Güven Murat Akpınar: ‘Oyunculuk iyi anlatmaktır’

Ayak İşleri dizisinin Evren’i Güven Murat Akpınar, iyi ve doğru işlerin içinde olmanın önemini vurguluyor. İnsanı anlamayı odak noktasına alan oyuncu, Sırça oyunuyla bu sezon tiyatro sahnesinde de olmaya devam ediyor.

Güven Murat Akpınar: ‘Oyunculuk iyi anlatmaktır’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 01.01.2023 - 13:44

Üçüncü sezonuyla Gain’de bugünden itibaren izleyebileceğimiz Ayak İşleri’nde Evren karakterini oynayan Güven Murat Akpınar, karakterde kendisine benzettiği yönler olduğunu söylüyor. Aynı zamanda bu sezon Sırça isimli oyunuyla tiyatro sahnesinde olmaya devam eden oyuncu, oyunculuğa “insanı anlamak, anlatılanı doğru göstermek” olarak bakıyor. Akpınar ile oynadığı yapımlar, yaşama bakışı ve oyunculuk üzerine konuştuk.

- Evren’in insan ilişkilerine ve yaşama karşı acemi bir tarafı var. Tehlikeli bir durumla karşılaşıyorlar, oradan gitmeleri gerektiği çok bariz ama Evren gidemiyor. Diğer insanların kabul etmeyeceği teklifleri kabul ediyor. Bu acemiliğe alışmak zor oldu mu sizin için?

Bu acemilik gibi geliyor ama dışarıda duruyor aslında. Hem insana bu kadar uzak durup hem bu kadar meraklı olması bana çok benziyor. Caner Özyurtlu hikâyeyi ilk yolladığında tepkim “Bu adam bende var, bana çok yakın” oldu. Evren, bilmediği için acemi gibi duruyor ama oraya girmek de istiyor ve bir şekilde olayların içine giriyor. Evren’in politik doğrucu tavrı da bahsettiğim “dışarıda kalma” durumu aslında. Normalde umursamayıp geçilebilecek mevzular ama o kadar sorguluyor ki “doğrusu” üzerine çok çalışıyor. Kendini kaptırsa sormayacağı sorular belki ama kendini bir türlü kaptıramıyor. Ben de “doğruya” ulaşmak istiyorum. Evren’e de baktığımda “nezaket, bilgilerin doğru verilmesi” gibi özellikler bende de var. Özenmekle ilgili belki… Bana göre özenle “insan” olunur. Kendinden başladığında çalışmaya, insan olmaya diğerlerinde de “doğrusunu” bulmaya çalışıyorsun. 

- Projenin yönetmeni ve senaristlerinden Caner Özyurtlu ile öncesine dayanan bir dostluğunuz da var kendisiyle ve birkaç işinde daha yer aldınız. Birlikte çalışmaya alışkın olmanın ne gibi olumlu etkileri oluyor?

Caner nereye çağırdıysa gittim sanırım bugüne kadar. Güveniyorum ona ve çok rahatım. Yönetmen neyse ekibi de o oluyor. Bu projede üç sezondur kemik kadro aynı. Çok mutluyum, Caner’e olan güvenim hiç boş çıkmadı. Şehir dışına çıkıp yoğun çalışıyoruz, o yüzden bu güven ilişkileri ve ekip çok önemli. Ekipteki güven ilişkisi ortaya çıkan işin lezzetine lezzet katıyor.

-Oyunculuğun sizdeki karşılığını “insanı anlamak” olarak belirtmiştiniz. İnsanı anlama yolculuğunuz nasıl gidiyor? 

Oyunculuğun ilk amacı yazılan kelimeleri “insan” edebilmek. Oradaki derdi sahiplenip birilerine “Orada bir dert var, yalnız değilsin” diyebilmek, ortak olmak, çözüm bulabilmek… Oyunculuğun zorluk yaratan kısmı da bu kadar insanı “didikleyen” bir iş olması zaten. Şimdiki aklım olsa popçu ya da sporcu olurdum, temiz bir hayat. 

-İbreyi kendinize de çevirdiğiniz oluyor mu? 

Tabii ki. Ben normal bir hayat yaşayan bir insandan daha çok dert biliyorum, hiçbiri benim olmayan. Mesela oğlunu kaybeden bir babayı oynamıştım, belki o baba benim kadar uğraşmamıştır kendi derdini anlamaya. Her kelime bana bir insan veriyor ve artık onun ağırlığı oluyor. 

-Biraz da tiyatroya gelmek istiyorum. Bu sezon Sırça oyunuyla sahnedesiniz. 

Yaklaşık 10 yıldır yanımda olan insanlarla birlikteyiz ve hiç “iş”te gibi değiliz. Sırça’nın kulisi de birbirimizi iyi ettiğimiz bir ortam. “Tiyatro” gibi değil benim için, dostlarımla buluşup güzel birkaç saat geçirdiğimiz deneyimlerden. 

-Oyun, aile olmak, terk edilmek, ötekileştirilmek gibi temaları barındırıyor. Siz bu kavramları oyuncu olarak nasıl yorumluyorsunuz?

Bu temaları yazar öyle bir işlemiş ki bize pek bir şey kalmadı. Kelimeleri ve ilişkileri doğru kurmak, karakterin o “hal”ini bulmak ve söylemek yetiyor. Yalan söylemeyelim yeter.

Fotoğraflar: Vedat Arık Mekân: Oyun Atölyesi

-Bir röportajınızda projeleriniz arasında iki yıl gibi bir süre koyduğunuzdan bahsetmiştiniz. 

Yine o ara verdiğim süreçteyim. Şu an bütün biriktirdiklerim bitti dolayısıyla kimseye yeni bir şey veremiyorum. O yüzden durdum, sadece Sırça var. Geçen sene dört tane iş yapmışım, bir baktım insana dair bildiğim ne varsa ortaya koymuşum. Yeni bilgileri de alamıyorum, işlemeye yer kalmıyor.

-Yaşamı yorumlarken oyunculuktan aldığınız neler var? 

İyi anlatmak, iyi göstermek. Bu yüzden iyi ve doğru işlerin içinde olmak istiyorum. Doğruyu göstermek beni mutlu ediyor. İşin mevzusu bu aslında. Bir anı sana doğru anlatırsam derdine ortak olurum. Kitaplar, filmler bu yüzden var. Sanat, küçük duygularından hasta olan insanların buluştuğu bir çatı.

‘ÖYLE BİR DERDİM VAR Kİ’

-Suskunlar hâlâ izleniyor ve sanırım ilk büyük çıkışınız da burada oldu. Bugünden baktığınızda bu ilgi neden kaynaklanıyor sizce?

O zamanlar işlerin özenle yapıldığı, her şeyin geçiştirilip ucuzlaştırılmadığı ve işlerin kıymetinin olduğu bir dönemdi. Suskunlar da o dönemin son dizilerindendi. Özenilen şeyler kalıcı oluyor.

-Televizyonda yeniden görebilecek miyiz özenilen işleri?

Dönemin değişmesi lazım. Şu an öyle bir belirsizlik var ki… Bazen kötü uyanıyorum, “Derdim mi var acaba” diyorum ama yok. Aslında öyle bir derdim var ki ülkeyle ilgili, sadece onunla uyanıyorum. Şu an iyi bir şey yapılması çok zor. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon