Omicron Tanrısı
Virüsün her varyantı yeni canlar alırken, aşısızlar aşılıları ve bilimi aşağılarken, hatta aşı olunmaması için sokaklara akarken saplantılı yeni bir din de doğuyor değil. İsmi her yeni kışta değişecek adeta bir varyant tanrısı da oluşmuyor.
Orta Çağ’da yaşasaydık eğer, Covid salgınını Tanrı’nın insanlığı lanetlediği bir felaket olarak görür, büyük olasılıkla dine, tövbeye, duaya sarılırdık.
Yakınların, akrabaların, komşuların, kentin ileri gelenlerinin, zengin, yoksul,
genç, yaşlı ayırmadan gruplar halinde hayatlarını kaybetmesi hepimizi hurafeye,
sahte ilaçlara, yalan tedavilere, şarlatanların istismarlarına, din
simsarlarının iktidarlarını pek güzel pekiştirmelerine yol açardı.
Öyle ki, dönemin güçlü ve imtiyazlı kişileri kendilerini konforlu alanlarında
pek güzel korurken, onlara hizmet edenlerin hayatlarını hiçe sayarlardı.
Eğitime, bilime düşman, fırsatçı kurnazlar, doktorları, uzmanları, bilim
insanlarını Tanrı’ya rakip olmaya çalışmakla suçlar belki de yakılmalarına
neden olurlardı.
Elbette, eğer Orta Çağ’da yaşasaydık…
Mesela bugün, Covid virüsünün varlığını reddeden gruplar yok. Hiç olmadı.
Salgının bir biyolojik silah olarak Çin ya da ABD tarafından yaratıldığını
savunanlar olmadığı gibi.
ABD’li zengin bir adamın aşı ile milyarca insana çip takacağı iddiasını sosyal
medyadan yüzbinlerce hayranına yayan fenomenler, ünlüler olmadığı gibi.
Aşırı görüşleri yüzünden kendine sosyal ve siyasi sahnede yer bulamayan
fanatikler bu krizi fırsata çevirmek için kolları sıvamadılar.
Aşının insan genetiğini değiştirdiğini, fetüslerden yapıldığını, içinde domuz
geni olduğunu ya da erkekleri kısır yaptığını temelsiz, ispatsız biçimde ileri
sürenler olmadı.
Maske takmayı, aşı olmayı diğer insanların yaşam haklarına saygı değil, kendi
özgürlüklerine ve inançlarına ciddi bir hakaret olarak gören ve başkaları hasta
olsun diye yüzlerine tüküren kesimlerin olmadığı gibi.
Aşısızlar nedeniyle varyant üstüne varyant üreten virüsle küresel düzeyde
süregelen mücadeleyi, büyük devletlerin insanları manipüle etmek ve onları
sinsi planlarına alet etmek şeklinde tanımlayanlar olmadığı gibi.
Geçirdiğimiz iki salgın yılında ‘Türklere bulaşmıyor’ safsatasından, ‘burnunuza
tereyağı sokun’, ‘sirkeyle yıkanın, atları tedavi eden ilaçları için’ düzeyine
evrilen bir inkar mekanizması da yok.
Yeter ki bilim haksız çıksın, yeter ki bizim rahatımız bozulmasın, Tanrı’nın
yazdığı yazgı bozulmasın, bizim sabit fikir ve inançlarımız başkalarının temel
yaşam hakkından daha kıymetli’ inadı da görülmüyor.
Virüsün her varyantı yeni canlar alırken, aşısızlar aşılıları ve bilimi
aşağılarken, hatta aşı olunmaması için sokaklara akarken saplantılı yeni bir
din de doğuyor değil.
Peşimizi, hayatımızın her köşesini, geleceğimizi bırakmayan, ne zaman gücünü
kaybedeceğini bilmediğimiz, ismi her yeni kışta değişecek adeta bir varyant
tanrısı da oluşmuyor.
Zalim mitolojik tanrıların kulları gibi, ona hastalığın kendisinden daha fazla
inanacak müritlerin Omicron Tanrısı tahayyülü de yok.
Halimiz, geleceğimiz, sağlığımız, aşısızların inançlarına ve inatlarına da
bağlı değil.
Dedik ya…Gericilik çağlarında yaşasaydık eğer, bunları konuşuyor olurduk.
Bir sonraki varyant tanrısının nasıl olacağını, bizi nereden vuracağını, hangi
gazabın üstümüze yağacağını düşünüyor olurduk.
Neyse ki bilim, akıl, iletişim çağının sağduyulu, akıllı çocuklarıyız…
En Çok Okunan Haberler
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması
- 'Açız' diye bağırdı, yaka paça dışarı atıldı!
- Bakan Tekin'den, İmamoğlu'na 'kreş' yanıtı