Ney sesini ilk duyduğu an şekillendirmiş Mercan Dede yolunu: 'Adeta bir büyü'
Önyargılardan sıyrılıp anlamayı, kati hüküm yerine hoşgörüyü seçen bir insan Mercan Dede. Ney sesine gönül vermiş, Sufilik geleneğini özümsemiş ve sanatını bu yönde zenginleştirmiş olan dünyaca tanınan Mercan Dede, “ ‘Buldum diyenlerden değil, arıyorum; bildim diyenlerden değil, öğreniyorum diyenlerden’ olmaya çalışan biriyim” diyor.
Kimine göre bir ibadetin, Tanrı’ya hitabetin sazı kabul edilen neyi, elektronik altyapıyla birleştirerek icra eden Mercan Dede, dünyayı kavrayış biçimi, sanatı ve dış görünüşüyle neredeyse tüm dünyanın tanıdığı ve takdir ettiği bir sanatçı.
On binlerce kişiyi bir araya getirip farklı duygu denizinde salınmasını sağlayan, kendi deyimiyle multimedya sanatçısı Mercan Dede ile neye duyduğu aşktan müziğine kadar merak ettiğimiz konular üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
Gizemli
bir enstrüman olan neyi keşfetme süreçleri de esrarını koruyan,
yalın ama bir o kadar da gizlerle saklı oluyor. Peki, sizin neye
âşık olma hikâyeniz nasıl başladı?
Ney
sesiyle tanışmam, çocukluğumun geçtiği Bursa’da, bir dolmuşun
radyosundan duyduğum ney taksimiyle oldu.
Sanıyorum
çok değerli Neyzen Sayın’ın bir taksimiydi.
Ardından
İstanbul’da, bir müzik dükkânının vitrininde gördüm
ilk
defa neyi. Yaklaşık,
o ney boyunda kestiğim ve kalemle göz kararı deliklerini
işaretlediğim gazete kâğıdı ile hırdavatçıya
gittim. Param
ancak yettiği için o
boyutta kestirdiğim
plastik su borusuna bıçakla açtığım deliklerle yaptım ilk
neyimi.
Sonra
Ömer Erdoğdular’ın Kubbealtı
Cemiyeti’nde
perşembe günleri verdiği, kapısı herkese açık, ücretsiz ney
dersleri ve
ardından
Aka Gündüz Kutbay’ın ney üflediği, Okay Temiz’in Zikir
albümü…
BULMADIM ARIYORUM
Sufilikte en büyük öğretilerden bir tanesi kendini bilmek... Siz
bu kavrayış içerisinde kendi yolunuzu bulabildiniz mi?
Sufilik
başlı başına
bir derya; ancak
herkes
kendi idraki ölçüsünde beslenebiliyor.
Kova
büyüklüğünde bir anlayışa, bilince, idrake okyanusun ne kadarı
sığabilir? Kendime
gelince, kova değil, fincan boyunda bir anlayıştan bahsediyorum.
İnsanın kendi yolunu bulabilmesi için önce kendini bilmesi
gerekiyor.
Bu yolda tüm kalbimle; “Buldum diyenlerden değil, arıyorum; bildim diyenlerden değil, öğreniyorum diyenlerden” olmaya çalışan, böyle insanlarla dost olan biriyim.
Hoşgörü gibi önemli bir inanışın sembolü olan ney ve sizin
çalışmalarınızdaki elektronik çeşitlemelerle, sentezlerle
yaptığınız bu yeni müzik türüne tepki gösteren, eleştirenler
de oldu mu?
Olmaz
mı? (Gülüyor) İlk zamanlarda yeni bir tarz olduğu için daha
fazla eleştiri; hatta saldırı vardı.
Sadece
albümlerimde ney kullandığım için değil, aynı zaman dj’lik
yaparken; ney sazının bir ibadet, Tanrı’ya bir hitabet olduğunu
öne sürerek, kulüp ya da festivallerde icra ettiğim için beni
eleştirip ‘zındık’
olduğumu söyleyen, tutucu, yobaz çevrelerin saldırısına maruz
kaldım. Benim
için
Konya,
Mevlana’yı bağrına basan sevgi dolu âşıklar
kadar, Şems’i de katleden, şiddeti şehvetle seven
köktendincilerin de yaşadığı bir şehirdir, hâlâ da öyle. Ne
kadar ilginç değil mi?
Tasavvuf ve sufi müzikle anılan bu enstrümanla
çalışmalar yurt dışında nasıl karşılandı?
Son
20 yılda Mercan Dede projeleri dünyanın her yerinde, bizleri hem
mutlu eden hem de pozitif enerji veren bir destek gördü. Montreal
Jazz Festivali’nin
ana kapanış gecesinde 170 bin kişiye çalmış olmak, Unesco’nun
Mevlana yılı ilan ettiği 2007 yılında Mevlana’nın 800. yaş
günü için yaptığım “800” albümünün WOMEX
tarafından yılın en iyi albümü seçilmiş olması bu desteğin
en güzel örneği.
Kendimi
bir müzisyenden ziyade bir multimedya
sanatçısı olarak gördüğüm ve esas eğitimim görsel sanatlar
olduğu için bunun doğal bir sonucu olarak sahne tasarımı
konusunda farklı projeler üretmek hep ana hedeflerimden biriydi.
Bu süreçte Iluzyonist ve Ouchhh başta olmak üzere çok değerli sanatçı ve tasarımcılarla ortak projeler ürettik. Hatta son bir yıldır böyle bir projeyi NFT dünyasında hayata geçirmek üzere çok değerli dostlarla bir arada çalıştık. Mayıs ayında da ilk koleksiyonu bu yeni platformda paylaşacağız. Sahne performanslarımız oldukça beğeni kazandı, zaten birçok insan benim müziklerimi, bir filmin müziği gibi dinlediklerini söylerlerdi. NFT için yarattığımız dünyanın ise şaşkınlık yaratacağını düşünüyorum, beğeni kısmı ayrı konu. (Gülüyor)
ANDERSEN’DEN MASALLAR GİBİ
Mistik polisiye tarzında işlenen ALEF dizisinin iki sezonunda da
sizin müzikleriniz yankılanıyor. Bu tür projelerde üretim yapma
farklı bir çalışma disiplini mi gerektiriyor? Müzikler,
dizilerin izlenebilir olmasına ne oranda katkı sağlıyor?
ALEF,
değer verdiğim dostlarım tarafından yaratılan bir dizi... Bu
güzel insanlarla birlikte yaratabilmek bana heyecan veriyor. ALEF
dış kabuğunda bir polisiye olsa da çok katmanlı bir dizi.
Biraz
Andersen’den masallar gibi… Bu kabuğun altında ise toplumumuzda
ve kültürümüzde çok konuşulamayan birçok konu cesurca
işleniyor.
Tarihsel süreçte kültür, alt kimlikler, kuşaklar arası
çatışmalar, şiddet kavramı ve şiddetin kaynağı, tasavvuf,
felsefe gibi konuların işleniş biçimi
ALEF’in müziklerini yaparken en büyük ilham kaynağım oldu.
En Çok Okunan Haberler
- ‘Binadan çıkamıyorum, bu çaresizliğe...'
- Muğla'da helikopter kazası: 4 kişi öldü!
- CHP'den Erdoğan'a sert yanıt!
- Öğrencisinin Suriye'de Bakan olduğunu öğrendi
- Volkan Demirel'den Şenol Güneş'e sert sözler
- Evini kiraya verecekler için geri sayım
- Fidan ve Colani yeni dönemi açıkladı
- 'Su sorununu çözmek, DSİ'nin görevi değil'
- İstanbul Barosu hakkında soruşturma!
- 'Çocukları diri diri yakıyor; Filistin'e özgürlük'