Wachowski'yle Rembrandt'ı düşünmek

İzleyicilerini adeta ikiye bölen Matrix’in yönetmeni ilham kaynağı olarak Rembrant’In Aziz Pavlus olarak Oto-portresi’ni gösterdi. Bu eseri daha yakından tanıyarak Lana Wachowski’nin filme kattığı ruh halini yeniden değerlendirmek mümkün.

Wachowski'yle Rembrandt'ı düşünmek
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.01.2022 - 10:48

1999 yılında, Wachowski Kardeşlerin yönetmeliğinde izleyici ile buluşan Matrix filmi felsefe, bilimkurgu öğeleri üstüne inşa ettikleri hikayeleri ve sinematik başarısıyla izleyicileri derinden etkilemiş ve ardında iki devam filmi ile karşımıza çıkmıştı. Geçtiğimiz günlerde ise uzun bir aradan sonra, Lana Wachowski bu kez tek başına yönetmen koltuğunda yer alarak Matrix Resurrections’da bizlere yeni bir hikaye sundu.

Filmin "premier"inde kendisine Resurrections'ın daha esprili bir tonda olup olmadığı olduğu sorulduğunda, Wachowski çıkış noktası olarak; anne babasını, arkadaşlarını kaybettiği, bitmek bilmeyen yas sürecinin; onu hem aşina olduğu hem de kendi hayal gücüyle donattığı Matrix dünyasına tekrardan girmeye teşvik ettiğini belirtiyor. Çünkü, dile getirdiği gibi kişisel olarak kendini kötü hissettiği, ne yapacağını bilmemesi sonucunda ortaya çıkıyor bu film. Yönetmen, bu süreçte kendini Rembrandt’ın son dönemlerinde yaptığı Aziz Pavlus Olarak Otoportresi ile özdeşleştiğini belirtiyor. Bu da bizi asıl konumuza getiriyor...



Rembrandt’in, Aziz Pavlus Olarak Otoportresi, bugünden 361 yıl önce 1661 yılında, sanatçının hayatında her şeyin ters gittiği ama tam olarak ne yapacağını bilmediği bir dönemde bir köşeye çekilip en yakından bildiği konuyu incelemeye karar vererek ortaya çıkmıştır; kendi yüzü…

Otoportreler, sanatçının kendi kendisiyle baş başa kalarak ve kendi gerçekliğini yansıtmak için aynayı kullanarak yaptığı resimlerdir. Bu yüzden otoportre, tarihsel süreçte sadece görünenin yansıtılmasından öte sanatçının kendi varlığını sorguladığı bir resim türü olmuştur.

Sanat tarihinde kendi gerçekliğini, otoportreleri üzerinden aktaran ilk sanatçı Rembrandt van Rijin olabilir. Rembrandt, Gece Nöbeti (1642), Dr. Nicolaes Tulp’un Anatomi Dersi (1663) gibi Barok Dönemin başarılı eserlerini verdiği coşkulu gençlik yıllarından, sıkıntılarla baş ettiği, yalnızlıkla boğuştuğu yaşlılık yıllarına kadar otoportreleri aracılığıyla kendi iç dünyasını yansıtmıştır. Bu yüzden, gençlik yıllarından beri resmettiği 90’dan fazla otoportresi, sanatçının benliğinin, ruh halinin kayıtları gibidir.

Bu portre de, resmin genelinde hakim olan gölge, uzun ve yorucu bir hayatın özeti niteliğindedir. Sanatçı, bu portreyi yaptığı sırada eşini ve çocuklarını kaybetmiş, yaşadığı ülke olan Hollanda’da itibarını yitirmeye başlamış ve ekonomik sıkıntılarla yüzleşmekteydi. Rembrandt, bu karamsar ruh halini Barok resminin belirleyicisi olan keskin ışık-gölge etkisi ile yansıtmıştır….

Sanatçı, yaşadığı buhranlar sonrasında dini konulu resimler yapmaya başlar ve kendini bu otoportrede; Hristiyanlık tarihinde, karşılaştığı pek çok zorluk ve acıya rağmen yazdığı mektuplarla, yaptığı gezilerle Hıristiyanlığın dünyaya yayılmasında etkin rol oynayan asker Aziz Pavlus gibi resmeder. Rembrandt’ın, Aziz Pavlus’un sembolü olan şehitlik kılıcı, pelerin ve el yazmalarını izleyiciye doğru gösterdiği eser, sanatçının İncil’den bir karaktere büründüğü tek portresidir. Rembrandt, bu otoportresinde, Aziz Pavlus’un öğretilerinden, ruhaniliğinden yola çıkarak kendi kusurluluğu ile Tanrı’nın merhametine sığınma ve bağışlanmayı betimlemektedir.

Ancak, Aziz Pavlus’la özdeşleşerek, kendini “karanlıktan kurtulmuş bir günahkâr” olarak betimleyen Rembrandt’ın yüz ifadesine baktığımızda; Romalı bir asker ve kahraman olan Aziz Pavlus’dan umduğumuz gibi sert ve kendinden emin değildir; Kendini alçak gönüllü, sıradan biri olarak yansıtmaya çalışmıştır. Hatta, suratında tam olarak ne yaptığına dair emin olmayan şaşkın bir ifade vardır, sanki, ruhani bir kahramanın karakterine bürünmek istese de yaşadığı sıkıntılar içinde şaşkınlığını, korkusunu gizleyemiyor gibidir…

Matrix’in son filminin çıkış noktası, yönetmenin ilham aldığı detayları öğrenince, 20 senelik bekleyiş ardından seyircilerin üzerinde yarattığı şaşkınlık daha anlaşılır hale geliyor. Bambaşka yüzyıllardan iki yaratıcı ruh, ikisi de hayat karşısında donup kaldığı, ümitlerinin kesildiği anda, güç bulmak ve yaşamaya devam edebilmek için işlerine ve en tanıdık konularına tekrardan yöneliyorlar. Bunu yaparken de hayatlarında bir miktar yönlerinin şaşmış olduğunu yansıtmaktan çekinmiyorlar…


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler