinde karşılaştı.
(Amasyalı Beyazıt Paşa)
II.Murat’ın deneyimsizliğinden ya da Mustafa’nın kalabalık ordusundan korkan Osmanlı askerleri, komutanlar dahil Mustafa Çelebi tarafına geçti.
Zaferi savaşmadan baş kaldıranlar kazanmıştı (1422).
Veziriazam Amasyalı Beyazıt Paşa da Mustafa Çelebi'ye teslim olmak zorunda kaldı.
Kaderin işine bak!
Cüneyt Bey’in damadı Arnavut Abdullah’ın hayalarını kestiren Amasyalı Beyazıt Paşa, düşman Mustafa Çelebi’nin en yetkin savaşçısı olan İzmiroğlu’nun eline düşmüştü.
Cüneyt, Amasyalı Paşa’ya istediği gibi davranabilmek için Mustafa’dan izin aldı.
Damadı Abdullah’ın hayatını karartan, muhtemelen Cüneyt’in dostları olan Bedrettin isyancılarını katlettiren Beyazıt Paşa’yı idam ettirdi.
Bayazıt Paşa’nın yaptığı fenalık yanına kalmamıştı!
Kötülük yapanın yanına kalmıyordu!
Ama merhametliydi de İzmiroğlu.
Beyazıt’a işkence yaptırmadığı gibi, onunla birlikte yakalanan kardeşi Hamza’ya çok genç diye dokunmadı, öldürtmedi.
Oysa daha sonra Osmanlıya Paşa olacak bu Hamza, ağabeyinin kinini güdecek, ileride bir kez daha karşılaşacağı Cüneyt Bey’e aynı olgunlukla davranmayacaktı.
***
(Cüneyt Bey tarafından onarılmış Tire Ulu Cami)
Bu savaşın ardından Mustafa Çelebi Rumeli’deki Türklerin merkezi olan Edirne’yi ele geçirip Padişahlığını ilan etti. Yine iki padişahı vardı Osmanlının!
Cüneyt Bey Bedrettin isyanında görünür sahnede değildi ama, Osmanlıya karşı bir kez daha eline kılıcını almıştı.
Bu arada II. Murat Bursa’da, amcası Mustafa’nın “Düzmece” “Sahte” bir varis olduğu propagandasıyla onun Türkmenler arasındaki saygınlığını kırdı.
Güya Mustafa Çelebi Yıldırım I.Beyazıd’ın oğlu değildi ve Padişah olmak için böyle bir kimlik uydurmuştu.
Bunca kanla, bin bir zorlukla kurulmuş Osmanlı Devleti nasıl böyle birine teslim edilirdi?
Başta yardımını aldığı Bizans’la da arası çözülemeyen ufak tefek sorunlarla bozulan Mustafa Çelebi’nin stratejik hatalar yaptığı görülüyordu.
Onun II.Murat’la baş edemeyeceğini anlayan Cüneyt Bey Mustafa’nın yanından çekildi.
İzmiroğlu, onun davranışlarında bağımsızlığına yardımcı olacak bir anlayış, gelişme, kişilik görmemişti belki.
Üstelik Doukas’a göre, kardeşi Hamza’nın yakın arkadaşı olan Padişah II. Murad, Cüneyt’e gece yarısı Lampadion’da (Ulubat-Bursa) bir haber göndermişti.
Ona karşı gelmezse eski beyliğini yeniden geri vereceğini vaat etmişti.
Buna inandı mı Cüneyt bilinmez ama iki tarafta da hayır olmadığı açıktı!
Böylece Cüneyt yakınlarıyla birlikte bulunduğu yeri terk etti, atlarını İzmir’e doğru sürdü. Bu işin sonu yoktu.
İzmiroğlu Cüneyt Bey’in de yanından çekilmesi üzerine bir dizi çatışma sonucunda II.Murat’a yenildi.
Öte yandan ele geçirileceğini anlayan Mustafa Çelebi de hazinesiyle birlikte Eflak’a kaçtı.
Orada II.Murat’ın adamları tarafından yakalandı.
Edirne Kalesi’nde bir burca asılarak idam edildi.
Tabii ki Hanedan beylerinin kanı, bilerek dökülmezdi.
Genç II.Murat “Düzmece” adı takılan amcası Mustafa’yı saf dışı bırakmayı bilmişti.
Onun destekleyen Osmanlının deneyimli kurulu düzeni böyle uygun görmüştü.
Bu döneme tarihçiler “Fetret Devri, Ara Dönem” der.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde “Fetret Devri” böylece bitmiş oldu (1423).
**
Ancak İzmiroğlu Cüneyt Bey’in mücadelesi daha bitmemişti!
Birlikte davrandığı Mustafa Çelebi’nin ölümünden önce ondan ayrılan Cüneyt Bey İzmir’e dönmüştü. İzmir halkı bildiği, tanıdığı Cüneyt’i sevinçle karşılamış, bağrına basmıştı.
Daha önce ona verilmiş, Ayasuluk/Efes ve Tire topraklarının Aydınoğulları’ndan II.Umur’un oğlu Mustafa’nın eline geçtiğini öğrenince Vourla (Urla), Eritre (Ildırı), Klozamene (Karantina Adası-Urla) üzerinden K.Menderes Ovasına doğru yürüdü.
Ormanlardan ağaçlar keserek, uçları iyi dövülmüş pirinçle kaplı mızraklar, yaylar, baltalar yaptırmıştı; etrafına topladığı dağlı Türkmenlere.
Muhtemelen onlar bu dağları mesken tutmuş Tahtacıların cesur ve savaşkan yiğitleriydi.
Üstelik bu yörede, daha beş altı yıl önce, Börklüce Mustafa Karaburun yarımadasında, Torlak Kemal Manisa dolayından “eşitlik ve ortaklaşa bir yaşam için” isyan etmiş, ama bu başkaldırı, daha sonra Cüneyt Bey tarafından başı kestirilecek Amasyalı Beyazıt Paşa tarafından acımasızca bastırılmıştı.
Bu Beyazıt Paşa o dönemin Azraili idi sanki!
Cüneyt Bey eskiden elinde olan Ayasuluk/Efes’i Aydınoğlu Mustafa’dan almak için hazırdı.
İki tarafın erleri bataklık ve ormanlık bir yer olan, Ayasuluk/Efes yakınlarındaki Mesaulion’da karşılaştı.
Doukas’ın deyişiyle, Cüneyt “serçeler arasına dalan bir kartal gibi, ormandan düşmanını üstüne daldı, düşmanını mahv-ı perişan etti.”
Savaş alanında demir bir gürzle başından yaralanan Aydınoğlu Mustafa atından düştü ve öldü.
İzmiroğlu Cüneyt Bey büyük bir zafer alayıyla Ayasuluk/Efes’e girdi.
Saygıyla karşılandı. O da Mustafa’nın beyliğine yakışır bir şekilde defnedilmesini sağladı.
***
(II.Murat)
Artık daha güçlenmişti Cüneyt Bey. Kendine yarattığı, varlığını sürdürmek istediği ülkenin tahtına ikinci kez çıkmıştı. Bağımsızdı.
Ardından, Osmanlıya karşı durabilmek ya da etkinlik alanını genişletmek için Bizans ve Venedik’le yakınlık kurmaya girişti.
Bunun üzerine Padişah II.Murat, Cüneyt Bey’e bir mektup göndererek etkinliklerini ve egemenlik alanını sadece İzmir çevresiyle sınırlamasını, Doukas’a göre Lampadion’da (Ulubat-Bursa) sözleştikleri gibi oğullarından birini II.Murat’a rehin olarak göndermesini istedi.
Birbirine sıkıca bağlı ailesinin bir parçasını, oğlunu hiç Osmanlıya rehin verir miydi Cüneyt!
Kolay kolay baş eğmeyen İzmirli’nin yanıtı anlamlıydı:
“İstediğini yap, gerisini Allaha bırak”!
Bir anlamda bu bir meydan okumaydı! Osmanlı’dan korkmuyordu.
“Hadi gel diyordu, Allah yanımda!”
ABD’den Harry Magoulias’in verdiği bilgiye göre, bu durumda II.Murat Anadolu’da görevli komutanı Halil Yahşi Bey kumandasındaki bir orduyu Cüneyt Bey’in üzerine gönderdi.
Bir Rum olmaktan Müslümanlığa geçen Halil Yahşi Bey aynı zamanda Cüneyt Bey’in idam ettirdiği, isyancı Börklüce Mustafa’yı katlettiren Amasyalı Beyazıt Paşanın eniştesi idi.
Cüneyt’ten kayınbiraderinin intikamını almaya gelmişti.
Eski Yunan tragedyalarındaki gibi sürüyordu olaylar!
Durmadan birbirlerini öldürüyordu iktidar oyununun kahramanları!
Halil Yahşi’yi Thyatira (Akhisar-Manisa) Ovasında Cüneyt Bey ve oğlu Kurt Hasan karşıladı.
Cüneyt Bey’in soyu kendini “Kurt” olarak niteliyordu. Amcası Hasan’ın da lakabı “Kurt”tu, oğlunun da.
Yapılan savaşta, acele edip saldıran ve Halil Yahşi’nin tuzağına düşen Hasan yenildi ve esir düştü. Amcası Hamza ile birlikte Gelibolu’da hapsedildi.
***
(Cüneyt Bey Camii-Menderes-İzmir)
Oğlu Kurt’un Halil Yahşi’nin eline geçtiğini, ordunun dağıldığını gören Cüneyt Bey Hermos (Gediz) Ovasından ayrıldı. Sarp dağları aşarak, deniz kıyısına vardı. Burada iyice tahkim edilmiş ve içi erzakla doldurulmuş “İpsili” Kalesi’nde karargâh kurdu.
Bugün Doğanbey (Seferihisar-İzmir) beldesi civarında, antik “Lebedos” kenti yakınlarında, eski adı “Makri” olan, Sisam adası karşısındaki yarımadanın burnunda bulunuyordu İpsili (Ypsili) Kalesi.
Cüneyt’in oğlu Kurt Hasan’ı yenip tutsak alan Halil Yahşi Nif’e (Kemalpaşa-İzmir) oradan Ayasuluk/Efes’e gelmişti. İzmiroğlu’nu ele geçirememişti ama peşindeydi.
Burada daha önce Cüneyt’e hizmet edenlere dokunmadı. Durumu Padişah II.Murat’a yazdı.
Padişah da Cüneyt’i yakalayamadığı için Halil’e kızmıştı. Cüneyt’in topraklarını Halil’e bıraktı ancak peşinden göndermedi.
Cüney Beyt’in idam ettirdiği, Halil Yahşi’nin kayınbiraderi olan Amasyalı Beyazıt Paşa’nın kardeşi Hamza Bey’i İzmiroğlu’nun üzerine gönderdi.
Bu Hamza Bey ise, Trakya Sazlıdere’deki savaşta Cüneyt Bey’in Beyazıt Paşa’nın yanında yakaladığı ve küçük olduğu için merhametle canına kıymadığı genç Hamza idi.
Kader beyleri birbirine kırdırmaya kararlıydı!
Hamza Bey şimdi buralara, tutsak olduğunda ona yaşamını bağışlayan İzmiroğlu’nu öldürmeye gelmişti.
Bak şu işe!
Bu arada, İpsili kalesine sığınan Cüneyt Bey, Amorion’a (Emirdağ) giderek, buluşmak ve görüşmek için Karaman Beyi’ne (Konya) haber gönderdi.
“Güçlerini birleştirmeliydiler”.
Osmanlı eski gücüne erişmek için Timur’un canlanmalarının yolun açtığı Anadolu’daki Türk beyliklerini tekrar egemenliği altına almaya çalışıyordu.
Bu bağlamda, bu beyliklerden biri olan Karaman Beyliği’ne de Osmanlı saldırabilirdi. İzmirlioğlu’ndan sonra sıra onlara gelebilirdi.
Karaman Beyi İbrahim Bey (1420-1464) Süleyman Çelebi zamanında aralarında güvensizlik oluştuğunu söyleyerek anlaşmaya yanaşmadı.
Ancak ona bir miktar para ve atlı asker verdi. Ve Cüneyt Bey İpsili’ye, geri dönüş yoluna çıktı.
***
Tarihçi Mikhail Dukas bu yol boyunca bize o çağın Rum yer adlarını da verir, okuyucuyu da bu yolculuğa katar.
Cüneyt Bey, Salutarya’dan (Afyon’un güneyi-Denizli’nin kuzeyi-Phrygia) geçerek Lazikiye (antik Laodikeia-Denizli) indi.
Yüksek Tmolos’u (Bozdağ) geçti, Sardes’e (Sart-Salihli-Manisa) oradan Nif’e (Kemalpaşa-İzmir) ulaştı.
Galison Dağı’nın (Kuşçu Dağı-Torbalı-İzmir) deniz tarafındaki yükseltilerini aşarak, İpsili’ye (Doğanbey-Seferihisar-İzmir) vardı.
(İpsili Burnu-Doğanbey-Seferihisar-İzmir)
Kale Osmanlı askerleri tarafında kuşatılmıştı.
Cüneyt yoldaşlarıyla birlikte kuşatmayı kahramanca dövüşüp yararak, düşmanla savaşarak içeriye girdi. Kaleyi koruyan erleriyle birleşti.
M.Doukas’a göre, Kaledekilerin sayısı bin, düşman askerlerin sayısı, elli bindi. Ancak Kale sağlam ve kolay ele geçirilecek gibi değildi.
İzmiroğlu Cüneyt’e hem bir can borcu olan hem de ona çok kinli Hamza Bey, deniz yanı açık olan Kale’ye girmek için, Padişah II.Murat’a haber ileterek yardım istedi.
II.Murat, tanıdığı Cenevizli denizci Persivas Palavicinos’la anlaşma yaptı onu, Cüneyt Bey’in savunduğu İpsili Kalesine gönderdi.
Üç büyük kadırgayla gelip deniz tarafından da Kale’nin karşısına dikilen Cenevizlileri görünce isyancılar umutsuzluğa kapıldılar.
Yine de savaşmaya kalktılar ama Cüneyt Bey güçlerinin yetmeyeceğini anladı.
Yoldaşlarını kırdırmamak için teslim olmak üzere anlaşma yapmak istedi.
O günlerde Kale’yi kuşatan askerlerin başında, Hamza Bey yerine Thyatira’da Cüneyt oğlu Kurt Hasan’ı tutsak alan II.Murat’ın komutanı Halil Yahşi Bey vardı.
Cüneyt Bey ona haber göndererek, eğer idam edilmeyip kendisi Padişah II.Murat’a götürülürse teslim olacağını, Kale’yi teslim edeceğini bildirdi.
Halil Yahşi yeminle güvence verince, Cüneyt Bey kardeşi Beyazıt’la beraber teslim oldu.
***
Ancak Osmanlı Ordusunun İpsili’deki karar vericisi Hamza Bey idi. Bu gelişmeler olurken Ayasuluk/Efes’teydi. Geri döndü.
Halil Yahşi’nin Cüneyt Bey’in sağ kalması ve Padişah götürülmesi kararını tanımadı.
Günlerdir uykusuz kalan Cüneyt Bey kendisi için kurulmuş çadırda derin bir uykuya dalmışken, Hamza Bey gönderdiği dört cellatla İzmiroğlu’nun kafasını ezdirdi. Kardeşi Beyazıt’ın da başını kestiler.
Hamza Bey Trakya’da onu ölümden kurtaran Cüneyt Bey’e acımamıştı.
İzmiroğlu’nun merhameti onda yoktu. Ağabeyi Amasyalı Beyazıt Paşa’yı öldürttüğü için gözünü kin bürümüştü belki.
Ya da emir kuluydu. Verilen buyruğu uyguluyordu.
Emir merhamet dinlemiyordu!
Bununla beraber Osmanlı Devleti de çok kinliydi, ailesi ile birlikte onunla savaşan Cüneyt Bey’e.
Evlatlarını, torunlarını, soydan gelen küçük çocukları da öldürdüler.
Başlarını bir çuvala koyarak Padişah’a gönderdiler.
Padişah II.Murat da Gelibolu’ya adamlarını göndererek orada hapiste tutulan Cüneyt’in oğlu Kurt’u ve kardeşi Hamza’yı öldürttü (1425-1426).
İzmiroğlu Cüneyt Bey’in soyunu yeryüzünden sildiler.
Ancak bu dünya Cüneyt Bey’i katleden Hamza Bey’e de kalmayacaktı.
II.Murat’tan sonra padişah olan oğlu Fatih Sultan Mehmed 1462 yılında Eflak’a (Romanya’da bir bölge) bir heyet göndermiş, Voyvoda Vlad Tepeş (Kazıklı Voyvoda) heyetin diğer üyeleriyle birlikte Hamza Bey’i de öldürmüştü.
(Hamza Bey Türbesi-Bursa)
***
Aslında bütün bu kavga; o zamanki toplumsal-ekonomik düzen bağlamında, Anadolu’da yaratılan değerlere; tarımsal, sanatsal, ticari gelirlere, doğal kaynaklara el koymak içindi.
Türkmen Beyleri, zapt edilen topraklara yerleşmiş köylünün, bir kısmını onlara ve başlarına koydukları sadık adamlarına bırakarak, ürettiği ürüne el koyuyordu.
Kentlere yerleşmiş esnafa, doğu ile batı arasında dolaşan tüccarlara yüklenen vergilere sahip olmak, paylaşılmak istenmeyen önemli bir kazançtı.
Ayrıca Avrupa’da fethedilen yerlerden zorla alınan ganimetler, Hristiyan beylere ödetilen yıllık haraçlar düzenin bir parçasıydı.
Adalet dinsel veriler temel alınarak sağlanıyor, asayiş ve güvenlik kolluk gücüyle, asker eliyle sağlanıyordu.
Bütün bu yaşananlar, akan bunca kan bunun içindi.
Tabii ki o çağda bu durum, daha önce Bizans’ta ve Avrupa’da da değişik biçimlerle böyleydi.
Türklerin Anadolu’ya yerleşmesiyle kurulan Beylikleri buyruğu altına zorla toplayan Osmanlı bir yandan bu topraklarda Türk birliğini sağlarken diğer yandan da çeşitli kimlikteki halkın emeğinin ve üretiminin sahibi oluyordu.
Bu birlik sağlama sürecinde kurulan güçlü Devlet’in bütün bu düzeni sürdürme yeteneği ve becerisi, despotluk dahil uzun yıllar Osmanlı’nın ayakta kalma nedeni oldu.
***
Bu süreçte tabii ki İzmiroğlu Cüneyt Bey gibi bu akışa uymak, Osmanlının buyruğu altına girmek istemeyenler de çıktı.
Cüneyt Bey’in farkı, aynı dönemde eşitlikçi ve ortaklaşacı dostlarının kısa sürede ezilmesine karşın başını dik tutabilmesi, isyanını uzun süre sürdürebilmesiydi.
Cesurluğu, ataklığı, örgütçülüğü; aile birlikteliğini ve toplumsal dayanışmayı sağlayabilmesi, ileri atılma ve geri çekilme gibi politik manevraları ustalıkla yapılabilmesi çok dikkat çekici bireysel özellikleriydi.
Osmanlıyı “tavşan”, kendini “kurt”a benzetecek kadar dik sözlü ve özgüvenliydi.
Hatta bu deyişte halk türküleri vardı.
Uzun soluklu bir başkaldırıydı, boyun eğmemekti bu tutum!
Özlemi, İzmir ve çevresindeki topraklarda bağımsız ve özgür yaşamaktı.
Osmanlı Devleti ve onun tarihçileri Cüneyt Bey’i hiç sevmedi.
Çünkü o eylemleriyle hep Osmanlı buyurganlığına karşı gelmişti.
Yazılanlarla, çizilenlerle, çarpıttıkları gerçeklerle onu küçümsediler, önemsemediler. Unutmak, unutturmak istediler!
Ama “O” Batı Anadolu topraklarında onurla, her koşulda mücadele ederek yaşadı ve bu dünyadan ayrıldı.
İzmiroğlu adıyla İzmir’in büyük güçlere karşı kafa tuttuğunu, tutabileceğini göstererek!
Özgürlük ve bağımsızlık: Ne güzel kavramlar.
Selam olsun İzmiroğlu Cüneyt Bey’e!
(Kaynaklar: Mikhail Doukas: Bizan Tarihi: ÇevV.Mirmiroğlu /// Mikhail Doukas: Tarih, Anadolu ve Rumeli Çev: Bilge Umar /// Halil İnalcık: Cüneyt Bey /// Levent Kayapınar ve Feridun Emercan: İslam Ansiklopedisi /// Murat Adak: İzmiroğlu Cüneyt Beyin hayatı, kişiliği ve mücadeleleri /// Mustafa Üzel: İzmiroğlu Cüney Bey /// Ramazan Altınay: Beylikler döneminde trajik bir evlilik)
Sefa Taşkın
03.01.2025
Karşıyaka/İzmir
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan'dan yeni asgari ücret çıkışı
- Bakanlık marka marka ifşa etti: Çikolata, peynir, köfte!
- Ferdi Tayfur'un Marmaris'teki evi görüntülendi
- Bağımsız Milletvekili Salih Uzun'dan açıklama
- 'Abdullah Öcalan evlenmek istiyor'
- MHP'den istifa etti: 'Susturamayacaklar'
- Erdoğan'dan 'Gassal' yorumu
- Şüpheli araçtan 'kadın cesedi' çıktı
- İstanbul'da toplu ulaşım zam teklifine ret
- Roketsan’ın yazılım mühendisi evinde ölü bulundu