Ney sesini ilk duyduğu an şekillendirmiş Mercan Dede yolunu: 'Adeta bir büyü'

Önyargılardan sıyrılıp anlamayı, kati hüküm yerine hoşgörüyü seçen bir insan Mercan Dede. Ney sesine gönül vermiş, Sufilik geleneğini özümsemiş ve sanatını bu yönde zenginleştirmiş olan dünyaca tanınan Mercan Dede, “ ‘Buldum diyenlerden değil, arıyorum; bildim diyenlerden değil, öğreniyorum diyenlerden’ olmaya çalışan biriyim” diyor.

Ney sesini ilk duyduğu an şekillendirmiş Mercan Dede yolunu: 'Adeta bir büyü'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.04.2022 - 13:00

Kimine göre bir ibadetin, Tanrı’ya hitabetin sazı kabul edilen neyi, elektronik altyapıyla birleştirerek icra eden Mercan Dede, dünyayı kavrayış biçimi, sanatı ve dış görünüşüyle neredeyse tüm dünyanın tanıdığı ve takdir ettiği bir sanatçı.

On binlerce kişiyi bir araya getirip farklı duygu denizinde salınmasını sağlayan, kendi deyimiyle multimedya sanatçısı Mercan Dede ile neye duyduğu aşktan müziğine kadar merak ettiğimiz konular üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

Gizemli bir enstrüman olan neyi keşfetme süreçleri de esrarını koruyan, yalın ama bir o kadar da gizlerle saklı oluyor. Peki, sizin neye âşık olma hikâyeniz nasıl başladı?

Ney sesiyle tanışmam, çocukluğumun geçtiği Bursa’da, bir dolmuşun radyosundan duyduğum ney taksimiyle oldu. Sanıyorum çok değerli Neyzen Sayın’ın bir taksimiydi. Ardından İstanbul’da, bir müzik dükkânının vitrininde gördüm ilk defa neyi. Yaklaşık, o ney boyunda kestiğim ve kalemle göz kararı deliklerini işaretlediğim gazete kâğıdı ile hırdavatçıya gittim. Param ancak yettiği için o boyutta kestirdiğim plastik su borusuna bıçakla açtığım deliklerle yaptım ilk neyimi. Sonra Ömer Erdoğdular’ın Kubbealtı Cemiyeti’nde perşembe günleri verdiği, kapısı herkese açık, ücretsiz ney dersleri ve ardından Aka Gündüz Kutbay’ın ney üflediği, Okay Temiz’in Zikir albümü…

BULMADIM ARIYORUM

Sufilikte en büyük öğretilerden bir tanesi kendini bilmek... Siz bu kavrayış içerisinde kendi yolunuzu bulabildiniz mi?

Sufilik başlı başına bir derya; ancak herkes kendi idraki ölçüsünde beslenebiliyor. Kova büyüklüğünde bir anlayışa, bilince, idrake okyanusun ne kadarı sığabilir? Kendime gelince, kova değil, fincan boyunda bir anlayıştan bahsediyorum. İnsanın kendi yolunu bulabilmesi için önce kendini bilmesi gerekiyor.

Bu yolda tüm kalbimle; “Buldum diyenlerden değil, arıyorum; bildim diyenlerden değil, öğreniyorum diyenlerden” olmaya çalışan, böyle insanlarla dost olan biriyim.



Hoşgörü gibi önemli bir inanışın sembolü olan ney ve sizin çalışmalarınızdaki elektronik çeşitlemelerle, sentezlerle yaptığınız bu yeni müzik türüne tepki gösteren, eleştirenler de oldu mu?

Olmaz mı? (Gülüyor) İlk zamanlarda yeni bir tarz olduğu için daha fazla eleştiri; hatta saldırı vardı. Sadece albümlerimde ney kullandığım için değil, aynı zaman dj’lik yaparken; ney sazının bir ibadet, Tanrı’ya bir hitabet olduğunu öne sürerek, kulüp ya da festivallerde icra ettiğim için beni eleştirip ‘zındık’ olduğumu söyleyen, tutucu, yobaz çevrelerin saldırısına maruz kaldım. Benim için Konya, Mevlana’yı bağrına basan sevgi dolu âşıklar kadar, Şems’i de katleden, şiddeti şehvetle seven köktendincilerin de yaşadığı bir şehirdir, hâlâ da öyle. Ne kadar ilginç değil mi?



Tasavvuf ve sufi müzikle anılan bu enstrümanla çalışmalar yurt dışında nasıl karşılandı?

Son 20 yılda Mercan Dede projeleri dünyanın her yerinde, bizleri hem mutlu eden hem de pozitif enerji veren bir destek gördü. Montreal Jazz Festivali’nin ana kapanış gecesinde 170 bin kişiye çalmış olmak, Unesco’nun Mevlana yılı ilan ettiği 2007 yılında Mevlana’nın 800. yaş günü için yaptığım “800” albümünün WOMEX tarafından yılın en iyi albümü seçilmiş olması bu desteğin en güzel örneği. Kendimi bir müzisyenden ziyade bir multimedya sanatçısı olarak gördüğüm ve esas eğitimim görsel sanatlar olduğu için bunun doğal bir sonucu olarak sahne tasarımı konusunda farklı projeler üretmek hep ana hedeflerimden biriydi.

Bu süreçte Iluzyonist ve Ouchhh başta olmak üzere çok değerli sanatçı ve tasarımcılarla ortak projeler ürettik. Hatta son bir yıldır böyle bir projeyi NFT dünyasında hayata geçirmek üzere çok değerli dostlarla bir arada çalıştık. Mayıs ayında da ilk koleksiyonu bu yeni platformda paylaşacağız. Sahne performanslarımız oldukça beğeni kazandı, zaten birçok insan benim müziklerimi, bir filmin müziği gibi dinlediklerini söylerlerdi. NFT için yarattığımız dünyanın ise şaşkınlık yaratacağını düşünüyorum, beğeni kısmı ayrı konu. (Gülüyor)

ANDERSEN’DEN MASALLAR GİBİ

Mistik polisiye tarzında işlenen ALEF dizisinin iki sezonunda da sizin müzikleriniz yankılanıyor. Bu tür projelerde üretim yapma farklı bir çalışma disiplini mi gerektiriyor? Müzikler, dizilerin izlenebilir olmasına ne oranda katkı sağlıyor?

ALEF, değer verdiğim dostlarım tarafından yaratılan bir dizi... Bu güzel insanlarla birlikte yaratabilmek bana heyecan veriyor. ALEF dış kabuğunda bir polisiye olsa da çok katmanlı bir dizi. Biraz Andersen’den masallar gibi… Bu kabuğun altında ise toplumumuzda ve kültürümüzde çok konuşulamayan birçok konu cesurca işleniyor. Tarihsel süreçte kültür, alt kimlikler, kuşaklar arası çatışmalar, şiddet kavramı ve şiddetin kaynağı, tasavvuf, felsefe gibi konuların işleniş biçimi ALEF’in müziklerini yaparken en büyük ilham kaynağım oldu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler