Yeni hayat

“Gitmeseydim nasıl bir hayatım olurdu?”. Bu soru hep aklımdadır. Doğduğu, büyüdüğü topraklara sığmadığını hisseden huzursuz ruhlar vardır. Onlar için “yabancı” olmak bir varoluş biçimidir.

Yayınlanma: 27.03.2022 - 12:03
Yeni hayat
Abone Ol google-news

“Ne güzel hayatın var.” dedi geçenlerde bir dostum. Üç ayrı kıtada, beş ayrı ülkede kısa aralıklarla dönmüş, her seferinde sıfırdan başlatılmış bir hayat. Göçebe hayatı. Gazeteci olunca, politikaya, işe, habere göre toparlanıp yeni bir kente, ülkeye, hayata girdiğimiz, bir süre sonra yeniden başladığımız bir döngü. 

İnsan kendi hayatının dışarıdan nasıl göründüğünü bilemez, yalnızca tahmin eder. Kısa dönemli turistik geziler dışında yurtta kalmayı seçmiş ya da koşulların getirdiklerini yapmış biri olarak dostumun hayatının kötü olduğunu hiç düşünmedim. Aksine hep kafamdadır. Ya gitmeseydim nasıl bir hayatım olurdu? 

Şimdi yedinci uluslararası taşınmanın eşiğinde, ev, okul, iş, çevre, hayat kurmanın arifesinde aynı sorular takılıyor kafama. Yirmi yıldan fazla bir süre, iki çocuk, yüzlerce haber, makale ve romanlardan sonra göçebe hayatıma nasıl bakıyorum?

Sıkıntı, bıkkınlık, memnuniyetsizlik mi insanları başka ülkelere göç etmeye zorlar, yoksa çaresizlik mi? Yerinde duramayan ve bir türlü tatmin olamayan, daha fazlasını, daha iyisini, daha güzelini arama içgüdüsü mü bizi yollara düşürür?

Savaş, kıtlık, yoksulluk, korku, yalnızlık olumsuz nedenleridir göçmenlerin. Bir de doğduğu ya da yaşadığı topraklara sığmadığını hisseden huzursuz ruhlar vardır. Onlar kendi ülkelerinde kalsalarda yabancıdırlar. Yabancı olmak bir varoluş biçimidir…Toplumu, hayatı kenardan izlemek... 

Kutular, valizler, çantalar şu sıralar günlerime hakimiyet kurarken, hangi eşyaların yanımda geleceğini, neyi özleyip neyden kaçacağımı tasarlarken, biriktirdiğimiz şeylerin aslında bizi yönettiğini fark ediyorum. 

Kitaplar, giysiler, mobilyalar, süs eşyaları, makyaj malzemeleri, kırtasiye, mutfak aletleri, çamaşır sepetleri, tablolar, elektronik cihazlar…Hepsi benim onlarla ilgilenmemi bekliyor. Her birisi denizaşırı bir ülkede sınırdaki gümrük görevlisinin kuyruğunda dikilen mülteciler gibi tedirgin. 

Her bir eşyaya nostalji, umut, anı, işlevsellik ve paha üstünden bakıp damgayı basacağım. Onları geride bırakmak, bazen özlemek, bazen pişman olmak yeni hayatın cilveleri. Yeni her zaman iyi olmayabilir çünkü. İçimizde açtığı yerin ağırlığı nedir onu tartmak lazım. 

Evin odalarını gezerek, eşyaların hayatıma kurduğu geniş alanı seziyorum. Sadece tek bir bavulla gidecek olsam ne koyardım o bavula? Tepeme bombalar yağıyor olsaydı, evim yıkılmış olsaydı, geleceğim yerle bir edilseydi, doldurmam gereken o bavula ne girerdi?

Hiçbir şey. Hiçbir eşya benimle gelmeyi hak etmiyor. Hiçbir şey vazgeçilmez değil çünkü. Sevdiklerim ve dostlarım dışında. 

Yeni hayat da yeni değil. Eskinin eşyaları ve duygularını taşıdıkça, kurduğun yaşantının bir versiyonu sadece. Biraz daha ağır, bavul biraz daha şişkin, dostluklar biraz daha demli. 

Başkalarının güzel bulduğumuz hayatları gerçekten güzel mi? Onların hayatlarının merkezinde taşıması zor hangi bavullar dizili? İçlerinde acı, pişmanlık, utanç ve kötülük kotasından neler girmiş?

Bazen gitmek kalmaktan daha kolay gelir. Başlangıçların yeni, bıraktıklarının uslu uslu geride kalacağını sanırsın. Göçtüğün sürece göçmen kalacağını unutursun. Bunun bir hayat biçimi olduğunu da. Hayatın senin sınırında gümrük kuyruğuna girmişken endişeyle verirsin izin kağıdını. 

Oysa hayat her yerde aynıdır. Kafa ve yüreğin geride kalmadıkça yeni hayat yaratılamaz. Bavulu boşaltmak, sadece gerçekten istediklerini yerleştirmek gerekir. Ancak o zaman taze bir başlangıç kapını çalar.


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler