Sosyal medyada tatmin azalıyor kaygı artıyor
Geçmişte insanlar zamanlarını kitap okuyarak, doğada yürüyüş yaparak veya düşünerek geçirirlerdi. Şimdi ise bu zamanı çeşitli ekranların başında geçiriyoruz. Telefonlar elimizde, sürekli bir bildirimle yaşantımızın yön değiştirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Ancak bu “sosyal” dünyada, “içsel” dünyamızı kaybetmek üzere olabiliriz. Kaybettiklerimiz artık kazandıklarımızdan daha fazla olmaya başladı.
Bir beğeni aldığımızda beynimiz dopamin salgılar. Bu ödül sistemi tıpkı tatlı yediğinizde olduğu gibi bizi mutlu ediyor. Ancak sosyal medyada aldığımız bu küçük ödüller zamanla beynimizin doğal ödül mekanizmasını bozuyor. Artık bir ormanda yürüyüş yapmak, bir dostla sohbet etmek bizi eskisi kadar tatmin etmiyor. Doğal olarak yaşamdan aldığımız tatmin azalıyor, kaygı artıyor.
Sosyal medyada binlerce takipçiniz olabilir. Ancak bu takipçiler, gerçek yaşamdaki yalnızlık hissini telafi edemez. Beynimiz hâlâ sıcak bir sohbeti, samimi bir kahkahayı arzular. Sürekli gelen bildirimler ve tükettiğimiz içerikler, zihnimizi bir bilgi çöplüğüne dönüştürebilir. Telefonumuza şöyle bir bakarken bir bakmışız bir saat içinde bir daha hiç hatırlamayacağımız yüzlerce video izlemişiz. Tükettiğimiz dopamin yüzünden, yerimizden kalkacak halimiz kalmamış. Günler geçtikte, üretkenliğimiz yerlerde sürünüyor.
En iyi yerlerde tatilde olanlar, en güzel yemekleri yiyenler, en parlak yaşamlara sahip olanlar, en zinde bedenler... Sosyal medyada herkes mükemmel görünüyor. Peki bu görüntüler gerçeği ne kadar yansıtıyor? Çoğu insan yalnızca “Instagram filtresi” uygulanmış en iyi anlarını paylaşıyor. Ancak bu gösteriş dünyası ne yazık ki sürekli bir şeyleri kaçırıyormuş veya eksik kalıyormuş gibi hissetmenize neden oluyor. İşte tam da burada FOMO, yani bir şeyleri kaçırdığımızın anlamsız korkusu devreye giriyor.
RUH VE BEDENE ETKİLERİ
Sosyal medya hepimizde farkında olmadan büyük bir “sessizlik açlığı” yaratıyor. Ekranlar karşısında geçirdiğimiz her an içsel huzurumuzdan bir parça alıp götürüyor. Meditasyon yapmak, dua etmek veya sessizlik içinde düşünmek yerine sosyal medyadan “rahatlatıcı sesler” dinliyoruz. Sahte kuş sesleriyle rahatlamaya, sahte yağmur sesleriyle uyumaya çalışıyoruz. Oysa ruhumuz, gerçekten sessizliğe ve dinginliğe gereksinim duyuyor. O yüzden öncelikle beynimizi dinlendirmeyi öğrenmeliyiz.
Sadece ruhumuz değil bedenimiz de bu bağımlılıktan etkileniyor. Sürekli ekrana bakmak, “mavi ışık” nedeniyle uyku düzenimizi bozuyor ve beynimiz uyarıldıkça kaygı seviyemiz artıyor. Ekranlar yüzünden melatonin salgılanması azalıyor ve bu da kronik yorgunluğa yol açıyor. Ayrıca boyun ağrıları, göz yorgunluğu ve hareketsizlikten kaynaklanan sağlık sorunları da cabası. Eğer boynunuz veya sırtınız ağrıyorsa bu sefer suçu koltuk takımına veya yatağa değil telefon ekranınıza atabilirsiniz.
DÜŞ GÜCÜNÜN ÖLÜMÜ
Boş zamanlarımızda düş kurmak ve onları gerçekleştirmek yerine hiç durmadan içerik tüketiyoruz. Bazen hayallerimizi “reel”lar çalıyor gibi hissediyorum. Sosyal medya yaşantımızın bir parçası, bunu inkâr edemeyiz ama onun esiri olmamak bizim elimizde. Unutmayın, gerçek yaşamlar ekranın dışında! Bu platformlarda iş yapan bir insan olarak bunları yazmam ironik olsa da kendi sağlığıma iyi gelenleri size aktarmaya niyet ederek bu yola çıktım. O yüzden sizi mümkün olduğu kadar sosyal medya detoksu yapmaya çağırıyorum. Biraz ara verin, bir kitabın sayfalarını çevirin, bir dostunuzla yüz yüze kahve için veya sessizce oturup odaklanın ve düşünün. Belki de ruhunuz size teşekkür eder!
#sosyalmedyalar
En Çok Okunan Haberler
- İstanbul’da yaşam kalitesinin yüksek olduğu 10 semt
- CHP’lilere ‘kızan’ başkandan tartışmalı karar!
- ‘Süper yetki’ geri geliyor
- Özel'den Erdoğan'a 'Kılıçdaroğlu' yanıtı
- AYM'deki davada kontenjana ilişkin madde iptal edildi
- Sorular sızdı, sınavlar iptal edildi!
- Karadeniz'de şiddetli deprem
- Eşini ve 8 yaşındaki kızını katletti, intihara kalkıştı
- İş insanı seyyar satıcıya çarpıp mesire alanına uçtu!
- Süleymancılar okul önünde stant açtı