Bunker taktiği: Korkutarak yönetmek

Soğuk Savaş döneminde Arnavutluk’ta yapılan ve bugünlerde bir çevre felaketine neden olan bunker’ler aynı zamanda bir psikolojik yönetim aygıtıydı.

Bunker taktiği: Korkutarak yönetmek
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.04.2024 - 13:37

Tarihte bazı ülkelerde yöneticiler halkı, evlerde ise anne babalar çocukları korkutarak kontrol etmeye çalıştılar. İnsanları korkutarak kaygılandırarak yönetmeye “Bunker Taktiği” adını vermek istiyorum. Önce bunker’in ne olduğuna bakalım.    

Eskiden kömür benzeri yakıtların depolandığı yere bunker denilirdi. Bunker kelimesinin yaygın ve ünlü kullanımı ise Arnavutluk’ta orta ortaya çıktı. Bunker, Sovyetler döneminde Arnavutluk’un komünist lideri olan Enver Hoca’nın, tarihte benzeri görülmemiş ilginç bir buluşudur. Enver Hoca, görünürde ülkeyi savunmak amacıyla halka, betondan ve demirden “Bunker” adı verilen tek kişilik sığınaklar yaptırmıştı. Bir bunker yaklaşık 140 cm eninde ve yüksekliğinde, üstü kubbe şeklinde olan, arkasında dar bir giriş kapısı, ön tarafında ise tüfekle ateş edebilmek için ufak bir aralık bulunan sığınaktı. Bunker’ler, eski zaman kalelerinin mazgallarını hatırlatıyordu, II. Dünya Savaşı’nda Almanların Batı Avrupa sahillerine yaptıkları devasa beton mevzilerin tek kişilik minyatürü sayılabilirdi. 

BUNKER TAKTİĞİ

Yukarıdaki tanımına ve fotoğrafına bakarak bunker’in sıradan bir askeri savunma aracı olduğunu düşünebilirsiniz. Aslında bunker’ler askeri değil, Soğuk Savaş döneminin siyasi savunma araçlarıydı. Nasıl? 

Soğuk Savaş döneminde dünya Doğu bloku ve Batı bloku olmak üzere iki büyük kutba ayrılmıştı. Doğu bloku Sovyetler ve egemenliğindeki ülkelerdi, genelde “Varşova Paktı” olarak anılırdı. Batı blokunu ise içinde ağırlıklı olarak ABD’nin bulunduğu NATO ülkeleri oluşturuyordu. Bence bu iki grubun başındaki Sovyetler ve ABD kendilerine bağlı ülkeleri kolayca kontrol edebilmek, zenginliklerinden yararlanabilmek için onlara karşı tarafın her an saldırabileceğini söylediler, halkın istilaya uğrama kaygısını körüklediler. Çocukluğumda büyüklerimiz Sovyetlerin Kars’ı ve Erzurum’u almalarından endişe ederlerdi. Şimdi anladığımız kadarıyla aslında iki tarafında da birbirine saldırmaya niyeti yoktu, Yalta Konferansı’nda dünyayı paylaşmışlardı, paylarına düşene razıydılar. Yarattıkları sözde gergin ortam yandaşlarını denetim altında tutmalarını kolaylaştırıyordu.       

Bu noktada Doğu blokuna mensup Arnavutluk’ta Enver Hoca halkına açıkça, “Arnavutluk dünyanın en zengin, en huzurlu ülkesi, NATO bizi kıskanıyor, her an saldırıp topraklarımızı elimizden alabilirler. Herkes birer bunker yapsın denizden gelecek saldırılar için nöbet tutsun” dedi. Böylece insanlar betondan demirden on binlerce bunker yaptılar. Bugün sağa sola atılmış olan bunker’lerin büyük bir çevre felaketi yarattığı düşünülüyor. 

Arnavutluk’ta insanlar Adriyatik sahillerinde geceler boyunca bunker’lerine girip düşman donanmasını beklediler, gelen olmadı, ancak ülkeyi yönetenler içeride çatlak ses çıkmasını önlediler. Bu sırada ABD’yi yönetenler de insanlarına, çok varlıklı olan ülkelerine Sovyetlerin her an saldırabileceğini söylediler. ABD’de özellikle McCarthy döneminde komünist tehlike var iddiasıyla, Rosenbergler idam edildi (daha sonra pardon denilerek çocuklarına tazminat ödendi), muhalefet korkutuldu, susturuldu.         

Körfez Savaşı döneminde ülkemizdeki yöneticiler Saddam’ın zehirli gaz atacağını söyleyerek bizlere komik önlemler aldırdılar, pencerelerimizi naylonla bantladık, kapılarının altına ıslak havlu koyduk. Sonra Irak’ta zehirli gaz üretilmediği anlaşıldı.   

AİLEDE BUNKER TAKTİĞİ

Hun Türklerinin kağanı Atilla hayattayken hatta öldükten sonra uzun yıllar Avrupa’da annelerin çocuklarına “Yaramazlık etmeyin Atilla gelir” dedikleri söylenir. Günümüzde ise anneler çocuklarıyla başa çıkabilmek için onları akşam babalarına şikâyet etmekle tehdit ediyorlar. 

Bugün küçük ya da büyük yaştaki çocuklarını “Beni üzme şimdi bayılırım, senin yüzünden tansiyonum çıkacak, şekerim çıkacak” diyerek kontrol etmeye çalışan anneler, babalar var. 40 yaş civarında olup da annelerinin arama ihtimaline karşı telefonlarını gece gündüz açık bırakmak zorunda kalan, gece yarısı uyandırılan, tiyatroda rahatsız edilen kişiler var günümüzde. Bu kişiler kalkıp telaşla annelerinin yanına gittiklerinde anneleri onlara “Nerede kaldın, kalbim pır pır ediyor, az kalsın ölecektim, beni hemen hastaneye götür” derler. Hastaneye gidildiğinde ise çoğunlukla hayati bir sorun olmadığı anlaşılır ancak çocuklar bir sonraki seferde umursamaz davranarak annelerini riske atmak, kendilerini de hayırsız evlat yerine koymak istemezler, senaryo tekrarlanır. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler