Çağlar ötesinden zaman sorgulamaları: Geçmiş ve gelecek nasıl var oluyor?
Zamana ilişkin sorgulamalar çağlar öncesinden beri felsefenin gündeminde oldu...
Düşünce tarihinde “Zaman nedir” sorusuyla ilgilenmiş pek çok filozof vardır. Kant, Heidegger, Bergson, Husserl ve daha niceleri zamanı biliş, varlık, hareket, oluş gibi kavramlarla anlamaya çalışmışlardır. Fizik biliminde ve teknolojide değişen paradigmalarla filozofların zamana getirdiği açıklamalar da çeşitlendi.
Çağdaş dönemlerden çok önce zamanı kendine dert edinen isimlerin başında Aziz Augustinus gelir. Hepimiz adına konuşuyor gibidir:
“Konuşmalarımız sırasında sıkça geçen şu zaman kelimesinden daha aşina olduğumuz, hemencecik tanıdığımız başka bir kelime var mı? Sahiden de hemen anlıyoruz hem kendimiz söylediğimizde anlıyoruz hem bir başkasının söylediğini işittiğimizde. Peki o halde zaman ne? Hiç kimse bana sormasa biliyorum da biri sorup da ona açıklama yapmam gerektiğinde bilmiyorum.” (*)
Augustinus’un bu cümleleri dünyaca ünlü eseri “İtiraflar”da yer alır. Eser, onun çeşitli konularda Tanrı’yla yaptığı konuşmaları içeren bir metindir. Felsefe ve teolojide bir baş yapıt olarak anılan eser aynı zamanda edebi derinliğe sahip bir “tövbe” örneğidir. Augustinus Tanrı’ya büyük bir samimiyetle seslenir:
“Kim sende huzur bulmamı sağlayacak? Seni benim kalbime kim getirecek? Benim için anlamın ne? Merhamet et ki konuşayım! Ben senin için neyim ki bana seni sevmemi buyuruyorsun? Ben kimim ki seni sevmezsem, bana kızıyorsun ve beni büyük acılara salacağını söyleyip tehdit ediyorsun?”
354’te Roma İmparatorluğu’nun Kuzeybatı Afrika eyaleti Tagaste’de doğan Augustinus, Pagan bir baba ve Hristiyan bir anneye ait iki dünya arasında epeyce gerilim yaşamıştır. Manicilerin, Cicero’nun, kuşkucuların, Platon ve yeni Platon felsefesinin uzun süre etkisinde kalan Augustinus’un zamana yönelik tespitleri öznel deneyime gönderme yapar ve dolayısıyla “Ben kimim” sorusuna verilecek yanıtı da doğrudan ilgilendirir.
ŞİMDİKİ ZAMAN VAR MI?
“Geçmiş artık yoksa, gelecek de henüz yoksa, geçmiş ve gelecek nasıl var oluyor” diye sorar Augustinus. Şimdiki zamanın varlığından da emin olamaz çünkü “şimdi” hep “şimdi” olmuş olsaydı geçmişe akıp gitmemiş olurdu.
Zamanı gök cisimlerinin hareketiyle ilişkilendirenlere “Diyelim ki güneş durdu, zaman akmaya devam etmeyecek mi?” diye itiraz eder. Onun merak ettiği hareketin ölçülmesine neden olan zamanın ne olduğudur.
Zamana ilişkin yaptığımız “uzun zaman”, “kısa zaman” tanımlamalarını da sorunlu bulur ve şöyle der:
“Örneğin 100 yıl öncesine uzun zaman diyoruz. Kısa bir zaman için 10 gün. Ama olmayan bir şey nasıl uzun ya da kısa olabiliyor?”
Zamana bütünüyle “yoktur” demek insanın kendini zamanda deneyimlediği gerçeğine ters düşmektedir. Augustinus’un çözümü bir tür eş zamanlılıktır ve geçmiş, şimdi ve gelecek ancak insan bilincinde var olabilmektedir:
“Zaman, geçmiş, şimdi ve gelecek diye üçe ayrılır demek aslında pek doğru değil. Belki şöyle demek daha doğru, geçmişte yaşananların şimdiki zamanı, şimdi yaşananların şimdisi ve gelecekte yaşanacakların şimdiki zamanı.”
Bu üç zamanı insan bilincinde temellendiren Augustinus için geçmiş, insan hafızasında vardır. Hafıza geçmişe yönelik bir şey anımsadığında geçmiş olayların kendilerine değil bu olayların hafızada şimdiki zamanda canlandırılmasına başvurur. Şimdiki zamana ilişkin deneyim doğrudan algıya dayanırken gelecek, şimdiki zamanda yaşanan bir beklentiden ibarettir.
KAYNAKÇA
* Augustinus, İtiraflar, çeviren: Çiğdem Dürüşken, Kabalcı Yayınları.
En Çok Okunan Haberler
- En düşük emekli maaşı belli oldu!
- 400 metrekareyle başladı, 30 dönüme ulaştı!
- 'Erdoğan, Akşener'i istifadan vazgeçirdi'
- 'Türkiye ile savaşa hazırlıklı olmalıyız!'
- Gökçek’lerin provokasyonları devam ediyor
- PTT'ye silahlı saldırının ayrıntıları ortaya çıktı
- Arda Güler'in hareketi gündem oldu!
- Akciğer rahatsızlıklarına şifa olan mucize bitki
- Ercan'dan 7.5 büyüklüğünde deprem uyarısı!
- Suriye, Türkiye ve Katar’dan satın aldı