Sanatta ve bilimde laiklik
Geçen haftalarda safsata konusunu inceledik. Sanatta ve bilimde laik düşünceden uzaklaşmak da bir tür safsatadır. Laiklik denildiğinde genelde din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiğini düşünürüz. Oysa yönetimde laik olmaktan önce sanatta ve bilimde de laik olmak gereklidir. Avrupa sanatta ve bilimde laik olmayı başardıktan sonra Rönesans ve Reform dönemine girmiştir.
Ülkemizde yakın zamanlara kadar sanatta ve bilimde laiklik vardı ancak son günlerde bu konuda iki ayrı olay çerçevesinde soru işareti ortaya çıktı. Bu olaylardan birincisi Kızıl Goncalar dizisidir, diğeri ise bir tıp profesörünün MS hastalığına ilişkin açıklamasıdır. Önce sanatta ve bilimde dünyanın laik olmayı nasıl başardığına bakalım.
SANATTA LAİKLİK
Ortaçağ döneminde Avrupa’da Vatikan yani kilise laik sanata izin vermiyor, sanatçıların işine karışıyordu. Örneğin bir dönem ressamlar yalnızca İncil’deki konuları resmedebilirlerdi. Bunun yanı sıra Hz. İsa’nın, Meryem Ana’nın ve azizlerin resimlerini yapan ressamların onların başlarının üzerine birer hale yerleştirmeleri şarttı. Bu durumun fiziksel gerçeğe aykırı olması önemli değildi, Vatikan böyle istiyordu. Dinin bakış açısı fiziksel gerçekten üstündü.
Leonardo, “Son Akşam Yemeği”ni çizerken Hz. İsa’nın başının üzerine hale koymadı ancak bir geçiş dönemi üslubu olarak İsa’nın başının arkasına ışıklı bir pencere yerleştirdi.
Sanatçıların özgürlüğü tüm despot rejimlerde, oligarşilerde kısıtlanmış, sansüre uğramıştır. Sanatçılar, Almanya’da Nazilerin, Sovyetlerde ve Mao dönemi Çin’inde komünist partisinin izin vermediği şeyleri sanatlarına konu edinemezlerdi. Sanatta özgürlük ve laiklik ancak gerçek demokrasilerde ortaya çıkmıştır.
BİLİMDE LAİKLİK
Sanatçılara karışan Vatikan, bilim insanlarına da karışırdı. Dört İncil’den birisinde Dünya’nın bir tepsi gibi sabit durduğu, Güneş’in ise onun etrafında döndüğü yazılıydı. Bilim insanları sadece bunu ispatlamak için araştırma yapabilirdi. Güneş’in, Dünya’nın etrafında döndüğünü söylediğinizde Vatikan size karışırdı. Nitekim Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğünü söyleyen Galileo Galilei’ye ölüm cezası verildi. Neyse ki Dünya’nın dönmediği konusunda bir belge imzaladı da ölümlerden döndü, ev hapsi cezasına çarptırıldı. Büyük usta şanslıydı, ondan önce Bruno, kiliseye ait yeryüzü ile gökyüzünün farklı şeyler olduğu görüşünü reddettiği ve Evren’in sonsuzluğunu savunduğu için diri diri yakılmıştı. Bütün bunlar dini görüşün bilim üzerindeki yanlış ve baskıcı tavrına ilişkin tarihteki acı örneklerdir. Vatikan, yıllar sonra Galileo’nun ve Darwin’in torunlarına birer özür belgesi vermiştir. Güneş balçıkla, bilgi karanlıkla sıvanmaz.
“KIZIL GONCALAR”A MÜDAHALE
‘Kızıl Goncalar’ dizisinde anlatılanların doğruluğu, yanlışlığı tartışılabilir. Ancak bunun ötesine gidip dizinin yasaklanması bugüne kadar görmediğimiz, hatta Osmanlı’da da görülmeyen bir sansür uygulamasıdır. Bu sansür sanatta laiklik ihlali anlamına gelir.
MS NEDİR?
Geçtiğimiz günlerde bir tıp profesörü MS hastalığının Tanrısal bir ceza olduğunu söyledi. Bir din adamı bu türden bir iddia ortaya atabilir ancak ilgili kurullardan bilim insanı unvanı almış bir kişinin bu iddiada bulunması bilimsel alanda laikliğin çiğnendiğini gösteriyor.
Bu profesörün iddiası çok vahim sorular ve sorunlar çıkarır karşımıza. MS, veba, kolera, korona eğer Tanrısal bir ceza ise hekimlerin bu hastalıkları tedaviye çalışmaları Tanrısal otoriteye bir başkaldırı sayılır mı, sayılmaz mı? Bu soruya cevap veremezsiniz. Yapılacak şey, tüm hastalıkların sadece biyoloji ve tıp içinde ele alınması gerektiğini savunmaktır, yani bilimde laikliğe yönelmektir.
Bilimde laiklikten uzaklaştığınızda bilimsel açıklamaları ve çabaları bir yana bırakmanız gerekir. Böylece teşhis koyamayan, tedavi edemeyen hekimlere dönüşürsünüz. Diyelim ki yetişkinler işledikleri günahlardan ötürü Tanrısal cezalar alarak bu hastalıklara tutulmuş bulunsunlar. İyi de bedensel ve zihinsel engelli olarak doğan çocuklar anne karnında mı günah işliyorlar? Bilimsel laiklikten uzaklaştığınızda bu soruya da cevap veremezsiniz. Çözüm din işlerini bilimin işlerine karıştırmamaktır.
Eski Yunan’da hastalıkları ve doğal afetleri açıklayan iki farklı bakış tarzı vardı. Birincisine göre her şey Zeus marifetiyle ortaya çıkardı. İkinci görüş ise -adeta utana çekine- doğadaki doğal işleyişin hastalıklara ve afetlere yol açtığını ileri sürerdi. Birinci görüşün sahiplerine göre günahkârları cezalandırmak isteyen Zeus depremlere yol açardı. Bu görüşü savunanlar depremlerde çocukların niçin öldüğü açıklayamazlardı. Anaksimandros ise yeraltındaki kayalar hareket ettiği için deprem oluyor demişti. Filozofun o günlerde ispatlanamayan iddiası bugün ispatlanmıştır. İlginç olan Zeus kuramının buna rağmen hâlâ güncelliğini koruyor olmasıdır.
Sonuçta laiklik sadece devlet yönetimi için gerekli değildir, Ay’a, Mars’a gidebilmek, pandemileri önleyebilmek için de gereklidir.
En Çok Okunan Haberler
- Kaynanasını hiçbir zaman sevemeyen 4 kadın burcu
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Beşiktaş'tan Talisca açıklaması: 'Karar verilmiştir'
- Elektronik kelepçeyi kırıp cinayet işledi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Teğmenlerin avukatlarından açıklama geldi!
- Mahruki yine yandı