Gülse Birsel ilginç yılbaşı anısını anlattı: 'O gün bu gündür...'
Disney+’ta gösterime giren Yılbaşı Gecesi filmi ile yüz binlerce izleyicinin 2023’e kahkahalar eşliğinde girmesini sağlayan Gülse Birsel ve Ozan Açıktan hem yapımın merak edilenlerini hem de kendi yılbaşı gecesi deneyimlerini anlattı.
Usta isimlerle genç kuşağın başarılı oyuncularını bir araya getiren zengin bir kadro, yönetmen koltuğunda Ozan Açıktan, senaryo ise Gülse Birsel imzalı. “Daha ne olsun” diyebilirsiniz. Cuma günü Disney+’ta izleyici karşısına çıkan Yılbaşı Gecesi, sevdikleriyle yeni yıla girmek isteyen ve bunun için çok uzun süredir hazırlık yapan bir ailenin planlarının nasıl kaosa dönüştüğünü resmeden, kahkahası eksik olmayan muazzam bir komedi. Ancak çok daha fazlası var. Filmin alt metinlerinde dolaşan keskin diyaloglar, derin karakter yapıları ve ustaca işlenmiş olay örgüsü bir “komedi”den bekleyeceğinizden çok daha fazla kafa yormanızı talep eden bir yapım ortaya çıkarıyor. Sözü, Birsel ve Açıktan’a bırakalım gerisini onlar anlatsın...
- Film, Ruben Östlund’un Cannes’da En İyi Film Ödülü kazanan Hüzün Üçgeni’nin vizyona girmesinden kısa bir süre sonra izleyici karşısına çıktı. Hoş bir tesadüf, sinematografik açıdan iki film arasında belli benzerlikler olduğunu düşünüyorum. Bazı sosyal kodları temsil eden karakterleri tek bir mekânda bir araya getirip kurgusal bir drama oluşturmak ve kara mizahla derinlikli bir anlatıyı birleştirmek çok iyi işleyen ama oluşturması zor bir yapı. Bu açıdan karakter kurulumları için nasıl bir çalışma yaptınız?
Ozan Açıktan: İlk olarak herhangi bir şeyden etkilenmeden senaryonun özgünlüğüne hizmet edecek şekilde önce Gülse’yi sonrasında da karakterleri anlamak oluyor ilk hedefim. Elbette yönetmen olarak çok antremanlı olmayı gerektiren bir senaryo Yılbaşı Gecesi. Aynı karede birçok insan, aynı yerde birçok ilişki ağı anlamına da geldiğinden; oyuncular, karakterler, mizansen ve senaryo ritmi anlamında epey yüklü bir hazırlık yaptım. Gülse ile de bazı filmleri hatırladık, üzerine konuştuk ama hiçbiri temel hareket noktamız olmadı. Çokça prova yaptık oyuncularımızla. Kim nerede ne yapıyor, tam o esnada başka bir yerde ne oluyor gibi bir hazırlık sürecimiz oldu ki bunun da büyük bölümünü senaryo aşamasında Gülse bitirmişti. Ben diğer taraftan tek mekânda geçen filmlere ve kalabalık oyuncu kadrosu olan -komedi olsun olmasın- hemen her filme baktım elbette. Filmi Gülse’nin kurduğu ritme en yakın halde, oyuncularımızdan da en iyi performansı alacak şekilde bir sinematografik bütünlükte bir araya getirmek esas hedefimdi.
Gülse Birsel: Ruben Östlund’un Square’ini seyretmiştim. Hüzün Üçgeni’ni henüz izlemedim ama merak ettim. Temel derdim komedinin içinde biraz zor olan inandırıcılık peşinde koşmak. İnandırıcı, anlaşılıp empati yapılabilecek bir hikâye ve çatışma kurma peşine düşüyorum. Karakterleri sevdirmeye, seyircinin onların açısından bakabilmesine çalışıyorum. Gerisi zaten işin mühendisliği ki tek bir evin içinde normalden biraz daha fazla matematik istiyordu. Vodvil geleneğini seviyorum, bu filmi de biraz o yüzden yazdım. Sahneye uyarlasan da çalışabilecek bir hikâye istedim. Klasik vodvil öğeleri, takılıp düşmekten gizli bir flört başlangıcına, sahte kimliklerden odadan odaya koşup saklanmaya, açılıp kapanan kapılara kadar hepsi var. Ama herhangi bir vodvil kadar da yüzeysel olmasın istedim. Sanırım hikâyeyi derinleştiren o farklı sosyal kodlar ve karakterlerin bir yandan kişisel hikâyeleriyle uğraşırken bir yandan da birbirileriyle bir iletişim yolu bulmaya çalışması oldu.
- Film, açılıştan itibaren bize pandemi şartlarını ve bu şartlarda gündelik yaşamlarımızı ve sosyal ilişkilerimizi sürdürmeye çalıştığımız dönemleri de hatırlatıyor. Elbette yaratıcı içerik üreten sizin gibi insanlar için de ayrı zorlukları vardı. Siz de filmi çekerken “ne zorlu günlerdi” dediniz mi?
O. Açıktan: Filmin hazırlıkları başladı ve ben Covid oldum. Sonrasında hazırlıkta ve set sürecinde de Covid ve ona bağlı endişelerimiz hep diriydi. Sürekli testler yapıldı, hep maske ile çalıştık. Filmin merkezindeki tansiyon sette de bir an için bile dikkatimizden kaçmadı. Bu sayede de kazasız belasız çektik filmimizi. -Di’li geçmiş zaman kullanabileceğimiz bir durum olmadı maalesef. “Ya set bugün durursa ya bir terslik olursa” endişesi içten içe epey yorucuydu doğrusu.
G. Birsel: Sadece “Ne zor günlerdi” demedik, Ozan’ın Covid’i ve sonraki maskeli, testli süreçle gayet endişeli biçimde yaşadık da. Eylülde çektik filmi ve daha gergindi ortam pandemi açısından. Şimdi biraz daha normale yakınız ama hâlâ Timoş karakteri gibi pozitif testi görünce partide “Ben Covid çıktııım, hakkınızı helal ediiin” diye ortalığı yıkacak arkadaşlarım var. Öte yandan bu film ne geçen yıl ne de gelecek yıl bu kadar yerli yerine oturmazdı gibi geliyor. Pandemi yaşadıklarımızı unutmadığımız kadar yakın ama üzerinde şaka yapılabilecek kadar uzak şu an.
- Birbirinden yetenekli pek çok oyuncu filmde rol aldı. Doğal olarak hepsi böyle bir yapımda becerilerini göstermek istemişlerdir. Hepsine kendilerini gösterecekleri replik ve sahneleri ayırırken öykü bütünlüğünü korumak da zor olmalı. Bu duruma ne kadar kafa yordunuz?
G. Birsel: Bu her işte kurulması gereken bir denge ve evet zor iş. Hikâyeyi sündürmeden, tempoyu kaçırmadan müthiş oyuncu performanslarına da alan açmak, oyuncunun kurtlarını dökmesini sağlamak. Oyunculara ve oyunculuk mesleğine çok hayran olduğum için kendim hariç herkese o alanı açmaya uğraşıyorum. Bana ayıp olmaz nasıl olsa diye düşünüyorum.
- Böyle bir filmi yaratan isimlere sormasam olmaz sanırım. Sizin en ilginç birer yılbaşı gecesi anınız var mı?
O. Açıktan: Benim PToT Film’den yapımcı arkadaşım Tunay Vural’la şahane bir yılbaşı hikâyem var. “Alaçatı’da yılbaşına girelim” dedik. Bir gün önce romantik bir hayalle, arabayla gidelim dedik, eşlerimiz “Biz ertesi gün uçakla geleceğiz. Niye kendimizi arabalarda yoralım” dediler. Tuna’yla yola çıktık, Manisa’da yol kardan dolayı kapandı. Mahsur kaldık. Dönüş için de feribotu kaçırdık. Yalova’da soğuk bir otelde geceyi geçirip ertesi gün yılbaşı gecesi için İstanbul’a dönmüş olduk. Yani bir yılbaşını Manisa Akhisar üzerinden İstanbul’da kutlamışlığımız var. Gurur duyduğum bir gecedir.
G. Birsel: İşte bu yüzden risk almamaya, yılbaşı gecelerimin geleneksel olmasına bayılıyorum! Bir kere 20’li yaşların başında, arkadaşlarımla yeni yıla takside girmiştik. Oradan oraya koşturduğumuz, buluşmamız gereken, grubun diğer yarısıyla aynı anda aynı zamanda olamadığımız için buluşamadığımız, yollarda geçen bir geceydi zira cep telefonları da henüz icat edilmemişti. Berbattı. O gün bu gündür komplike yılbaşı gecesi planları yapmam! Aile bir araya gelir, ablama gidilir. O, gerisini Şebnem Bozoklu’nun karakteri gibi halleder zaten. Konforlu ama eğlenceli bir ev yılbaşısı geçirilir.
GEYİK, ORMANIN BELKEMİĞİDİR
- Filmde öyküye hizmet eden pek çok gösterge dikkatimi çekti. Örneğin gece için eve getirilen geyik gibi. Yönetmenler bunlar hakkında konuşmayı pek sevmezler ama gösterge kullanımını nasıl inşa ettiğinizi de anlatabilir misiniz?
O. Açıktan: Aslında her şey senaryoda var. Gülse ile çalışınca göstergesi de göndermesi de içinde anahtar teslim bir senaryo alıyorsunuz. Muazzam bir şans. Lakin onun film boyunca izleğini tutmak zaman zaman öne çıkarmak zaman zaman gizlemek ama belki bir ikinci izleyişte dikkat çekecek halde film boyunca takip etmek gibi zevkli oyunlara yer açıyor bu.
G. Birsel: Geyiğimiz önemli. Başına bütün gece gelmedik kalmasa da geyik ormanın belkemiğidir, ona bir şey olmaz! Böyle numaraları seviyoruz Ozan’la. Belki çoğu izleyici için sadece bir süs, dekor, yer yer komedi öğesi olacak şeyler bunlar. Ama işte böyle sorular da geliyor işi bilenlerden ve açıkçası ben mest oluyorum.
‘NİŞANTAŞI’NDA BÖYLE Mİ KONUŞUYORSUN?’
- Akışta farklı diyaloglar içinde incitici kelime kullanmamaya özen gösterirken yapılan sakarlıklara yönelik sahneler var, hepsi de çok eğlenceli. Sizin de yaşadığınız böyle absürt durumlar oldu mu?
O. Açıktan: Anlaşmak isteyip bunu becerememek ve yanlış anlaşılmalar benim çok güldüğüm şeyler hayatta da. Gülse’nin böyle yazdığı efsane sahneler var. Bu filmde de onlardan bolca görüyoruz. Kişisel olarak böyle bir anım yok sanırım. Aile Arasında’da Fikret’le Solmaz’ın tanıştığı “Sen beni hafif kadın mı sandın?” sahnesi geldi mesela hemen aklıma.
G. Birsel: İletişim bozukluğuna yazar olarak âşığım. Yeni tanışan ve karşısındakini farklı “klan”dan gören insanların başarısız iletişim kurma çabası mükemmel oluyor. Bir mahalle esnafının dükkânına “Abim hayırlı işler” diye girmek, tatil köyünde gözleme yapan elemana “Ablacım iki kıymalı sana zahmet” demek bile bu “Ben senin dünyana, senin diline uyum sağlıyorum” çabası. Nişantaşı’nda çanta alırken, kafede latte isterken böyle mi konuşuyorsun? Yoo? Bayılıyorum bu hallere ve müthiş iyi niyetli de buluyorum. Ayrıca itiraf edeyim ben de buyum! Filmin mizah malzemelerinden biri de siyaseten doğruculuk yarışı. Geçen gün televizyonda sokak köpekleriyle ilgili bir anı anlatırken sokak köpekleri diyememişim. Köpeğe köpek demek artık ayıp olabilir diye düşündüğümü hatırlıyorum saniyenin onda birinde! “Sokaklardaki köpek arkadaşlarımız” gibi bir şeyler sallamışım! Aslında “sokaktaki canlar”ı, “tüylü dostlarımız”ı filan aramışım da hafızadan yeterince hızlı çekip çıkaramamışım. Artık ne diyebiliyoruz ne diyemiyoruz ben takip edemiyorum. Bari sahnesini yazayım da bu furya bir şakaya dönüşsün, belki biraz rahatlarız diye düşündüm.
YENİ KARARLAR ALMA AYIMIZ EYLÜL
- Sizlerin yılbaşı gecesine yönelik düşünceleriniz nedir? Yeni kararlar alır mısınız? Geçmiş yılın hesaplaşmasını yapar mısınız? Yeni yıldan beklentileriniz hakkında düşünür müsünüz?
O. Açıktan: Benim için yıl herhalde okul zamanından kalma bir şey, eylülde başlıyor. Yıllar içinde gerçekleştiremeyeceğim kadar büyük sözleri kendime vermemeyi öğrendim. Yılbaşı benim için sevdiklerimle eğlenceli bir akşam, uzun süredir konuşmadığım birkaç uzak eş-dost, akrabayı aramak falan demek. Yoksa esas kararlardı, beklentilerdi o işlere ben eylülde bakıyorum ve elimden geldiğince gerçekçi olmaya çalışıyorum.
G. Birsel: Büyük heyecanlarla, beklentilerle dolduğum bir gece de değildir yılbaşı açıkçası kavram olarak. Benim için başlangıçlar, kararlar yeni yılla olmaz. “Bu yaz..” diye başlarım bazen hayal kurmaya. Yılların alışkanlığı yaz sonu eylül başı “Bu sezon…” vardır hayatımda.
En Çok Okunan Haberler
- Önce kağıdı yırttı, sonra valizi çıkardı!
- Kalben ödül gecesine 'erkek' olarak katıldı
- Tapuda yeni dönem başlıyor!
- Cumhurbaşkanı sekreterine bıçaklı saldırı
- Trump tarih verdi, tehdit etti: 'Cehenneme dönecek'
- TÜİK kasım ayı enflasyonunu açıkladı
- Esad'a çağrı yaptı: 'Sırada Münbiç var...'
- Parlamentodan 'geçersiz' kararı
- Sucuk, peynir, börek ve zeytinyağında sahtecilik!
- İstanbul'un suç haritası belli oldu