Bu yıl yalıları izledik

Yalılar, eski İstanbul’un en önemli simgelerindendi. Boğazı çevreleyen bu yapılar, sırf görsellikleriyle değil, barındırdıkları yaşamlar ve öykülerle de ilgi konusuydu. 20. yüzyıl başında edebiyatımızda yalıları mekan edinen çok sayıda roman yazılmıştı. Aradan neredeyse bir asır geçti ve geride bırakmaya hazırlandığımız 2022’de yalı öyküleri geri döndü. Hem de televizyonun en çok izlendiği saatlerde yıldız oyuncuların yer aldığı dizilerle...

Bu yıl yalıları izledik
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.12.2022 - 13:00

“Zaten Boğaz’da her şey bir akisti. Işık akisti, ses akisti; burada insan bile zaman zaman bilmediği bir yığın şeyin aksi olabilirdi.”

Ahmet Hamdi Tanpınar, 1948 tarihli Huzur romanında Boğaz’ın yansımalarla örülü esintisini manevi bir yaklaşımla betimlemişti. Tanpınar, romanlarında Boğaz’la ilgili betimlemelere sık sık yer verirdi. Yazın, akşam oldu mu, sahile koşan İstanbul halkı sandallara doluşur, Boğaz’ın “aksi” içinde keyfe dalardı. Sohbetler, şarkılar...

Onlar için en ilgi çekici olansa boğazı çevreleyen yalılar ve köşklerdeki yaşamlardı. Hayranlıkla oralara bakarlar, içlerinde neler olduğunu merak ederlerdi. Bu merak 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı edebiyatımıza da yansımıştı.

Namık Kemal 1876’da Kuzguncuk’ta pembe renkli muhteşem bir yalıda oturan Mahpeyker’e âşık olan Ali Bey’i, İntibah isimli romanında konu edinirken Halit Ziya Uşaklıgil 1892 tarihli Bir Ölünün Defteri’nde bir kadın ve iki erkek arasındaki ilişkiyi anlatıyordu. Roman ayrıca karakterlerden Hüsamettin Bey’in Beylerbeyi’nde oturduğu yalı ile Osman Vecdi’nin Çamlıca’da yaşadığı köşkü karşılaştırmalı olarak işliyordu.



20. yüzyıla girerken II Abdülhamit’in istibdat yönetimi sırasında uygulanan sansür, siyasi anlamda büyük bir tedirginlik yaratsa da edebi üretimlerin yalıların entrikalı yaşamlarına odaklanmasına engel olmamıştı. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 1899 tarihli Mürebbiye isimli romanında olduğu gibi. Kitap, Fransa’dan İstanbul’a gelip bir ailenin yalısında mürebbiyelik yapmaya başlayan Anjel’in öyküsünü anlatıyordu.

Yalının erkekleri Anjel’in gelişiyle baştan çıkarken olaylar Dehri Efendi’nin yalısında geçiyordu. İki yıl sonra Uşaklıgil tarafından kaleme alınan Aşk-ı Memnu ise 2008’de yayımlanmaya başlayan ve özgün eserden uyarlanan aynı isimli dizi sayesinde hemen herkesin bilgisi dahilinde olan bir yapıt. Aşk-ı Memnu ile aynı yıl çıkan Mehmet Rauf’un Eylül’ü ise edebi çevrelerde kendine özgü bir yer bulmuştu.

Süreyya, Suat ve Necip Bey arasındaki aşk üçgeninin anlatıldığı kitapta, yalnızlık ve sıkıntı veren köşkten aşk ve saadeti temsil eden yalıya taşınan Suat’la eşinin yalıya yüklediği anlamın farkı karşılaştırılıyordu.

YAŞAM BİÇİMİ, DEĞER YARGILARI

Cumhuriyetin ilanından sonra ise yalılar ve temsil ettikleri yaşam biçimi sosyal anlamda daha fazla sorgulanır duruma geldi. 1928’de Yakup Kadri Karaosmanoğlu imzasıyla yayımlanan Sodom ve Gomore, bir İngiliz askeri olan Binbaşı Will’in boğazdaki bir yalının selamlık dairesini kiralamasını konu edinirken Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’daki insanların ilişkileri ve değişen toplum değerlerini sorguluyordu.

Mithat Cemal Kuntay’ın 1938’de yazdığı Üç İstanbul ise kentin istibdat, meşrutiyet ve mütareke olmak üzere üç ayrı dönemini karşılaştırmalı olarak ele alıyor ve Osmanlı’yı çöküşe götüren nedenlere odaklanıyordu.

Eskilerin “fakr-u zaruret” dönemi olarak adlandırdıkları Osmanlı’nın çöküş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemlerinde boğazdaki yalılar, yoksulluk içinde olan İstanbulluların uzaktan baktığı birer cazibe simgesi olmuş, kimi zaman entrikalı aşklarına özenilmiş kimi zaman da “alafranga” denilen yaşam biçimleri ve değer yargıları “günah keçisi” olmuştu. Ancak İstanbul’un büyümesi, “cazibe merkezleri”nin artması, sermayenin el değiştirmesi, kente göçün yarattığı sosyolojik değişimler ve doğal olarak halkın alım gücünün artması gibi birçok nedenden dolayı yalılar önemini giderek kaybetti.

Nitekim Sadri Alışık’ın başrolünde oynadığı, Atıf Yılmaz tarafından yönetilen 1966 tarihli Ah Güzel İstanbul filmi, babadan kalma derme çatma, “yıkılmak üzere olan” yalısında keyfe keder bir yaşam süren bir adamın izini sürüyordu. Yaşamda kaybetmiş ve kaybettiğini kabullenmiş bu karakter bir anlamda İstanbul’un yalılarının önemini kaybedişini, kentin değişimini betimliyordu. Artık insanların gözünü diktiği, merak ettiği başka yaşamlar, imrendiği veya kıskandığı başka değerler, özendikleri başka öyküler vardı. Ya da gerçekten öyle miydi?

YALI ÖYKÜLERİ GERİ DÖNDÜ

2022’nin bitmesine yaklaşık bir hafta var. Belki artık, gün batarken sandallara binip boğaza açılmıyoruz ancak akşamları ekrana baktığımızda gözümüzü genelde yalı öykülerine dikiyoruz.

Ve söylemeye gerek var mı? Birçoğumuz “fakr-u zaruret” devrinin ekonomik buhranının bir benzerini yaşıyor!



2022, yalı öykülerinin televizyon dizileriyle geri dönüşüne tanıklık etti... Çocukluğunda yaşadığı anne-baba şiddeti sonucu psikolojik sorunlar yaşayan ama iş yaşamında büyük bir servet edinen Tamer’in ailesini yeniden bir araya getirmek için boğazda bir yalı almasıyla başlayan Çöp Adam. Büyük bir yalıda oturan Antepli zengin bir ailenin el bebek gül bebek yetiştirilmiş torunu Ferit’in istemediği bir kızla evlenmesini konu edinen Yalı Çapkını.

Sıradan bir yaşam süren Zeynep’in doğum gününde bir çanta dolusu para bulmasıyla eski yaşamını geride bırakıp kendine zengin bir görüntü vermesinin anlatıldığı Bir Peri Masalı. İş yaşamında mutlu olamayıp başkalarını iyileştirmenin peşine düşen Macide’nin kendisini bulmak için çıktığı yolda aşkla sınanıp daha önce hiç tanık olmadığı bir dünyanın içine girdiği Gecenin Ucunda. Altıncı sezonundaki Yasak Elma ve ikinci sezonundaki Camdaki Kız...

Son yıllarda kalitesini giderek artıran, yurtdışında binlerce takipçisi olan dizilerin yapımcılarına, yönetmenlerine “Neden yalı öyküleri çekiyorsunuz”, oyunculara “Neden oynuyorsunuz” diye sormak anlamsız elbette.

Anlamlı olan “Biz niye yeniden yalı öykülerini merak eder olduk” diye düşünmek galiba. Belki Tanpınar’ın söz ettiği zamanın aksini yaşıyoruzdur kim bilir...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler