Güneş Kral’ın sarayı
Fransız Devrimi ile yıkılan monarşinin simgesi olan Versay Sarayı, artık uçsuz bucaksız bahçelerinde keyif yapabileceğiniz turistik bir yer.
“Bu hafta nereyi yazmalıyım” diye düşünürken Versay Sarayı aklıma geldi. Evet, Paris çok güzel kent ama “Paris’e giden Versay Sarayı’nı da mutlaka görmeli” dedim. Versay, Paris'in Batı banliyösündeki bir Fransız kenti ve Yvelines bölgesinin başkenti. Geçmişte Fransa Kraliyeti’nin başkenti olan ve Paris’e 25 kilometre uzaklıktaki kent, Fransa tarihi için önemli yerlerden.
Gittiğimizde, Sefiller dizisi çekiliyordu. Biraz seyretmek bile büyüleciydi. Yıllar sonra Berlin Film Festivali’nde gittiğim filmin galasında hâlâ o seyrettiğim sahneleri arıyordum. Bir yanda muhteşem saray yaşamı, görkem, balolar diğer yanda ezilen Fransız halkı, geçinebilmek için saçlarını, dişlerini satan insanlar. Tarihin en büyük dersi 1789 Fransız İhtilali…
Sarayı gezerken tesadüfen bir yemeğe dahil olduk ve torunlarımıza bile anlatacağımız komik anlar yaşadık. Yemekte kıyafet kodu şartı varmış, biz kotluyuz. Ayrıca biz bu yemeğe davetli değiliz ama -tamamen olaya Fransız kalmamızla- kendimizi o muhteşem masada bulduk. Birbirimizle göz göze gelmemeye çalışarak yemek yedik. Şimdi bile beni gülümseten olaylar Versay Sarayı’nı daha çok sevmeme neden oldu sanırım.
AV KÖŞKÜNDEN SARAYA
Aslında duvarların ve bahçenin tamamına tarihin yorgunluğu oturuyor. Ben nesnelerin konuştuğunu düşlerim hep. “Söyleyeceklerinin hepsini anladığım için susuyorum” diyor bu saray. Gelenlere, ziyaretçilere istedikleri mesajı verdiklerini düşünüyorum. “Peki bu sarayın öyküsü neymiş” diye soracak olursanız; XIII. Louis, çok sevdiği bu yeri av köşkü, inziva evi yapmış ama oğlu “Güneş Kral” diye de bilinen XIV. Louis burayı gösterişli bir saray haline getirmiş. Yalnız Fransa’nın değil dünyanın en görkemli sarayı olmuş.
Sarayın ilginç bir özelliği, yapımında tuvalet veya banyo düşünülmemiş olması. Çünkü dönemin anlayışına göre asiller istediği yerde ihtiyaçlarını giderebiliyormuş. Bu yüzden Avrupa’da yaygın olarak Versay Sarayı’nın kokusunun “Avrupa’daki tüm saraylardan eşsiz” olduğu söylenirmiş. 1768 yılına kadar da sarayda işleyen tuvalet yokmuş. Fransız Devrimi’nden sonra bütün sarayda sadece dokuz tane tuvalet var ve bunlar kral ve yakın aile üyelerine ait. Sarayın geri kalan çalışanları lazımlık kullanırmış ve bu kokular çalışanların giysilerini tamamen sararmış. Yasaklanmış olmasına rağmen lazımlıklar genellikle çalışanlar tarafından oda pencerelerinden dışarı boşaltılırmış.
TABLO GİBİ BAHÇELER
Gelelim sarayın dillere destan bahçelerine... Ünlü peyzaj mimarı Andre Le Notre’un tasarladığı bu bahçeler, uçsuz bucaksız bir tablo gibi. Geometrik yollar ve bitkilerle şekillendirilen formel bahçeler, kışın egzotik bitkileri yaşatmak için kurulan portakal bahçeleri, İsviçre Gölü'ne bakan güney bahçesi, XVI. Louis’nin malikânesi, bronz heykellerle süslü su bahçeleri, Latona Çeşmesi, fıskiyesinin ortasında kanatlı bir ejderha olan Dragon Çeşmesi, Petit ve Grand Trianon; Neptün Çeşmesi, kralın aynalı havuzlu bahçesi, revak ve tekne partileri yapılan büyük kanal... İddia ediyorum tüm gün bahçeyi dolaşmaya doyamayacaksınız ve güzellikten sarhoş olmuş olarak ayrılacaksınız.
Latona Çeşmesi, Ovidius’un “Metamorphoses” şiirinden esinlenilerek yaratılmış. Yapıtta Latona’nın çocuklarını Likyalı köylülerin aşağılamalarından koruması için Apollo ve Diana’dan yardım dilemesi ve Jupiter’e intikamını alması için yalvarması konu ediliyor. Dört katlı havuzun içinde kurbağa heykelcikler var. Çeşme, büyük kanala bakıyor. Bir ayrıntıdan söz etmeden geçemeyeceğim: Ovidius, İstanbul Kız Kulesi hakkındaki efsanenin yazarıdır.
Bahçedeki büyük kanal 11 yılda tamamlanmış. İçinde küçük sandallarla gezilen ve geceleri mumlarla ışıklandırılmış büyülü atmosferiyle sarayın sefahat noktalarından olmuş. 1674’te Venedikliler, krala iki gondol ve dört gondolcu armağan edince, büyük kanal da küçük Venedik diye anılmaya başlanmış.
Bir zamanlar heykellerle dolu olan kuzey bahçelerinde şimdilerde iki heykel yükseliyor: “İffetli Venüs” ve “Bıçak Bileyici”. Bu bölge çiçek cenneti. Piramit Çeşmesi’nin alt yüzünde “Banyo Yapan Su Perileri” rölyefi var. Dragon Çeşmesi’nin başka bir öyküsü var. Apollo’nun okuyla yaralanan yılana ve ejderha karışımı yaratık Pyton’un etrafı yunuslar ve Eroslar tarafından sarılmış. Eroslar, kuğulara binmişler ve Pyton’a ok atıyorlar. Neptün Çeşmesi ise 1679-1681 arasında yapılmış. Bronz Neptün ve deniz yaratıkları birbirinden farklı 99 su hareketi yaratan fıskiyeler ve hidrolik gruplarla tasarımlanmış. Önerim, tüm gününüzü buraya ayırın ve bu bahçelerde gün batımını izleyin. Hatta yanınıza nefis bir Fransız şarabı alın, uzanın çimlere şiir okuyun. Ruhunuzu besleyin.
En Çok Okunan Haberler
- Son seçim anketinde çarpıcı sonuç!
- TÜPRAŞ'ta patlama: 12 kişi yaralandı
- 'Erdoğan bize göre tek seçenektir'
- 'Erdoğan ömür boyu Cumhurbaşkanı olacak diye...'
- Beyoğlu'ndaki cinsel saldırı dehşetinde yeni gelişme
- Türkiye'de bir sağlık skandalı daha!
- İsrail Savunma Bakanı görevden alındı!
- Napoli'den Galatasaray'a Osimhen yanıtı!
- AKP’li vekilden açıklama: MHP'li Adan ek süre vermedi!
- Dünyada 8’inci, Türkiye’de eşi benzeri yok!