Bir yalnızlık güldürüsü: Özür dilerim
İzleyiciye sunduğu komedinin altında yalnız ve parçalanmış yaşamlara bir deniz feneriyle ışık tutan Özür Dilerim’i başrol oyuncuları İbrahim Büyükak, Oğuzhan Koç ve Gizem Karaca ile konuştuk.
İbrahim Büyükak’ın yazıp yönettiği, cuma günü Disney+’ta yayına giren Özür Dilerim, kardeşi ve eski nişanlısına karşı yaptığı hataların bedelini ödemek için uzun bir yolculuğa çıkan Erkin’in (İbrahim Büyükak) öyküsünü anlatıyor. Büyükak’a filmin başrollerinde eşlik eden isimler ise Oğuzhan Koç (Koray) ve Gizem Karaca (Merve). Üç başarılı isimle izleyiciye eğlenceli dakikalar sunmayı vaat eden filmin ve karakterlerin derinlerine indik. Orada hüzün ve yalnızlık bulduk...
- Erkin bir deniz feneri bekçisi. Deniz feneri pek çok filmde ve edebiyatta önemli bir göstergedir. Neden karakteriniz için bu mesleği seçtiniz? Erkin karakteriyle ne açılardan örtüşüyor?
İbrahim Büyükak: Aslında karakter bir dönüşüm yaşıyor hikâyenin başında. O dönüşümden dolayı karakteri yalnızlaştırmak istedim. Çünkü hikâyenin o kısmında bir borç vesilesiyle yola çıkma gibi bir ufak tetikleyici var. Ancak asıl tetikleyici pişmanlığı ve yalnızlığı. Bu yüzden deniz fenerini, yalnızlığın altını çizmesi için kullandım.
Oğuzhan Koç: Bir de tespitin şuradan güzel, deniz fenerini odak noktasına alırsan gerçekten art house sinema da yapabilirsin, tatlı bir dram da. İbo çok komik şeyler yazmayı seven bir insan olduğu için bunu art house’un köşesine götürüyor, o zıtlık çok tatlı oluyor komedide. Yıllar sonra adamı çok kalabalık bir yere koymaktansa bir adamın gidebileceği en yalnız, en son noktaya götürüp oradan geri getirmek çok daha eğlenceli geldi ona bence. Filmin her yerinde deniz feneri yok ama temsil ettiği şey güzel.
- Karakterinizi düşündüğümüzde bu yalnızlık imgesi üzerinden nasıl bir sonuç çıkardınız?
O. Koç: İbrahim hikâyeyi anlattığında, benim karakterim daha edilgen bir karakterdi. Abisinin çekip çevirdiği, abisi ne derse yapan bir adamdı. “Ben öyle bir karakter olamam, çakal olamam, o olsun bari” diyen bir adamdan, “Bu adamdan bana hayır yok. Ben kendi hayatımı kurayım” derken kendi hayatını da tam kuramayan aslında hem abisinin yalnızlaştığı hem kendisinin hem sevgilisini yalnızlaştığı üç parçaya dağılmış bir yapboz gibiyiz. Filmin sonunda da bu yapboz çözülüyor.
Gizem Karaca: Oğuzhan’a katılıyorum. Birebir aynı aslında. Sadece kardeş ilişkisi değil, bir kadın ve bir erkeğin arasındaki ilişkinin de dahil olduğu bir hikâye. Hayatlarını birleştirmek üzereyken erkek bu sorumluluktan korkup kaçıyor, kadını terk ediyor ve yaşadığı badirelerden sonra hayatını toparlamaya çalışan, üzüntüsünü ve sinirini içinde yenmiş olan kadının, hayatının en renkli döneminde tekrar karşısına çıkıyor. Merve karalar bağlayan, “beni nasıl terk eder” diye yakınan bir kadın değil. Tam tersine bu öfkeyi 5 yıl içinde tutmuş. Evlenmesine üç gün kala terk edilmek tabii ki de berbat bir his ama hayatta bu birçok durum için geçerli. Bir işe başlayacakken üç gün kala bozulması da aynı üzüntü ve stresi yaşatabiliyor. Her şey yolunda giderken bir anda yön değiştiren bir ilişkinin hikâyesi. Bu durum Merve’nin doğal olarak öfkelenmesine sebep oluyor.
- Karakterlerin psikolojik durumlarını siz nasıl ele aldınız?
İ. Büyükak: Yazdığım tüm karakterlerin psikolojik durumları ile ilgili çok düşünürüm. Burada da dengesiz, saçma davranan bir adamım ama bu saçmalığı da tamamen bir komedi öğesi haline getirmek istemedim. Hem sevgilisini terk etmesini bir makul sebebe bağlayıp hem de sorumsuz davranışlarının temelinde çok erken yaşta olgunlaşması ve bu olgunlaşmayı üzerinden atmak için olmadığı bir insan gibi davranmasını baz aldım.
G. Karaca: Merve’nin annesi yalnız bir kadın. Annesi de babasından dolayı sorunlar yaşıyor ancak Merve yaşananlardan dolayı babayla arası kötü olan bir kız değil. Annesinin yanında olup taraf tutmuyor. Annesiyle kalmış, babasıyla da arasını iyi tutmuş ama içeride bir yerde bundan etkilenmiş. Öfkesi bundan olabilir.
- İnsanlar son günlerde epey gergin ve stresli. Filmin bu zamanda izleyiciyle buluşuyor olması da önemli diye düşünüyorum...
O. Koç: Uzunca süredir çok tatsız şeyler oluyor. Memleketin de bizim de çok tadımız yok. Biraz eğlenmek istiyoruz, gülmek, şarkı söylemek, keyif almak... Bunları düşünmek istediğimiz bir dönemden geçiyoruz. Ben çok doğru bir zamanda, çok doğru bir ihtiyaca yanıt verdiğimizi düşünüyorum. Kendimiz beğendiğimiz için sunuyoruz bunu.
İ. Büyükak: Biz kendimiz gülmediğimiz bir şeyi sunmayız. (Gülüyorlar) Ben de Oğuzhan’a katılıyorum, zor bir dönemden geçiyoruz. Bu sıkıntılardan insanları en azından 107 dakika uzaklaştırsak çok iyi olur. O anlamda da filme de inanıyorum, seyirciyle birlikte eğleneceğimizi düşünüyorum.
G. Karaca: 107 dakika boyunca eğlenmeye hazır olun.
BİRBİRİMİZİ BİLİYORUZ
- Eskiden beri arkadaş olduğunuzu biliyoruz. Bu arkadaşlık, birlikte oynadığınız sahnelerde avantaja dönüştü mü?
O. Koç: Bu bizim eskiden beri büyük bir avantajımız. Profesyonelce bakmayı başarıyoruz. Kimsenin kıyağı, torpili yok. Yaptığımız eleştiriler, karşı tarafın işini daha iyi yapması için. İbrahim bana “Şöyle yap, böyle yapma” dediğinde bir an bile ‘’Ya öyle mi görünüyorum, acaba öyle mi yapsam’’ diye düşünmüyorum. “Şu sahneyi amuda kalkarak oyna” dese yaparım. “Bir bildiği vardır” diye düşünürüm. O da benimle aynı şeyi düşünüyordur. Çok Güzel Hareketler Bunlar’dan beri bu böyle. Bazen reji geliyor, “Bu sahne için 4 saat ayırdık diyorlar” İbrahim, “45 dakika yeter” diyor, ben de bir düşünüyorum “45 dakikada çekilir mi” diye, 45 dakikada bitiyor. Çünkü o beni biliyor, ben onu. Gizem aramıza şahane bir biçimde katıldı en büyük şanslarımızdan biri de o.
İ. Büyükak: Gizem’in hem uyumlu hem de bizim enerjimizde bir insan olması çok mutlu etti bizi. Çünkü bizim garip bir enerji tezatımız var. Ben çok fazla enerjik biriyim, gereğinden fazla. Oğuzhan çok sakindir. Rol bazında bizi dengeye oturtuyor. Gizem rolünü, çok öfkeli bir kız olmasına rağmen biraz da sarkastik bir yerden oynayınca, o öfke antipatik televizyon romantik komedisi kızından çıkıp daha gerçek bir yere oturuyor.
YAVAŞ VE AÇIK SÖZLÜ BİR YAŞAM
- Film bir yandan da bize bir yaşam tarzı gösteriyor. Bir sahil kasabası ve orada yaşayan insanlar...
G. Karaca: Benim için alışmak kolay oldu. Çünkü yarı İstanbul yarı İzmir’deyim.
İ. Büyükak: Filmde Merve’nin yanına gittiğimizde onun dünyasına da dahil oluyoruz.
O. Koç: Bir de hepimiz, bireysel olarak o sakinlikte, o uzaklıkta yaşamaya gayret ettiğimiz için bu yaşamın empatisini yapmak çok zor olmadı. Ama bu iki adam oraya gittiğinde oraya ait olmadığını çok belli ediyorlar. Herkesin sakince yaşadığı bir yere, bir anda gidiyorlar ve zorlanıyorlar.
- İstanbul’a göre orada nasıl bir yaşam ritmi var?
G. Karaca: Acelesi yok kimsenin. Trafikte de yok! O bazen delirtebiliyor. Herkes çok açık sözlü ve rahat. Özetlemek gerekirse herkes rahat, tatlı tatlı yaşıyor. Ben de ona ayak uydurdum. Merve de o yüzden bana bonus oldu. Çünkü zaten sörf okulunda çalışan, terlikleriyle ve ıslak saçlarıyla gezen bir kız.
İLK DİJİTAL DENEYİM
- Filmin dijital platformda olmasının avantajları neler?
İ. Büyükak: Artık izleme alışkanlıkları değişiyor. Ben de “bu yıl böyle bir şey denemek istiyorum” dedim. Sinema ayrı bir sevgi benim için her zaman ama Özür Dilerim de seyircinin elinin altında olan, defalarca izleyebileceği ve çok çabuk ulaşabileceği bir alanda olduğu için de heyecanlıyım.
G. Karaca: Benim de ilk dijital projem. Evinin rahatlığında izleyebileceğiz hem de çok iyi bir platformda olacak. O yüzden heyecanlı ve mutluyum.
En Çok Okunan Haberler
- Saadet'te yeni genel başkan belli oldu
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- Yandaş yazar, son anket sonuçlarını açıkladı!
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- İstanbul'da aile katliamı
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- 'Bu işin şakası yok, herkes ayağını denk alsın'
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!