Senin bildiğini o da biliyor
İş hayatından, ekonomiye, askeri stratejilerden kişisel seçimlerinize kadar hayatın her alanında olan, ama belki de hiç duymadığınız bir kavramla tanışın; Oyun teorisi. Rusya-Ukrayna krizinde yeniden dünyanın karşısına çıkan bu kavramın önemini anlatmak için bugüne kadar Oyun Teorisi üzerine çalışan tam 14 matematikçinin Nobel Ödülü kazandığını söylemek yeterli.
Arjantin’in yerel futbol liglerinde bir maç, hakem son saniyede penaltı çaldığında kızgın bir oyuncu tarafından saldırıya uğrayınca ertelenmiştir. Futbol Federasyonu, maçın kalan son 20 saniyesinin bir sonraki hafta tamamlanmasına karar verir. Bu gelişme, herkese penaltıya hazırlanmak için bir hafta süre verir. Penaltı atışından birkaç akşam önce, yemekte “kedi” lakaplı Kaleci Diaz, rakip takımın penaltıcısıyla ilgili düşüncelere dalmıştır.
“Constantin, sağ tarafa vurur.”
“Her zaman” diye cevap verir kulüp başkanı.
“Ama, bunu bildiğimi, biliyor.”
“O zaman, mahvolduk.”
“Ama ben de, onun bunu bildiğini, biliyorum.”
“O zaman sola atla ve penaltıyı kurtar” diye sohbete katıldı, yan masadan birisi.
“Hayır, onun bunu bildiğini, bildiğimi, o da biliyor” dedi ve yatağa gitmek için ayağa kalktı…
Osvaldo Soriano’nun “En Uzun Penaltı” isimli kısa hikayesinde geçen bu diyalog siyasetten, ekonomiye, savaş stratejilerinden, kişisel kariyer hedeflerine kadar hayatın her alanında etkisi olan Oyun Teorisi’nin karma stratejisinin kısa bir özetinden başka bir şey değil.
Geçtiğimiz günlerde Rusya-Ukrayna krizinin derinleşmesiyle tüm dünyayı “savaş çıkar mı, çıkmaz mı” sorusunun içinde bırakan siyasi gelişmeler, hem Rusya hem de ABD tarafından yapılan açıklamalar, konuşmaların yükselip, alçalan üslubu da aslında Oyun Teorisi’nin alanına giren konular. Bu kavram bize, oyunları hatırlatsa da, etkileşim halindeki çok sayıda insanın karar alma süreçlerinin birbirlerinden etkilenmesine verilen isim. Bunu en yalın haliyle bir satranç tahtasında asıl işleri karar vermek olan iki oyuncuyu izlerken fark edebilirsiniz. Peki ya oyuncuların sayısı çoğalırsa!
John von Neumann üstün bir matematikçi olmasının yanında sıkı bir poker oyuncusuydu. Çoklu oyunculu oyunlarda en iyi seçimi garanti edecek bir formül arıyordu. 1928’de “Strateji oyunlarında oyun teorisi üzerine” isimli makalesini yayımladığında ise amacı, pokerde tüm elleri kapatacak bir formül üretmekten daha fazlasıydı. 1950’lerde mesele ABD Devleti çevresindeki istihbarat ve düşünce kuruluşlarının ilgi alanına girmişti. Merrill Flood ve Melvin Dresher, RAND isimli düşünce kuruluşu araştırmaları kapsamında “mahkumun ikilemi” adlı deney üzerine çalışıyordu. Deney kısaca şöyleydi;
MAHKUMUN İKİLEMİ
Birlikte suç işleyen iki tutuklunun suçlu olduğu kanıtlanmıştır. Aralarında suç ortaklığı dışında hiç bir güven ilişkisi olmayan bu iki kişiye ayrı ayrı teklif yapılır. İçlerinden birisi suçunu itiraf eder, diğeri etmezse, itiraf eden iş birliği yaptığı için mahkumiyetten kurtulacak, diğeri ise 20 yıl hapis yatacaktır. Eğer her ikisi de itiraf ederse 10’ar yıl, sessiz kalırlarsa 5’er yıl hapis cezası alacaklardır. Bu durumda her iki taraf için de en az riskli seçim itiraf etmektir. Böylece en fazla 10 yıl hapis yatacakları gibi diğer tarafın itiraf etmemesi durumunda beraat etme şansları vardır.
Deney rekabetçi bir oyunda baskın stratejiyi işaret ediyordu. Ancak tarafların ortak bir hedef için bir araya geldiğinde kendi çıkarlarını maksimize etmek istediği oyunlar da vardı. Gerçek hayatta, oyunlardan farklı olarak değişik oyuncular sonradan oyuna dahil olup, oyuncular arasındaki denklemi bozabilirdi.
1994’te Nobel Ödülü kazanan ve 2001’de Russell Crowe tarafından canlandırıldığı, en iyi film başta olmak üzere dört dalda Oskar ödüllü “Akıl Oyunları” filmiyle, hikayesi tüm dünyada bilinir hale gelen Matematikçi John Nash, Soğuk Savaş’ın, nükleer silahlanma yarışının dünyayı tehdit ettiği yıllarda, zamanın ruhunu yakalayacak bir önerme ile Oyun Teorisi’ni geliştiriyordu.
“Nash Dengesi” olarak adlandırılan bu önerme, teorisyenler tarafından birkaç karar vericinin olduğu bir oyunda kişiler arasındaki stratejik etkileşimi analiz etmek için kullanılmaya başlandı. Önerme karar vericilerin, seçimlerinin kendi tercihleri kadar diğerlerinin kararlarına da bağlı olduğu prensibine dayanıyordu. Bu durum sosyal bilimler alanını Oyun Teorisi’nin felsefi ve psikolojik yönü hakkında düşünmeye itecek ve insanların bireysel ve kitlesel tercih mekanizmaları hakkında yeni sorular ortaya koyacaktı. Acaba özgür irade gerçekten var mıydı, varsa kolaylıkla manipule edilebilir miydi? İstihbarat ve düşünce kuruluşlarının peşinde olduğu soru buydu.
Günümüze gelirsek, Rusya Ukrayna’ya saldıracak mı, NATO Ukrayna’ya asker yollayacak mı gibi soruların ardında, çıkar-zarar denklemi içinde hayatın asimetrik şartlarını da hesaba katarak onlarca sayfadan oluşan formüllerle yanıtlara ulaşmaya çalışan matematikçiler olması olası. Siyasetçilerin açıklamalarını da bu denklemin bir parçası olarak okumak gerekiyor.
KUVVET, ZAMAN, MEKAN
Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Barış Doster
- Oyun teorisi ülkeler ve uluslararası ilişkilerde nasıl kullanılıyor?
Oyun teorisi, ticari hayatın, ekonomik rekabetin yanında, iç siyasette ve dış politikada yaygın olarak kullanılıyor. Bir adım atıldığında, sonuçlarına ilişkin olasılıkları baştan sıralaması yanında, rekabeti, dengeyi, uyumu modelliyor. Rekabet veya savaş halindeki tarafların kararlarının, birbirleri üzerindeki etkisini hesaba katıyor. Alınan bir kararın fayda-maliyet analizi yanında, karşı tarafın alacağı karar üzerindeki etkisini gözetiyor. Bunun sonucunda en uygun kararın verilmesini hedefliyor. Oyun teorisinde, strateji, çatışma analizi, olasılık hesapları mutlaka, öncelikli olarak düşünülüyor.
- Alexander Wendt, 1992 yılında yazdığı "Anarchy Is What States Make of It: The Social Construction of Power Politics" isimli makalesinde uluslararası ilişkilerin, devletler tarafından uluslararası kurumları pasifize edecek şekilde “anarşik” hale getirildiğinden bahsetmişti. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
Dünyada devletler güçlerini ve çıkarlarını azami kılmak için mücadele ederler. Rekabet çok keskindir. Bu bağlamda uluslararası ortam, kaosun, kargaşanın çok olduğu bir ortam. Dünya siyasetinde kural koymak, belli bir sistem içinde işleyişi sağlamak, savaşları ve çatışmaları önlemek, istikrarı tesis etmek için kurulmuş yapılar varsa da -ki Birleşmiş Milletler bu kurumların başında gelir- başarılı olduğunu söylemek zor. Ben, uluslararası ilişkilerde gerçekçi ekolü benimseyen bir sosyal bilim öğrencisi olarak, güçlü olanın kuralı koyduğu, dahası o an geçerli olan kuralları tanımama hakkını da kendinde gördüğü bu kaos ortamında, ülkelerin öncelikle iç cephelerini güçlendirmesi sonra da ittifak ilişkilerini pekiştirmesi gerektiğini düşünürüm.
- Rusya ve Ukrayna arasındaki krizde ilgili taraflardan her an değişen tonda üslupta ve içerikte açıklamalar görüyoruz. Bunlar elbette rastgele açıklamalar değil ve belli bir strateji dahilinde ve dengeleri gözeterek yapılıyor. Her iki taraf nasıl bir diploması stratejisi izliyor?
Rusya; bu sorunu Ukrayna'nın iç meselesi olarak görüyor. ABD'nin bir sıcak çatışmayı göze alamayacağını görüyor. Çünkü birincisi, ABD'nin böyle bir gücü yok. İkincisi, Ukrayna NATO üyesi olmadığından NATO Antlaşması çerçevesinde hareket etmek olanaksız. Üçüncüsü, ABD; bu konuda Almanya ve Fransa'yı bile ikna edebilmiş değil. Dördüncüsü, Rusya'nın Ukrayna ve Gürcistan'ın NATO üyeliğine ilişkin itirazları, haklı itirazlar. ABD ise Rusya'yı şeytanlaştırmak için çabalıyor. Sıklıkla Rusya'nın Ukrayna'ya saldıracağı yönünde haberler yapıyor ABD medyası. Bu yolla ABD şunu hesaplıyor. Bu hesabı, oyun teorisi açısından da uygun. Eğer Rusya saldırırsa ABD dünyaya, öngörülerinde haklı çıktığını ilan edecek, NATO'daki müttefiklerinin sadakatini daha çok isteyecek. Yok eğer Rusya saldırmazsa ABD bu kez dünyaya, Rusların saldırısını ABD'nin dış politikasının önlediğini söyleyecek. Fakat ben Rusya'nın izlediği stratejinin daha gerçekçi olduğunu ve nesnel koşulların ABD'nin aleyhine işlediğini düşünüyorum. Bu tezimi de şuna dayandırıyorum. Stratejinin üç temel unsuru vardır; kuvvet, zaman, mekan. Ukrayna sorununda bu üç unsur da Rusya'nın lehine. Rusya'nın sınırının dibinde, tarihsel, siyasal, kültürel, ekonomik açıdan bu denli nüfuz sahibi olduğu Ukrayna da geri adım atması, düşünülemez.
En Çok Okunan Haberler
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Mahruki yine yandı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- 2 kişiyi öldüren Servet Bozkurt yakalandı!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı