Birbirimize sahip çıkacağız ve vazgeçmeyeceğiz
Nilperi Şahinkaya “Ben yapamam” diye diye her seyi yapanlardan. Sanatsal yolculuğunda pek çok alanda farklı ürünler veriyor. Araştırıyor, gözlemliyor, besleniyor ve üretiyor. Memleketin gidişatına seyirci değil, bir oyuncu olarak elinden geleni yaptığını söylüyor. Şu anki tiyatro oyunu "Doğal Afet"te kadın cinayetlerine, bir önceki oyunu "Kalp"de de ötekileştirmeyle karşı mesajlar vermesi de bundan.
Fotoğraf: Vedat Arık
Tiyatro Fotoğraf: Cem Gültepe
Nilperi Şahinkaya gülmeye ihtiyacımızın her gün arttığından söz ediyor. Baskı ve sansürün de yeni ve farklı şeyleri denemenin önündeki en büyük engel olduğunu düşünüyor. Boyun eğmeyen bir toplum olarak da daha güzel günlerin geleceğine umudu tam.
- Sanatsal yolculuğunuz dram, komedi, sosyal medya programları ve tiyatro ile devam ediyor. Hepsi farklı bir yönünüzü mü besliyor, birbirini mi tamamlıyor, nedir bu üretimlerin sizdeki karşılığı?
Aslında bu kısmıyla pek ilgilenmiyorum, Hepsinin çeşitli katkıları var ama özünde aynı şeyi yapıyorsunuz o da elinizdeki rolle bağ kurup bu bağı seyirciye taşımak. Kısacası önemli olan rol, diyaloglar ve replikler. İyi yazılmış sahnelerden oluşan bi hikayenin içinde beğendiğim bir rol varsa işi yapmak isterim. Bu bir tiyatro metni de olabilir senaryo da… Tiyatro kökenli olmanın avantajını tabi ki kullanıyorum yani sahnede de ekranda da oynayabiliyorum.
-Salgın, memleketin hali, dünyadaki kasvet ve savaşlar derken zor zamanlar yaşadık, yaşıyoruz. Siz nasıl geçirdiniz bu dönemi?
Bu dönemi çoğumuz gibi takip ederek geçirdim. Biz ülkemizin sorunlarıyla ilgilenen daha doğrusu ilgilenmek zorunda kalan bir toplumuz! Bir oyuncu olarak görevlerimden biri duyarlılık kazandırmak. Bu yüzden seçtiğim bazı işleri buna göre değerlendiriyorum. Mesela şu anki tiyatro oyunum "Doğal Afet" kadın cinayetlerine değiniyor. Bir önceki oyunum "Kalp" ötekileştirmeyle ilgiliydi. Toplumsal konulara ilgisiz kalmaktansa kişisel fikrimi paylaşmaktan yanıyım.
- Kendinizi dünyadan korumak için neler yaparsınız, nelere sığınırsınız?
Filmlere sığınırım! Özellikle evde film izlemeyi çok severim. Bir filmde duyduğunuz bir söz o anki sıkıntınıza iyi geldiği gibi ufkunuzu da açar. Bazen de sadece kafanızı dağıtır. Bunun dışında müzik dinlemek, meditasyon, yin yoga da iyi gelir…
- Hepimizin zorlu sınavları oldu, düştük, kalktık bazen kalkamadık ama illa ki dersler aldık. Bu anlamda yaşam serüveninizin neredesiniz?
Kendimi çok yıprattığım uzun bir zamanı geride bıraktım. Kaygılı yapıda olduğum için hâlâ yıpratıyorum ama en azından kaygımdan kaçmıyorum. Böylece daha çok zarar vermiyorum kendime. Benim için en zoru, hayatın büyük bir kısmının kontrolünün elimde olmadığını öğrenmek. Hala her şeyi kontrol etmeye çalışıyorum ama hayat öyle işlemiyor! Sabretmek, haksızlık olarak gördüğüm bazı şeyleri kabul etmek, bazen elimden hiç bir şeyin gelmemesi, tüm bunlar benim için çok zor ama öğreniyorum.
-Çocukluğunuzdan bu yana çok ülke gezdiniz, farklı yaşamlar deneyimlediniz. Peki, İstanbul’un o bağışıklık yapan kaosuna, girdabına kapılmamak mümkün mü, kentle nasıl bir ilişkiniz var?
Annem Ankara'da yaşadığı için ziyarete gittim. Ankara'dan İstanbul'a dönerken birden şöyle düşündüm: "Ankara annem gibi, İstanbul sevgilim!" İstanbul fırtınalı bir ilişki yaşadığım sevgili gibi resmen. İlk geldiğim yıllar depresyona girmiştim. Şimdi anlıyorum. Buradaki kaos yoruyor ama üstesinden geldikçe güçlendiğinizi görüyorsunuz. Güç burada, cesaret burada, arzular burada, bu yüzden canlı hissettiriyor İstanbul.
- Sanatınızda farklı tarzlar, yeni kulvarlar denemekten çekinmiyorsunuz ama yine de gitmekten korktuğunuz alanlar var mı?
Yok! “Ben yapamam” diye diye her seyi yapanlardanım. Hep bir kaygı hep bir telaş, uykusuz geceler ama sonuçtan memnun kalıyorum. Yeni ve farklı olana büyük ilgi besliyorum. Diğer türlüsü cansız hissettiriyor.
- Günümüzde tahammül yok, zaman değerli ve kimse kimseye gerçek anlamda zaman ayırmıyor. Sosyal medyanın tükettiği yaşantımız da cabası. Sizin çağın ruhuyla ilişkiniz nasıl?
Bence negatif tarafa düşmemek mümkün. Şahsen sevdiklerimle birbirimize vakit ayırıyoruz, sosyal medyanın avantajlarindan faydalanıyorum. Ya da bir toplantıyı, trafikte zaman kaybetmektense Zoom’dan yapabiliyorum. Mesele çağın getirdiği yeniliklerde değil, sizin kendinizi neresinde konumlandırdığınızda. Tüm yenilikler yeni avantajlar getirdigi gibi, yanlış kullanıldığında dezavantaja dönüşüyor. Yeni çağa uyumlanmak lazım.
-İnsanlar gülmeye çok ihtiyacı var. Peki, günümüzde mizah nerede duruyor ya da durmalı?
Dünya çapında sarkastik mizaha doğru evrildik. Sanırım dünyanın zor bir dönemden geçmesinden kaynaklanıyor. Kritik konulari tiye alarak rahatlıyoruz. standupçı arkadaşım Baturay başarılı bir örnek ama hep bir sınır var. her toplumun sınırı farklı. toplum ne kadar ilerlemişse alınganlığı da o kadar azalıyor, mizahı daha rahat kaldırıyor. bazı toplumlarda kendinizi mahkemede bile bulabilirsiniz.
- Mizahın üstünde de Demokles’in kıcılı gibi sansür ve oto sansür sallanıyor mu?
Tabii ki var, dediğim gibi bazı toplumlarda sınır yok bazılarında belli derecelerde var. Aklıma Cihat Hazardağlı geldi, Plastip Show’la ünlenmisti. Plastip Show’da, siyasi figurlerin kuklalarini kullanarak tiye alırdı ve bu ulusal televizyonda yayınlanırdı! Fakat sonra sansürden dolayı kaldırıldı. Bu sadece bir örnek. Sansür ve otosansür çok tehlikeli. Baskı yaratıyor. Baskının her türlüsü tehlikeli. İfade ve yaratım özgürlüğünü yok ediyor. Bu tam da, bir korku toplumunun temellerinden biri. Toplumu hep geride tutuyor. Çünkü korkudan hiç bir şey deneyemez oluyorsunuz, ilerlemeyi engelliyor. Mizahtan ne zarar gelebilir? Aksine, mizah anlayışından yoksun toplumlar zarar vermeye başlar.
- Kişisel bir bakış açısı belki ama ben sizi melankoli yönü ağır, karamsar bir ruh olarak görüyorum. Gülüşünüz, eğlenceli ikliminiz ve mizahınız da bu yüzden daha özel geliyor. Ne dersiniz?
Teşekkür ederim, bu çok doğru. Daha da doğrusu, karamsardan çok gerçekçiyim. Gerçekler biraz da karamsar olmayı gerektirir. Bence bu dünyaya sorunların üstesinden gelmeye geldik, yani bir kişi gösterebilir misiniz bana hic sorun yaşamayan? İnsanı çaresiz hissettiren, kendini yalnız hissetmesi ama hepimizin aynı gemide olduğunu bilmek çözüm odaklı kılıyor. Böylece hayatın eğlencesi de mizahı da kaybolmuyor.
-Bir de kendinize en çok neyi sorarsınız, yanıtı hep farklı mıdır?
"Ben ne istiyorum? “Hala aynı şeyleri istiyor muyum?” “Gerçekten istedigim bu mu?". Bazen başkalarının fikirleri kendi fikriniz haline dönüşür ya da eskiden istediğiniz şeyi hala istiyorsunuz sanırsınız ama oturup düşündüğünüzde hayret veren bir cevap çıkabilir. Bende bazen öyle olur.
ATATÜRK ÖĞRETİLERİ GENLERİMİZDE VAR
-Türkiye kadın mücadelesi için zor bir ülke. Kadın hareketinin Türkiye’deki geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Ne zaman iyileşme olur bilemiyorum ama üstesinden gelene kadar yola devam edeceğiz. Bazı toplumlar susmaya yatkındır, biz öyle bir toplum değiliz. Empat bir toplumuz. Birbirimize sahip çıkıyoruz ve vazgecmiyoruz. Kadınlarımız cesur. Ülkemiz, kadına ve kadının toplumda etkinliğine son derece önem veren bir lider tarafindan kuruldu. Atatürk öğretileri genlerimizde var bu yüzden biliyorum, pes etmeyecegiz.
AŞK YENİ DÜNYADA DA VAR
- Yeni dünyada aşk var mı, nasıl yaşanıyor?
Bence yaşanıyor. Örnek olarak Emre'yle nasıl tanıştık anlatayım. Eserini beğenip sosyal medyada fotoğrafını paylaştım ve etiketledim. O da sosyal medyadan teşekkür etti ve ordan mesajlaşmaya başladık. Yeni dünya sayesinde iletişime geçtik. Çoğunluk, yeni dünyada aşkın kalmadığını savunuyor ama bence bu, sistemi suçlamak kolay olduğu için. Size vakit ayırmayan biri yeni dünya yüzünden değil kendi karakteri yüzünden üzüyordur.
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan'dan yeni asgari ücret çıkışı
- 'Erdoğan, Akşener'i istifadan vazgeçirdi'
- Bağımsız Milletvekili Salih Uzun'dan açıklama
- 'Abdullah Öcalan evlenmek istiyor'
- MHP'den istifa etti: 'Susturamayacaklar'
- En düşük emekli maaşı belli oldu!
- Şüpheli araçtan 'kadın cesedi' çıktı
- Arda Güler'in hareketi gündem oldu!
- İmralı senaryosu
- Roketsan’ın yazılım mühendisi evinde ölü bulundu