Dayı kukladan daha fazlası
Son zamanlarda internetin ve ekranların en kendine özgü karakterleri olarak ortaya çıkan Dayı bize korkmadan konuşmanın önemini ahtırlatıyor.
Fotoğraf: Mehmet Kaçmaz
İnsanların konuşmaktan, kendini anlatmaktan çekindiği ve her an linç tehdidi altında yaşamdığı bir dönemde önümüzde düşen bir karakter içinden geldiği gibi yalın ve samimi anlatısıyla milyonların duygularına ses oldu. Dayı bir kukla, ama onun yaratıcısı Nazmi Sinan Mıhçı’nın öyküsünde yıllara işlenen bir emek, çaba ve büyük bir yetneek var.
- Kukla oynatmayı kendi kendinize öğrendiniz sanırım.
Evet, öyle oldu… İstanbul Üniversitesi ÖKM Tiyatro Kulübünde tiyatro yaparken Anima Reklam Ajansının kurucularından rahmetli Ümit Güney kuklalı bir reklam için kuklanın ellerini oynatacak birilerini arıyordu, bizi buldu, bu sayede ilk defa 2000 yılında Anima Ajansı’nın setinde kukla ile tanıştım. Hiç aklımda yokken çok sevdim. Tekniğimi geliştirmek için çok çalıştım. Benim hocam Muppet Show’un yaratıcısı Jim Hennson’dır. Birçok kukla oynatma tekniğini, Jim Hennson’ın işlerini VCD videolar izleyerek çözdüm. Ancak asıl deneyimimi televizyon işlerinde çalışarak edindim. Pınar kuklaları ile başlayan süreç beni yetkinleştirdi. Kukla aracılığı ile mizah yapmak için özgün fikirlerim oluştu. İlk özgün karakterim, türkü bar bağlamacısı Binali’yi yarattım. ki kendisi hâlâ oynamaya devam ettiğim kuklalı tek kişilik oyunum Bir Yıldız Batıyor’un içinde varlığını sürdürmekte.
- Bu süreç Dayı'nın ortaya çıkmasına kadar nasıl gelişti?
Dayı pandemide yetkinleşti. TVN’yle beraber kuklalı çocuk içeriği çekiyorduk. Çekim aralarında böyle bir çocuk içeriğinde hayatla ilgili sert ve gerçekçi mizah yapıldığında ortaya çıkan potansiyel bizi heyecanladırdı. Nihat Maça ve Jaki Baruh’un teşvikiyle Bilgi Deryası’nı denemeye karar verdik. Oturup Nihat Maça ile doğaçlamaya başladık, o gün bugündür doğaçlıyoruz, gerisini biliyorsunuz zaten...
- Felsefe mezunusunuz. Kukla oynatıldığının ve genel olarak kukla imgesinin felsefede önemli bir yeri vardır. Dayı'yı yaratırken felsefe bilginizin yardımı oldu mu?
Evet İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunuyum. Felsefe okumanın daha çok varoluşuma ve hayata bakışıma katkıları derin olmuştur. Ama Dayı karakterini yaratırken felsefenin “kukla imgesi”ne bakışından çok felsefenin benim bakış açıma kattığı derinlikten faydalandığımı söyleyebilirim.
- Dayı'nın, tabiri caizse "dilinin kemiği" yok. Linç kültürünün yaygınlaştığı ve pek kimsenin birbirinin fikrine tahammülü kalmadığı bir dönemde Dayı'nın böylesi kabul görmesi, kukla olmasından mı kaynaklanıyor, yoksa Dayı olmasından mı?
Tabular hakkında sert ve ofansif mizah yapmak için kuklanın mükemmel bir araç olduğunu keşfettiğimden beri bu mizahın sınırlarını araştırıyorum. Naçizane fikrim, komedi yaparken bir araç kullanıyorsanız öncelikle o aracı mükemmel kullanmalısınız. Kukla oynatım tekniğiniz yeterince iyi değilse istediğiniz kadar derin komik etkileyici laflarınız, fikirleriniz olsun gerekli etkiyi yaratamazsınız. Dolayısıyla yarattığınız “persona”yı kusursuz icra etmiyorsanız ne söylerseniz söyleyin yaşamaz. Ben Dayı’nın yaşayan, canlı bir karakter olarak kabul gördüğünü düşünüyorum.
DÖNECEK BİR YUVAM KALMADI
- Memleketiniz Elbistan deprem felaketinden öncelikli etkilenen yerler arasındaydı. Mutlaka söyleyecekleriniz vardır.
“Bir Yıldız Batıyor”da bir bölüm şöyle başlıyor “Elbistan çok güzel bir yerdir. Yemyeşil bir ovaya kurulmuştur, ortasından bir nehir akar. Nehrin etrafında meyve ağaçları… Biz çocuklar o ağaçlara çıkıp iniyoruz…” diye devam eder. Artık bu replikleri nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum. Annemi ve bütün akrabalarımızı sağ çıkardık memleketten, herkes bir tarafa dağıldı ama çok fazla kayıp ve acı var. Yakınlarımızın sağ olduğuna sevinemeyecek durumdayız. Kendi özelimde, dönecek bir yuvam kalmadı artık. Rahmetli canım babamın mezarından başka bir şey kalmadı memlekette… Genel olarak deprem sonrasında yaşanan ihmaller ve birçok kişinin canı kurtarılabilecekken kurtarılamaması halen bölgede yaşanan sıkıntılar insanın canını daha da çok yakıyor. Sırası geldiğinde söylenecek, yapılacak çok şey var. Umarım bu büyük felaket bir daha böyle acılar yaşamamak için bir değişimin ve toplumsal dayanışmanın önünü açar.
- Kısa süre önce Kukla Kabare'de yer alan "Devlet Nedir? Liyakatsizlik. Tek Orman Masalı" başlıklı içerik birçok insanı derinden etkiledi. Buradan şu sonucu da çıkarabiliriz sanırım. Bir karakter yarattığınızda, sırf karakterin görünüşü, konuşması kültürel kodları değil, karaktere ruh veren kişinin bakış açısı da insanları etkilemek açısından önemli.
Sanatçı ürettiği şeylerle kendini ifade eder. Daha doğrusu sanat zaten varolma, kendini var etme durumudur. Dolayısıyla eserleri üreten kişinin bakış açısını yansıtır. Bu son videoda düşüncelerimizi, öfkemizi, acımızı çaresizliğimizi basit, içimizden geldiği gibi anlattık. Bu kadar insanı etkileyeceğini beklemiyorduk. Bir mesel vardır. Biri derdini arzuhalciye yazdırır, arzuhalciden okumasını ister ve arzuhalci okuyunca ağlamaya başlar. “Vay benim başıma neler gelmiş de haberim yokmuş” der. Galiba biraz bu hikayedeki arzuhalci gibi olduk.
KUKLA KUKLACIYI ELE GEÇİRİR Mİ?
- Kukla oynatıcılığıyla ilgili ilgili hep merak ettiğim, kuklanın zamanda içselleştirilip bir alter persona’ya dönüşüp dönüşmediğidir. Ustasını bulmuşken sorayım...
Bunu büyük bir klişe olarak görüyorum. Bu klişe kişinin biraz da yaptığı işi abartmasıyla ilgili. Profesyonel bulmuyorum. Hatta “Bir Yıldız Batıyor” oyunu bir kuklacının kuklasının ironik olarak alter persona’ya dönüşmesini konu alıyor. Oyunculukta da oynadığı rolden çıkamamak ya da karakterin oyuncuyu ele geçirmesi gibi klişeleri utandırıcı şekilde komik buluyorum.
KUKLA, DİNLEDİĞİNDE CANLANIR
- Aynı zamanda oyuncu koçluğu da yapıyorsunuz. Dolayısıyla oyunculuğun teknik yönüne oldukça kafa yorduğunuzu tahmin ediyorum. Kukla oynatıcılığı ile ilişkilendirdiğiniz farklı yöntemleriniz var mı?
Kukla oynatıcılığı ile ilgili öncelikle teknik bir donanım gerekiyor. Fokus, anatomi, ağız oynatım tekniği, eller vs. İş ruh üflemeye gelince orada sezgiler devreye giriyor kanımca. Oyunculukta da böyle. Bir sürü teknik ve çalışma yöntemi var. Ama tek ve kesin bir oyunculuk yöntemi yok. Olsaydı zaten herkes hap gibi alır iyi bir oyuncu olurdu. Hangi yöntem oyuncunun zihnini açıyor, sezgisini kuvvetlendiriyorsa ondan faydalanıyor. Son olarak kukla nasıl canlanır diye sorarsanız kukla konuştuğunda değil dinlemeye başladığı zaman canlanır.
DAYI VARKEN BEN YOKUM
- İlginç bir ayrıntı... En azından bildiğim kadarıyla kukla oynatıcıları, sahnede veya ekranda kendileri de görünür. Ancak Dayı varken siz yoksunuz. Bunun nedeni nedir?
Genellikle vantrologlar sahnede kuklası ile beraber görünür. Eğer vantrologluk yapmıyorsanız el kuklası oynatıcıları pek görünmezler. Gerçi biraz da yaratmak istenilen illüzyon tercihi ile ilgili. Bir Yıldız Batıyor Oyunu’nda Kukla oynatırken göründüğüm pek çok yer var. Ama Dayı özelinde oynatırken görünmenin yaratmak istediğim illüzyone yardımcı olmadığını düşünüyorum.
OYUNCULUĞU ÇOK ÖZEL BULMUYORUM
- Hem saf yetenek hem de yöntem anlamında müthiş bir oyuncusunuz. Öte yandan Dayı da popülerliği ve izleyici ile kurduğu ilişki anlamında baskın bir karakter. Şaka yollu tabii, hiç Dayı'yı "kıskandığınız" oluyor mu? Ya da şöyle sorayım hiç kendi oyunculuk becerilerinizin geri planda kaldığını düşündünüz mü?
Öncelikle teşekkür ederim zarif yorumlarınız için. Bilakis mutluluk duyuyorum Dayı’nın bilinip sevilmesinden. Genel olarak oyunculuğu çok özel bulmuyorum. Dayı ile yaptığım şeyin daha biricik olduğunu düşünüyorum.
En Çok Okunan Haberler
- Saadet'te yeni genel başkan belli oldu
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- Yandaş yazar, son anket sonuçlarını açıkladı!
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- İstanbul'da aile katliamı
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- 'Bu işin şakası yok, herkes ayağını denk alsın'
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!