Evinizdeki gerçekleri fark edin

Evlerin içinde yaşanan travmalar onun kaleminden yansıyanlarla görünür oldu. Dizi izleyicisine “Benim de sorunum bu mu” sorusunu sorduran Gülseren Buğdaycıoğlu kendi yasından çıkışıyla dizi sektörüyle kesişen öyküsünü anlattı.

Yayınlanma: 12.06.2023 - 09:48
Evinizdeki gerçekleri fark edin
Abone Ol google-news

Onun yarattığı karakterler toplumun aynası. Yazdığı kitaplardan televizyon ekranına yansıyan Masumlar Apartımanı, Çöp Adam, Kırmızı Oda, Camdaki Kız gibi diziler yayımlandıkları akşam seçimleri, davranışları, zayıflıklarıyla evlerde tartışma konusu oluyor. Aslında tartışılan ülkemizde sık görülen davranışların yarattığı sonuçlar. Son kitabı Kırmızı Pelerin, Doğan Kitap etiketiyle yayımlanan Dr. Gülseren Budayıcıoğlu hastalarının öyküğlerine yer verdiği için kimileri tarafından eleştirilse de kendisi bunun toplumsal iyileşmeye büyük katkı sunduğu görüşünde. Sözü Budayıcıoğlu’na bırakalım...

- Kitaplarınızdan uyarlanan dizileri bir arada düşündüğümde aklıma iki kelime geliyor: Görünmeyen gerçek... Odağınız evlerin içinde dışardan görünmeyen, travmaların, patolojilerin yarattığı, aile içinde kanıksanan veya yokmuş gibi davranılan ve dışarıdan saklanan gerçekler. Bir yandan da insan bir sokaktan geçerken "Acaba bu evlerin içinde ne gibi travmalar var?" diye düşünüyor.

Mesleğim gereği uzun yıllar hastalarımdan ülkemizin görünmeyen, duyulmayan, herkesten gizlenen gerçeklerini dinledim. Bana en ilginç gelen ise çocukluk çağında, belki daha sonraki yıllarda da yaşanan ve kişiyi en ince yerinden yaralayan bu acı dolu yaşantıların, tüm aile fertleri tarafından “Kesinlikle saklanması gereken bir aile sırrı” gibi kabul edilmesi. Oysa o evlerde, kapalı kapılar ardında yaşanan çoğu şey o çocukların geleceklerini, kaderlerini etkileyecek kadar acı verici. Bu hikayeleri önce kitaplarda sonra da televizyon dizilerinde ısrarla yazmak ve göstermek isteyişimin temel nedeni, bunları okuyan ya da izleyen pek çok kişinin kendi gerçeklerini görüp iç dünyalarında farkındalık geliştirmeleri. İnsanın kendini keşfetmesi ve bu bilinçle hayatına yön vermesi psikiyatrinin ana hedeflerinden. Ülkemizde kendini geliştirmek isteyen ancak psikiyatriden yardım alma şansı olmayan pek çok insanımız var. Bu kişiler yaşanmış hikayelerden çok etkilenir. Bu yolla korku ve kaygılarıyla başa çıkmaya çalışırlar. Hayatın zorluklarıyla kendisinin değil başkalarının karşılaştığı ama kendisinin evinde güvende olduğu bir ortamda seyrettiği dizilerde zihnindeki sorulara cevap ararlar. Başkalarının acısına, korkularına, çaresizliğine tanık olmak bir yandan seyreden kişiyi üzerken sonradan bir rahatlama, gevşeme, ders alma duygusu verir. Yani bizi üzen ve korkutan bir durum var ama biz güvendeyiz. Sanki hayatın içinde hoşumuza giden bir kaçamak yapmışız gibi bir duruma hızla girer ve çıkarız. Bu arada beynimizi de kandırmış oluruz. Buna “zevkli acı” da diyebiliriz. Olumsuz duygular binlerce yıldır sanatla tetiklenmiştir ve kişide yarattığı duygunun öğretici olduğuna inanılır. Bu tür film ve dizilerin seyircilerde bastırılmış duyguları boşalttığı ve bir rahatlama sağladığı düşünülür. Şimdilerde psikoloji bilimi adına “zevkli hüzün” dediği bu durumu inceliyor, araştırıyor ve uygulamaya çalışıyor. İmzam olan kitap ve dizilerde ben de tam olarak bunu yapmaya çalışıyorum. Hayatın gerçekleri nelerse benim kitaplarımda ve hikayesini yazdığım dizilerde o var. Bir sokaktan geçerken “Acaba bu evlerin içinde neler yaşanıyor” diyebiliyorsanız, kendi evinizdeki gerçekleri fark etme yani aydınlanma peşindesiniz demektir. Aldığım geri bildirimlerden de anlıyorum ki, bunları izleyenlerin çoğu, “Aaa bunlar benim yaşadıklarıma çok benziyor. Demek ki ben bu yüzden şöyle biri oldum” diyebiliyor. Psikiyatride bütün değişim ve gelişimler bu cümleyle başlar.

- Son günlerde tartışılır hale gelen konulardan biri narsisizm. Ancak narsisizm denilince akla ilk önce bir şirkette yönetici olan veya ekonomik ve sosyal anlamda güçlü karakterler akla geliyor. Farklı sosyoekonomik sınıflarda narsisizm nasıl yaşanıyor ve ne gibi sorunlara neden oluyor?

Narsisizm her sosyoekonomik seviyedeki insanda karşılaştığımız bir kişilik yapısı. Giyimleri, kuşamları, yürüyüşleri, ses tonları, etkili konuşabilme özellikleri, insan ilişkileri konusundaki becerileri, kendilerine yüksek hedefler seçmeleri, karşı cinse olduğu kadar hemcinslerine de güven telkin edebilmeleri, inandırıcı olabilmeleri nedeniyle gerçekten de çoğu, toplumun üst kesimlerinde yer almayı, işlerinde yükselmeyi başarırlar. Onların dünyasında sadece “Ben” vardır, “Sen” yoktur. Bir yandan kendilerine çok güvenirken bir yandan da derin aşağılık duygularıyla mücadele etmek zorundadırlar. Bu yüzden son derece egoist, alıngan ve öfkelidirler. Övülmeyi çok sever, eleştiriye tahammül edemezler. Bir miktar narsist olabilmek kişilere başarının kapılarını açar. Bu yüzden de dünyada birçok alanda başarılı olabilmiş liderler, iş insanları ve mucitlerin çoğu bu kişilik yapısına sahiptir. Ağır narsist kişilikteki insanlar ise bencil, suça eğilimli, agresif, bitmek tükenmek bilmeyen beklentileri nedeniyle yakın çevrelerini zora sokan, ruhlarındaki açlığı bir türlü doyuramayan kişiler olarak hem kendileri hem de çevrelerine mutsuz bir hayat yaşatırlar. Son yıllarda sıkça rastladığımız kadın katliamlarını gerçekleştiren erkeklerin pek çoğu narsisistik kişilik bozukluğuna sahiptir. “Bana bunu nasıl yaparsın?” cümlesindeki “Bana” sözcüğü, narsisimin en belirgin halidir.

- Eşinizin vefatından sonra çok çalıştığınızı ve kendinizi işinize daha çok verdiğinizi okumuştum. Bu durum aynı zamanda yas sürecinizin bir parçası mıydı?

En yakınlarınızı kaybettiğinizde bunun yüreğinizde açtığı yara çok derin oluyor. Eşimi kaybettiğimde “Artık bir daha gülemem” sanıyordum. Akşamları eve gelmek, kapıyı anahtarla açmak bana çok zor geliyordu çünkü eşim her zaman eve benden önce gelir ve bana kapıyı o açardı. Ancak acılar da zamanla külleniyormuş. Daha çok çalışarak hayata tutunmaya çalıştım. Önce Türkiye’nin devletle anlaşmalı ilk psikiyatri merkezi olan Madalyon’u büyüttüm. Yeni şubeler açtık. Üst üste kitaplar yazdım. Gazetelerde köşe yazıları yazdım ve televizyon dizileri çıktı ortaya. Ben çalıştıkça, hayat biraz daha cömert davrandı ve yas sürecimi daha kolay atlatabildim. 

DEPRESYON SALGIN GİBİ YAYILDI

- Toplumda son dönemlerde en sık rastlanan psikolojik rahatsızlıklar neler?

Ülkemiz son yıllarda çok zor dönemlerden geçti. Pandemi, yangınlar, depremler, hayat pahalılığı ve son seçimler çok üst üste geldi ve hepimizde gerginlik, kaygı, güvensizlik gibi belirtiler oluştu. Son yıllarda en sık karşılaştığımız psikolojik hastalıklar arasında birinci sırayı her çeşit kaygı bozuklukları alıyor. Depresyon ülkemizde adeta salgın yaptı. Yine bu stres ortamına bağlı olarak önceden var olan hastalıklar nüksetti. Kime sorsanız herkes bir yılgınlık, isteksizlik, güvensizlik, gelecek endişesi, uykusuzluk, sabahları yataktan kalkmak istememe gibi şeylerden şikayet ediyor.

HASTALARIMDAN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM

- Kitaplarınızda kendinizi ve çıkmazlarınızı da çalışıyor musunuz?

Evet, kitaplarımda da yazdığım gibi kendimi binlerce kez terapiden geçmiş gibi hissediyorum çünkü her insanı dinlerken siz de onun anlattıklarının bir yerlerinde kendinizi buluyor ve sorunlarınızı o kişiyle çözüyorsunuz. Ben hastalarımdan çok şey öğrendim. Onlar benimle, ben de onlarla birlikte hem hayatı hem de kendimizi daha iyi tanıdık ve keşfettik. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler