Su altı belgeselinden biraz fazlası: Avatar Suyun Yolu

İlk Avatar’dan 13 yıl sonra karşımıza çıkan James Cameron’un devam filminin tek iyi tarafı ekoloji yanlısı tutumu...

Su altı belgeselinden biraz fazlası: Avatar Suyun Yolu
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.12.2022 - 13:00

Büyüleyici kareler, olağanüstü bir görsel tasarım, görkemli efektler ve seyircisini aksiyonun ortasına bırakan 3B bir şölen... Üstelik emperyalizm, kolonyalizm ve ekolojik yıkım yergilerinin yanı sıra aile-arkadaşlık bağlarını kutsayan bir izlek de cabası...

Tüm bunlar, sinema seyircisi için dev ekranların evlerdeki mutlak hâkimiyetinden ve hemen her filmi “gözlüklerle” izlemeye alışmadan önce baş döndürücü olabilirdi; nitekim Avatar’la (2009) öyle de oldu.

Gelgelelim 2022 yılında, artık perdeye düşen pür görüntüye hayranlık duyabilmek için çok daha fazlasına gereksinimimiz olduğu belli. Ancak görünen o ki yönetmen James Cameron’ın “o sularda” yüzmeye pek niyeti yok...

Tüm zamanların en fazla hasılat elde eden filmlerinden olan Avatar’ın iştah kabartan başarısı, Alien ve Terminatör gibi serilerle devam hikâyeleri konusunda hatırı sayılır bir ün kazanmış James Cameron...

Yeniden çevrimler, yıllar sonra gelen devam filmleri ve yan hikâyeler mezarlığına dönmeye yüz tutan ana akım sinema için bu ikilinin birlikteliğinin yarım kalması elbette söz konusu olamazdı; nitekim 13 yıllık aranın ardından çekimleri tamamlanan bir dizi devam filminin ikinci halkası Avatar: Suyun Yolu, devasa bir bütçe ve göz alıcı efektlerle geri döndü. Ancak bir farkla... Bu kez karşımızda ne 2009’daki seyirci var, ne de görsel dilin, anlatının -tamamen- önüne geçebileceğine inanan bir sinema anlayışı...

Çünkü Avatar: Suyun Yolu, selefinin izinden gitme arzusunu bir parça aşırıya kaçırıyor ve zamanın öncüsü bir filmin, adeta çağın gerisinde kalan bir halkasına dönüşüyor. Animasyon-video oyunu estetiğiyle bezeli bir eko-gerilim tasavvur ederken, basmakalıp fikirlerine haddinden fazla güveniyor; bütününde bir buçuk saati aşmaması gereken bir öyküyü üç saatin üzerinde bir sualtı fantezisine çeviriyor.

Öykünün omurgasını oluşturan Pandora’da, ana karakterimiz Jake Sully’nin bıraktığı yerden sözde “yeni ambalajını” açan film, Jake’in avatarına kalıcı olarak geçişinin ardından Na’vilerin bir parçası olması ve Neytiri’yle kurdukları yaşamla, öyküsünü genişletmeye çabalıyor.

Bu giriş, üç saatlik bir senaryoyu neredeyse tümüyle “aile olma” temelinde şekillendiren ve bunu alabildiğine demode, tek boyutlu karakterler ile kurgulayan filmin biricik kusuru gibi görünse de durum öyle değil: Jake ve ailesinin zorunlu göçlerinin ardından öyküye eklemlenen yeni kabileyle, ilk Avatar’dan aşina olduğumuz başka temalar da görünürlük kazansa da temelde senaryonun işleyişindeki aksaklıkların üzeri örtülmüyor.

DEMODE BİR ÖYKÜ

Aile ve kabile içi çatışmalar, arkadaşlık-kardeşlik ilişkileri, ebeveyn olmak gibi sinemanın ve öykü anlatıcılığının en kadim izleklerinin yanına, yayılmacılık ve sömürgecilik karşıtlığı, doğa dostluğu gibi şık motifler eklenen Avatar: Suyun Yolu’nun ekoloji yanlısı tutumu, filmin tek olumlu tarafını oluşturuyor. Hatta öykünün aksiyon damarını besleyen unsur yine bu ekoloji anlayışından ileri geliyor. Çünkü senaryoya eklenen yeni karakterlerin filmin duygusuna bir gençlik dizisinden daha fazlasını katabildiğini söylemek bir hayli zor.

Jake ve Neytiri’nin ebeveyn olma ve ailelerini, çocuklarını koruma içgüdüleri başlangıçta inandırıcı fakat kontrast oluşturması planlanan kötü/kötülerin bile beklenen dengeyi kurabildiğini ve çatışma duygusunu yükseltebildiğini düşünmüyorum. Görsel dili böylesine güçlü bir yolculuğa, özdeşliği perçinleyecek karakterler de eşlik edebilseydi, belki bu pahalı eserin Pandora okyanuslarının derinliklerinde kaybolması önlenebilirdi.

Özetle Avatar: Suyun Yolu, bunca yılın ardından sinema seyircisinin izleme alışkanlıklarının değişmemiş olabileceği yanılgısına kapılmış, evlerimizde hemen her gün kafa boşaltmak için izlediğimiz, yüksek görüntü kalitesiyle süslenmiş hantal bir sualtı belgeselini andırıyor. James Cameron’ın, sinema tarihine geçen ilk Avatar’ının yakaladığı haklı başarısının yeni meyvesini izlemek kesinlikle daha eğlenceli olabilirdi, eğer on yıl önce çekilmiş olsaydı.

Puanım: 6/10


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler