Bir Gürcü peri masalı

2017'de çektiği Let The Summer Never Come Again ile Kafkasya'nın örselenmiş ruhani kökenlerine göz atan genç kuşağı sıra dışı yönetmenlerinden Aleksandre Koberidze yeni uzun metrajında "Gökyüzüne Baktığımızda Ne Görüyoruz?" diye soruyor. Ve bizi yine Kafkas coğrafyasında bu kez masalsı bir aşk yolculuğuna çıkarıyor.

Bir Gürcü peri masalı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.01.2022 - 11:19

Gökyüzüne baktığımızda ne görürüz? Peki ya denize, ormana? Etrafımızda olup bitenlere, şehrin keşmekeşine? Belki de şöyle sormalıyız: içinde yaşadığımız dünyaya gerçekten bakıyor muyuz? Ya da baktığımızda görüyor muyuz?

Gürcü yönetmen Aleksandre Koberidze, bu sorulara yanıt aradığı üçüncü uzun metraj filmi Gökyüzüne Baktığımızda Ne Görüyoruz? (What Do We See When We Look At The Sky?) ile alışık olduğumuz masalsı üsluptan uzak bir aşk öyküsü anlatıyor. Normal şartlarda bir aşk hikayesinin arka planı olacak tüm öğeleri filminin harcı, çekirdeği oluşturacak unsurları ise çeperi haline getiriyor ve bir peri masalı kisvesi altında seyircisini varoluşsal bir yolculuğa davet ediyor. 

Hikâyenin “Bu aptallar hiç kuzgun görmedi” diye başlaması da bundan... Bu sözlerin peşi sıra izlediğimiz sahnelerde yaşamın ‘anlarına’ odaklanan filmde bir süre, okuldan çıkan çocukları, onları alan ebeveynlerini, başıboş köpekleri ve sokağın karmaşasını gözlemliyoruz. Kamera sakince olanları izlerken kadraja iki kişinin ayakları giriyor. Robert Bresson’un elleri gibi, anlatısını ekseriyetle ayaklar, bacaklar, kollar ve eller üzerine inşa eden Koberidze, girizgahla birlikte üslubunu da açık etmiş oluyor bir bakıma...

'FOLKLORİK BİR ANLATI...'

Masallara uygun bir biçimde öyküye eşlik eden dış sesle birlikte bu ikilinin ana karakterlerimiz Lisa (Ani Karseladze) ve Giorgi (Giorgi Ambroladze) olduğunu öğreniyoruz. Aynı gün içerisinde iki kez karşılaştıktan sonra birbirlerine âşık olan ve buluşmaya karar veren çiftimizin başı, elbette folklorik bir anlatıya yakışır bir biçimde dertten kurtulmuyor ve lanetleniyorlar. Bu laneti esas kızımız Lisa’ya haber verenler ise Koberidze’nin fark ettirmeye çalıştıklarıyla uyumlu. Çünkü gündelik hayatın koşuşturmacası içerisinde muhtemelen gözden kaçırdığımız detaylardan mürekkep: küçük bir fidan, bir yağmur oluğu, bir güvenlik kamerası ve rüzgâr...

Her gün işe, toplantıya, okula, spora ya da birileriyle buluşmaya giderken hiç dikkat etmediğimiz oluklar, üzerine bastığımız fidanlar, otlar, sürekli bizi izlediği halde umurumuzda olmayan kameralar ya da her gün tenimize değip geçerken hissetmediğimiz rüzgâr veriyor korkunç haberi Lisa’ya. İki aşık, kötücül büyülerin etkisinde başkalaşım geçiriyorlar ve sahip oldukları tek yeteneklerini de kaybediyorlar. Birbirilerini tanıyamadıkları gibi Lisa tıp okumaya, Giorgi ise futbola devam edemiyor ama kader onları aynı kafede bir araya getirmekten de geri durmuyor.

Gürcistan’ın sahil kenti Kutarisi’nin yaz aylarında, bir yanda Dünya Kupası maçları, diğer yanda maç izleyen insanlar, oynayan çocuklar, parkta dolaşanlar, etrafımızda bize eşlik hayvanlar, gölgeler, sesler, konuşmalar... Yönetmen Koberidze, hayatın telaşının aksine usul usul gezdiriyor kamerasını Kutarasi’nin sokaklarında ve insanlarının arasında... Tercih ettiği kadrajları ve kasıtlı olarak uzun tuttuğu planları yer yer Terrence Malick’i hatırlatan bir dikkatle ve özenle stilini hikayesine yedirdiğini kanıtlıyor. Bir peri masalı sahnesini süslemesi gereken her detayı incelikle, ustalıkla gözlemlemekle kalmıyor; adeta Lisa ve Giorgi’nin büyülü aşklarını anlatmak istediklerine malzeme yapıyor.

KISA SÜRELİĞİNE DE OLSA 'DÜŞÜNMEYE' ZORLUYOR

Gökyüzüne Baktığımızda Ne Görüyoruz?, Lisa’yla Giorgio’nin aşklarının filmi değil. Bazen aşka, bazen hayatımızdaki sorunlara, belki evliliğimize, belki de işimizdeki problemlere, gelecek korkularımıza kapılıp kaçırdığımız ‘şeylerin’ filmi. Etrafımıza bakarken görmediklerimizin, görürken anlamadıklarımızın, anladığımızı sanırken aslında üzerine kafa dahi yormadıklarımızın filmi. Evlilik, ilişki, meslek derken sürekli bıkmadan usanmadan "isim koymaya" çalışmalarımızın, isimlendirdiğimizde değişen bakış açımızın ve tüm bunların peşinde koşarken, mütemadiyen hayatı kaçırışımızın bir tezahürü... Bilhassa filmin finalde verdiği yanıt, 150 dakika boyunca anlatılan bir hikâyenin alabildiğine basit ve bir o kadar anlamlı özetine dönüşüyor. Koberidze, Faraz Fesharaki’nin büyülü gerçekçi kamerasının yakaladığı her enstantane ve kompozisyonla evrenin bütününde görmekten vazgeçtiklerimizi ‘fark etmeye’ davet ederken, gördüklerimizi de kısa süreliğine de olsa ‘düşünmeye’ zorluyor.

Şu bir gerçek ki, Koberidze’nin meramını dile getirirken kullandığı dolambaçlı yöntem bir labirenti andırsa ve pek çok seyirci için sıkıcı olsa da zaten nihai hedefi ‘parçalar’ olduğu için anlaşılabilir hale geliyor. Fakat yine de filmin uzun tuttuğu bazı planların filmin duygusunu zedelediğini ve bazen bu detayların filmi boğduğunu da söylemeliyim. Evet, Gökyüzüne Baktığımızda Ne Görüyoruz?, izlemesi zor bir film ama tuhaf bir biçimde, bir o kadar da kolay. Çünkü aslında sadece ‘bakmanızı’ öğütlüyor. Film, 7 Ocak’ta MUBI Türkiye’de gösterime girdi...

Puanım: 7/10

Başak Bıçak – basakbicak@gmail.com


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler