İlk Anneler Günüm

Önceden dışarıdan baktığım bir yerdeyim. İlk anneler günüm, aklıma annemin koluna sarılıp uyuduğum günler geliyor...

İlk Anneler Günüm
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.05.2022 - 12:49

Eskiden hep öteki taraftan bakardım anneler gününe ama şimdi tam ortada duruyorum. Geçmişimle geleceğimin tam ortasında... Ve geçmişimin yanımda olduğunu bilmek geleceğime güvenle bakmamı sağlıyor.

Benim aksime, (ben hep usluymuşum) annem çok yaramazmış çocukken. 50’li yıllar... Kocaeli’nde bir muhacir köyü... Uçaklar Amerika propagandası yapan kağıtlar yağdırırlarmış insanların üstüne. O kağıtlardan biri bir ağacın üst dallarına takılmış. Annem de, diğer çocuklardan önce onu alacağım derken ağaçtan düşmüş ve kolunu kırmış. Defalarca ameliyat olmuş o koldan. Tedavi hatasından kemikleri kısaltmışlar ve yanlış kaynamış. Sonunda annemin gençliği boyunca uzun kollu giymesine sebep olacak kadar dışardan görülmesinden çekineceği, benimse yıllar sonra annemin şahsına münhasır olduğundan onun en sevdiğim yerlerinden biri olan bir hal almış kolu.

Annem yaramazmış ama okulda da başarılıymış. İlkokul bitince öğretmenler eve gelmiş "bu kızı okutmaya devam edin" diye. İşte o kol o zaman annemin hayatını değiştirmiş. Sadece annemin mi? Kardeşlerinin, yeğenlerinin, benim, ablamın... “Bu kolla tarlada verimli çalışamaz zaten” diye ikna etmiş anneannem dedemi. Ve annemi Ankara’ya yatılı okula göndermişler. Sonra işin sonu hukuk fakültesine kadar varmış. Kardeşlerini de yanına alıp elinden geldiğince okutmaya gayret etmiş. Annemle uyuduğum yıllar, pek de küçük sayılmazdım, bu hikayelerin hiçbirini bilmeden o koluna sarılır, onu okşar öyle uyurdum. Annem fark etmezdi bile muhtemelen. Dışarıdan bakınca kusur gibi görünen şey, farklı ve anneme has olduğundan benim için mükemmel formu temsil ederdi.

Şu son altı aydır çekilen fotoğraflarıma bakıyorum da... Hepsinde kocaman bir gülümsememin yanında yorgun, hafif baygın gözlerim var. Tam olarak annelik deneyimimi özetliyor bu halim. Annelik tüm güzelliklerinin yanında ne de yorucuymuş. Oysa annem hiç yorulmazdı. İşten gelir, ortalığı toparlar, kirli çamaşırları yıkar, çeşit çeşit yemek yapar, Türkçe ve tarih ödevlerime yardım eder (matematik babamdaydı), sonra da beni koynuna alıp uyuturdu. Ve bir kere bile "yoruldum" dediğini duymazdım. 

Ben Uzay’a yaptığım ek gıdalarla yeni yeni yemek yapmaya başlayacağım. Onu bile genelde eşim yapıyor. Oysa mutfakta mucizeler yaratır annem, hem de göz açıp kapayana kadar. Bir bakmışsınız bir çay demlenene kadar dört çeşit yemek çıkarmış. Hem de her biri parmak yedirtecek cinsten.

Örgüyü az buçuk becerebilsem de dikiş dikmeyi hiç bilmem. Oysa ne güzel dikiş diker annem... Modeli bulur, ona atarım. Bir bakmışım çok ince terzilikle üstümde. Şimdi de Uzay’ın üstünde. Kitap okumayı çok sevsem de özellikle Uzay doğduğundan beri çok az vakit ayırabiliyorum. Oysa annem iki üç günde bir romanı bitiriverir. Bu nedenle belki biraz da avukat olmasından mütevellit, kelime dağarcığı derya gibidir.

Bahçeyle uğraşmayı çok severim, daha doğrusu severmişim. Yeni yeni keşfediyorum. Ama zararlı otları yolmaktan, bahçeyi kirleten taşları toplamaktan, fidan diplerini çapalamaktan öte yapabildiğim pek bir şey yok. Otları yolarken bile ara ara anneme sorarım “Anne bu zararlı mı?” diye... Oysa sanki doğa ana onda vücut bulmuş gibi bütün bitkileri tanır. Bir bahçe yapar ki FarmVille’den çıkmış gibi: Marullar bir yanda, lahanalar bir yanda... Taze sarımsaklar, soğanlar... Domatesler, biberler hep nizami... Yol kenarında renk renk çiçekler... Çeşit çeşit meyve ağaçları...

Bazen hayat üstüme üstüme gelir. Ben de gözlerimi sıkıca yumup bir köşeye sinerim. Oysa annem hep bir dağ gibi durur hayat ne kadar diklense de karşısında. Ve elimi tuttuğu gibi sindiğim köşeden beni çekip çıkarıverir.

Çok güzel şiir yazar. Son zamanlarda küsse de şiir sergileri yaparmış vaktiyle. Ve çok güzeldir. Yaşı kaç olursa olsun bebek gibi yüzüyle fotoğraflarda hep en çok o parlar. Çok şefkatlidir. Herkese öylesine içten ve daima eşit davranır. Artık bana söylemeyi bıraksa da ninnilerdir annem, mis gibi kokan koyundur. 

Ben biraz çekingenimdir. Tanımadığım üç kişinin bile karşısında konuşmaya kalksam heyecandan elim ayağım birbirine dolaşır. Yine de yılmam, tüm heyecanıma rağmen kaçmam ama sesimin titremesine de engel olamam. Oysa annem özgüveniyle bir anda milyonlara hitap etmesi gerekse bile üslubunu değiştirmeden konuşur.

BELKİ SESİM TİTREMEZ

Ama diyorum ki, belki Uzay da beni benim annemi gördüğüm gibi görür. Belki duymaz sesimin titrediği anları. Hadi duydu diyelim... Boynumda dalgalanan süper kahraman pelerini boynumu çekiştirdi diye sesim öyle gidip geliyor sanır. Annemin o çok sevdiğim kolu gibi belki, kusur sandığım nice özelliğim sırf bana ait oldukları için Uzay’a özellikle sevilesi gelir. O da ben nasıl annemin o koluna sarılıp, onu okşayıp uyuyorsam; benim çekingenliğime sarılıp uyur. Hem vakti gelip mevzu çocuğum olunca benim de çekingenliğim yok oluverir, sesim titremez belki. Ben de annem gibi ninnilerimi hep yüksek perdeden söylerim.

Biliyorum ki ben sadece böyle hisseden binlerce anneden biriyim. Bu vesileyle kendi başlarına şarkı söylerken sesleri titrese de ninnilerini korkusuzca yüksek sesle söyleyen tüm annelerin anneler gününü kutlarım.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon