Doğadan gelen tasarımlar

Biz her ne kadar ona kötü davrasak da doğa sırf kaynaklarıyla değil işlevsel yönüyle de yaşamımızı kolaylaştırıyor.

Doğadan gelen tasarımlar
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.08.2024 - 14:35

Yaratıcı endüstrilerde doğayı gözlemlemek, taklit etmek ve sonrasında ortak bir dil oluşturmak yaygın bir yaklaşımdır. Sanat tarihinden mimariye, modadan reklamcılığa, sahne sanatlarından edebiyata uzanan birçok dalda doğa tüm görkemi ile esin vermek üzere çevremizi sarmıştır. Tabii doğayı yalnızca yaratıcı endüstrilerle kısıtlamak doğru olmaz. Mühendislik, felsefe, sağlık gibi nice alanda da yerini alır. Özetle doğanın bir parçası olan insana ilişkin ne varsa doğa oradadır.

Peki esinini doğadan alan tasarımlar iklim değişikliğinin yoğun etkileri ile mücadele ederken ne derece işlevsel olabilir? Bu sorunun yanıtını oluşturabilmek için ilk olarak “biyomimikri” kavramına bakmak gerekli. Yunanca “yaşam” anlamına gelen “bios” ve taklit etmek anlamına gelen “mimemis” sözcüklerinden oluşan biyomimikri özetle insanlığın sorunlarını çözmekte doğanın tasarım süreçlerinden esin alan bir yaklaşımdır. 20. yüzyılın sonlarına doğru yaygınlaşsa da aslına bakarsanız kavramın kökeni ve uygulanması için yüzyıllarca geriye gitmemiz gerekir.

DA VINCI ÖNCÜ OLDU

Paris 2024 açılış seremonisinde Leonardo da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” tablosunun farklı bir aktarımı olduğu savunulan sahne sanatları eseri hâlâ tartışılıyor. Her ne kadar etkinliğin sanat yönetmeni söz konusu tablo olmadığını söylese bile sorun davalara ve olumsuz eleştirilere konu oldu. Ressam yönü sıkça vurgulanan Leonardo Da Vinci’nin biyomimikri yazısında ne işi var diyorsanız kendisi bu kavramın bir bakıma erken dönem savunucularından biridir. Uzun yıllar süren kuş ve yarasa gözlemleri aracılığıyla uçan bir makine için araştırmalar yapan ve birçok eskiz çizen Da Vinci’nin uçan makine "ornitopter" olarak da bilinen icadı doğanın sırf görüntüsü değil mekanik yanını da vurgulamasıyla bir biyomimikri örneğidir. Kanat açıklığı 10 metreyi aşan ve eskiz sürecinde kalan tasarım eğer havalanabilirse uçmaya uygundu ancak onu yerden uçma seviyesine kaldıracak insan gücü yoktu.

20. yüzyıla tekrar dönecek olursam biyolog, yazar ve doğa tutkunu Janine Benyus 1997 tarihli “Biyomimikri: Doğadan İlham Alan İnovasyon” kitabıyla kavramın geniş kitlelere yayılmasını sağladı. Janine, bir yıl sonra dünyanın ilk biyolojik kaynaklı danışmanlık şirketi olan Biomimicry 3.8'i kurdu ve Boeing, Colgate-Palmolive, Nike, General Electric, Levi's gibi 250'den fazla müşteriye doğanın sürdürülebilir tasarımlarını ulaştırdı. 2006’da ise Bryony Schwan ile kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Biomimicry Institute'u kurdular. Enstitü, büyük sürdürülebilirlik sorunları üzerine yıllık küresel biyomimikri tasarım çözümlerine ev sahipliği yapıyor, bu zorlukları çözmek için Küresel Biyomimikri Ağı aracılığıyla onbinlerce öğrenci ve uygulayıcıyı harekete geçiriyor ve bu uygulayıcılara başlangıç noktası olarak kullanmaları için dünyanın en kapsamlı biyomimikri veri tabanı olan AskNature'ı sağlıyor.

BİYOMİMİKRİ VE BİYOMORFİZM

Çevremde biyomimikri konusu geçtiğinde sıkça biyomorfizm ile karıştırıldığını gördüm. Biyomorfizm, yaşamdan gelen unsurlara görsel olarak benzeyen tasarımları anlatır, biyomimetik tasarımlar ise işleve odaklanır. Bu nedenle biyomimetik bir tasarımın görsel olarak doğaya benzeme koşulu yoktur işlevi önemlidir ancak doğaya hem görsel hem işlevsel olarak benzeyen biyomimetik tasarımlar da olabilir.

BİYOMİMİKRİ ÖRNEKLERİ

- Rüzgar tribünlerinin kanatları kambur balinaların göğüs yüzgeçlerindeki çıkıntılardan esin aldı. Kambur balinaların göğüs yüzgeçlerindeki çıkıntılar suda aerodinamik bir akış yaratır.

- Dünyanın ilk hızlı treni olan Japonya’daki Shinkansen hızlı treni bir balıkçık kuşundan esin aldı. Trenin ön kısmı balıkçılın işlevselliğine göre tasarlandı. Bu, yalnızca gürültüyü azaltmaya ve tüneldeki yoğun sesleri ortadan kaldırmaya yardımcı olmakla kalmadı. Trenin yüzde 15 daha az elektrik kullanarak yüzde 10 daha hızlı seyahat etmesini sağladı.

- Velcro bandı veya bilinen adıyla cırt cırt, dulavrat otundan esinlenerek tasarlandı. 1941’de George de Mestral köpeğiyle gezinti yaparken minik dikenli bitkilerin hem köpeğin bacaklarındaki tüylere hem de kendi pantolonuna yapıştığını fark etti. Mühendis  olan Mestral bu bitkiyi incelediğinde birçok kancaya sahip olduğunu gördü ve bugün sıkça kullandığımız cırt cırtın fikri doğmuş oldu.

- Örümcek ağı, doğadaki en dayanıklı tasarımlardan biridir. Otomotiv endüstrileri örümcek ağı desenini örnek aldı. Böylece ön camlar çatlar ancak kolayca parçalanmaz.

- Helikopterler yusufçuk böceğinin uçuş mekaniğinden esin alarak tasarlandı.

- Yarasalar görme yetilerinin zayıflığı nedeniyle nesneleri algılayarak yönlerini bulabilmek adına titreşimler yayar. Bir engelle karşılaştıklarını o titreşimin engele çarparak kendilerine geri dönmesi ile algılarlar. Bu yaklaşımla radar sistemleri geliştirilmiştir.