Sanat zehirlenmesi
Bir kent insanı hasta edebilir mi? Havası suyu kirliyse, stresi bolsa evet. Peki ya tüm bu olumsuz koşullar o kentte yoksa ve yalnızca görkemli sanat eserleri gelen turistleri hastanelik ediyorsa. İşte o kent Floransa, hastalık ise Stendhal sendromu...
İlkbahar
ile artan turistik gezi planlarının beraberinde pek çok önlemi de getirdiği
ortada. Gidilecek yerdeki iklim değişikliklerini hesaplamak, tropik bir bölge
hedefleniyorsa önerilen aşıları tamamlamak ve olası gıda kaynaklı bağırsak
bozukluklarına karşı gerekli ilaçları bulundurmak bunların en bilindikleri. Öte
yandan bazı bilinirliği az ve hesaplanamayan durumlar vardır ki ancak başa
geldiğinde farkına varılır.
Floransa'da
görevli psikiyatrist Graziella Magherini, çalıştığı dönemde karşılaştığı bazı
vakaların klasik hastalardan farklı olduğuna dikkat etmişti. Yaklaşık 10 yıl
boyunca acil servise başvuran ve kaydını tuttuğu 106 hastanın bazı ilginç
özellikleri vardı. Çoğu, kentin sanat galerileri ve müzelerinde hastalanarak
hastaneye getirilmişti. Geldikleri zaman bulguları arasında baş dönmesi,
çarpıntı, halüsinasyonlar, oryantasyon bozukluğu, kimlik kaybı ve fiziksel
yorgunluk vardı. Magherini öncelikle sorunun kaynağının yorgunluğa, susuzluğa
ve açlığa bağlı olabileceğini düşündü. Ancak ortak noktaları bunlar değildi.
KENTTE
ORTAYA ÇIKAN BELİRTİLER
Bulguların
neden çıktığını değerlendirdiğinde tetikleyici olarak etkilenebilir bir kişilik
yapısı, gezi stresi ve Floransa’da sanat tarihinde önemli figürlerin eserleri
ile karşılaşma ve ölüm düşüncelerin hâkim olduğunu gördü. Hastaları taburcu
olduktan sonra da bir süre takip etti. Tam iyileşmeleri ise ancak kentten,
hatta İtalya’dan ayrılınca gerçekleşiyor, bir daha da belirtiler kendini
göstermiyordu. Magherini tüm bu vakaların üzerinde
çalışırken aklına yine bir zamanlar ülkesinde ve kentinde bolca zaman geçirmiş
olan 19. yüzyılın Fransız yazarı Stendhal geldi. Sanki o da buna benzer bir
şeyler yaşamıştı.
Marie-Henri
Beyle, ünlü imparator Napolyon’un himayesinde yaşarken yazdığı eserlerde
“Stendhal” takma adını kullanıyordu. 1800'de Avusturyalılar ile savaşmak için
Grand Saint-Bernard geçidinden ilerledikten sonra ilk kez İtalya’ya ayak
basmıştı. Savaşın bitimini ilan eden Fontainebleau Antlaşması'ndan sonra ilk
görüşte âşık olduğu bü ülkede yaşamaya karar verdi ve Milano'ya yerleşti.
Sonrasında da Trieste ve Civitavecchia'da Fransız konsolosu olarak görev yaptı.
Bu sırada yazdığı tüm eserler İtalya’da geçiyordu. Janiculum Tepesi'nden tüm
Roma'yı seyrinden başlayarak antik mezarların ve su kemerlerinin kalıntılarına
kadar her şeyi hayranlıkla izliyor ve yazıyordu.
Pek
çok ülke gezmesine karşın İtalya’ya hayranlık duyan Stendhal, 1817’de yine
geldiği ülkede Santa Croce Bazilikası'nı ziyaret etti. Volterrano'nun Sibyls
fresklerini doya doya izledi ve sonra yazdı:
“Floransa'da
olma fikri ve az önce mezarlarını gördüğüm büyük insanlara yakın olmak beni
coşku içinde bıraktı. Yüce güzelliği düşünmeye daldım, onu yakından gördüm,
tabiri caizse ona dokundum. Güzel sanatların ilahi hislerinin tutkulu hislerle
buluştuğu o duygu noktasına ulaşmıştım. Santa Croce'den çıkarken çarpıntım
vardı. Hayat içimden çıktı ve düşme korkusuyla yürüdüm.”
GÜZEL
SANATLAR HASTA EDİYOR
Stendhal’ın
tarif ettiği durum aslında Magherini’nin hastalarında tanık olduğu durumdu. O
yüzden vakalarını toparladı ve buna “Stendhal sendromu” adını vererek
bilimsel bir dergide yayımlattı. Her ne kadar ruhsal bozukluklara ilişkin temel
kitaplarda yer almasa da gün geçtikçe bilinirliği arttı. Floransa'daki Uffizi
Galerisi'ne gelen bir ziyaretçinin Sandro Botticelli'nin “Venüs'ün Doğuşu”na
hayranlıkla bakarken kalp krizi geçirip ölmesi 2018’de sendromun daha dikkatli
ele alınmasına neden oldu.
Günümüzde bu sendromu yalnızca birkaç güne sığdırılan turlardaki koşturmacaya ve uzun bekleme sürelerine bağlayanlar da elbette ki vardır. Ancak isimlendirmesi nispeten yeni yapılmış olsa da yüzyıllardır kutsal bölgelere gidenlerin bazılarında da benzer bulguların yaşandığı zaten bilinen bir durumdur. Floransa gibi görkemli sanat eserleri olan yöre ve mekânların yarattığı heyecan da karşılaşanlarda benzer etkileri yaratabilmektedir.
PARİS
SENDROMU DA VAR
Turistik gezi demişken Paris sendromunu da hatırlamadan geçemeyiz. Paris’i gezerken benzer şikâyetlerle hastaneye kaldırılan Japon turistlerin bilimsel analizinde ise gerekçe çok farklıydı. Paris’i hayallerinde bambaşka yaşayan ve idealize eden turistlerin kenti gerçekte gördüklerinde yaşadıkları düş kırıklığının sonrası psikiyatrik tedavi gereksinimine dek giden bir durumdu bu. Nihayetinde son söz olarak diyebiliriz ki sırf bedeni değil, zihni de yıpratmayacağınız yolculuklar planlamalıyız.
En Çok Okunan Haberler
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- 'Hadi gelin kapatın!'
- Yeni dönem başlıyor: Taksi, otobüs, dolmuş...
- Bir sonraki ve en büyük ekonomik patlama...
- Ulaşım durma noktasına geldi!
- Tarihi geçmiş ürün satan zincir market şubesine mühür
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Çete lideri savunma yaptı, tutukluluğa devam kararı!
- Fenerbahçe Kayseri'de gol oldu yağdı!