Bir devrin sonu: 5 filmde James Bond’u oynayan Daniel Craig'e veda

Daniel Craig’in son kez James Bond’u canlandırdığı No Time to Die vizyona girdi. İngiliz aktör Craig, yeni James Bond filminde son kez gizli ajan olarak görülecek. Peki 007 smokinine ve belki de bir süreliğine olsa Martini içmeye veda edecek olan Daniel Craig nasıl bir Bond oldu ve filmlerinde neler öne çıktı?

Yayınlanma: 04.10.2021 - 12:03
Bir devrin sonu: 5 filmde James Bond’u oynayan Daniel Craig'e veda
Abone Ol google-news

İlk önce herkes itiraz etti, neymiş efendim ‘Sarışın Bond olmaz’mış… Üstelik bu yeni Bond hiç de centilmen durmuyormuş, kaba saba bir tipe benziyormuş… Muş muş da muş muş… Ama bugün geldiğimiz noktada Daniel Craig bırakın kendini ispat etmeyi, tüm zamanların en çok hasılat getiren 007’si oldu. Kendine has tarzı ile karaktere getirdiği derinlik belki de bundan sonraki James Bond filmlerinin de kaderini belirleyecek denli etkiliydi. Bir yandan yeni 007 kim olacak tartışmaları süredursun, biz şu sıralar 5. ve sonuncu Bond filmiyle salonlara gelen Daniel Craig’e hakettiği gibi bir veda edelim.

Eon Productions’ın 1962 yılında ilk Bond filmi “Dr. No” ile başlattığı ve bugün, neredeyse 60 yıl sonra 25. filmle devam ettirdiği James Bond serisi toplam 7 milyar dolarlık hasılatıyla sinema tarihinin en çok gelir getiren üçüncü franchise’ı oldu. Yazar Ian Fleming’in yarattığı İngiliz ajan James Bond artık hiç şüphesiz sinema tarihinin en çok film çekilen karakteri (tabii Marvel bu konuda çok seri çalışıyor ve bu ünvan yakında el değiştirebilir ama Bond şimdilik rakipsiz). İlk olarak Sean Connery (6 film) ile başlayan ardından George Lazenby (1 film), Roger Moore (7 film), Timothy Dalton (2 film) ve Pierce Brosnan (4 film) ile devam eden seride bu saydığımız aktörlerden hangisi en başarılı James Bond idi tartışması öyle kolay kolay sonuçlanacak bir mevzu değil, zira herkesin kendine göre tercih nedenleri var. Daniel Craig’in ise, sarışınlığı bir yana, role ciddi bir fark getirdiği tartışılmaz. Onun 007 rolünü üstlendiği “Casino Royale” ile birlikte Bond filmlerinde de ciddi bir üslup farkı oluştu ve 2000 sonrası Hollywood aksiyon filmlerinde Bourne ve Mission: Impossible gibi yapımların tercih ettiği daha gerçekçi anlatılara yöneldi 007 serisi.

“No Time To Die” ile 007 smokinine ve belki de bir süreliğine olsa Martini içmeye veda edecek olan Daniel Craig nasıl bir Bond oldu ve filmlerinde neler öne çıktı? İlk olarak da, sırasıyla “Casino Royale” (2006), “Quantum of Solace” (2008), “Skyfall” (2012), “Spectre” (2015) ve nihayet “No Time To Die” ile 5 serilik Bond kariyerini geride bırakan Daniel Craig’in 007 macerası nasıl başladığını onunla yapılmış söyleşilerden derlediğimiz kendi sözleriyle dinleyelim dedik.

HER ŞEYİN BAŞLANGICI

Daniel Craig anlatıyor: “Oyunculuk okulumdan beri beni kanatları altına alan casting direktörü ve çok sevdiğim dostum Mary Selway sayesinde oldu aslında. Sinema yapmak istiyorudum ve Mary o anlamda bana çok yardım etti. Hem Spielberg filmleri gibi büyük yapımlar için çalışıyordu hem de küçük ama çok ilginç İngiliz filmleri için ve Barbara Broccoli’nin de çok yakın arkadaşıydı. Sonra Mary öldü ve ben onun tabutunu taşıdım. Barbara Broccoli ile tanıştım sonra. O sıralar onun kim olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu, Bond filmleri yapan 70 yaşında bir kadın olduğunu sanıyordum. Oysa benim yaşlarımda ve çok güzel, muhteşem bir kadın. Bana geldi ve ‘Merhaba Daniel’ dedi, bir şekilde tanışmış olduk. Altı ay sonra telefon etti bana ve ‘Bir çay içelim’ dedi.”

007 OLUR MUSUN?

“Gittim, oturduk, konuştuk; bana ‘Senin James Bond olmanı istiyoruz’ dedi. Ha..iktir dedim, yani neden ki? ‘Çünkü bunu yapmanı çok istiyoruz’ dedi. Benim de ukalalığım tuttu, senaryoyu görmeden bir şey söyleyemem dedim. Paul Haggis’in yazdığı senaryoyu yolladılar evime ve 10 dakika içinde tamamını okudum. Casino Royale’den yola çıkarak muhteşem bir senaryo yazmıştı Haggis. Daha önce yaptıklarının tersini yapan bir senaryoydu ve ben de zaten o güne dek yaptıklarını yapmak istemiyordum ve yine öyle olacaksa olmayayım diyordum. Yani sonuçta Pierce’ı taklit edecek değildim, Sean gibi olmaya çalışmak istemiyordum…Ama o senaryo farklıydı ve ben de istediğim gibi bir Bond olabilirdim; mizahsız bir Bond mesela… (gülüyor)  Barbara’ya şunu söyledim; eğer benim Bond olmamı istiyorsan, o sete gelip de ‘Benim adım James Bond’ diyeceksem sadece ve sadece filmin tüm aşamalarına beni dahil edersen olur. Tüm hayatımı değiştirecek bir roldü bu ve değiştirdi de. O yüzden her şeyden haberdar olmak istedim, sete gidip de karanlıkta olmak istemedim.”

BARA GİDİP MARTİNİ İÇTİM

“Yine de karar verme sürecim uzun sürdü. Bu sırada etrafımdakilere, yakınlarıma hep soruyordum, ne düşünüyorsun, ne yapayım diye. Baltimore’da “The Invasion” filminin çekimlerindeydim ve o sırada stüdyoya gelip bir deneme çekimi yaptım, sonra geri dönüp devam ettim. Bir markette alışveriş yapıyordum, haftalık yiyecekleri falan alıyordum, telefon çaldı. Açtım, Barbara arıyordu ve “Seninleyiz evlat” dedi. Peki dedim, kapattım ve sakince alışveriş arabasını bıraktım, içki reyonuna gidip bir şişe votka, bir şişe vermut, bir kokteyl shaker’ı ve kokteyl bardağı aldım. Sonra eve gidip içmeye başladım. Çok hazindi bir yandan da çünkü yalnızdım ve kimseye de söyleyemiyordum, yasaktı. Üç tane falan içtikten sonra bir bara gittim artık. Üç Martini de orada içtim ve bu sırada hep gülümsüyordum herhalde çünkü barmen gelip ‘Ne oldu, çok mutlusun?’ dedi. Ben de ona ‘söyleyemem ki’ dedim.”

EN UZUN BOND FİLMİ: NO TIME TO DIE

163 dakikalık süresiyle en uzun Bond filmi ünvanını alan “No Time To Die” (“Ölmek İçin Zaman Yok”) James Bond’un CIA’den bir eski dostunun ondan yardım istemesiyle gelişen olayları anlatıyor. Filmin diğer rollerinde Bond kızları olarak Ana De Armas, Lea Seydoux, MI& ajanları rolünde Lashana Lynch (ki onun için gelecek Bond yorumu yapılmıştı bir hayli), Naomie Harris (Eve Moneypenny), kötü adam kadrosundan Rami Ralek ve Christophe Waltz yer alırken M rolünü bir kez daha Ralph Fiennes üstleniyor. Yönetmen koltuğunda ise adını “True Detective” dizisiyle duyuran Cary Joji Fukunaga oturuyor. Daniel Craig bu son filmde Land Rover Defender en yeni modelini kullanırken, Aston martin Valhalla’nın da bir sahnede görüleceği ama kullanılmayacağı biliniyor. Son ama daha az önemli değil elbette; No Time To Die'ın aynı adlı şarkısını genç kuşağın karanlık ruhlu yıldızı Billie Eilish söylüyor ve inanın hiç fena değil.

DANİEL CRAİG’İN ‘BOND KIZLARI’

Vesper Lynd  (“Casino Royale”)

Birçoklarına göre “Casino Royale”de Eva Green’in canlandırdığı Vesper Leynd bugüne dek james Bond’un ilk gerçek aşkıydı. Gerçi daha önce evlenmişliği de vardı (“On Her Majesty’s Secret service” filminde Diana Rigg’in canlandırdığı Teresa di Vincenzo) ama Daniel Craig ilk filmiyle Bond’a gerçek aşkı yaşatan oyuncu oldu.

Madeleine Swann (“Spectre”)

Vesper Lynd’in ölümüyle derin bir acıya gömülen james Bond’u buradan yine Fransız bir oyuncu çıkardı bize göre: Lea Seydoux. “Spectre” filminde Madeleine Swann rolünü üstlenen ve “No Time To Die”da da karşımıza çıkan oyuncu gizemli hali ve duru güzelliğiyle Craig’in Bond’unun son aşkı.

Camille Montes (“Quantum of Solace”)

Daniel Craig’in ikinci Bond filmi “Quantum of Solace”da Olga Kurylenko’nun oynadığı Camille Montes muhtemelen gelmiş geçmiş en sert Bond kızlarından biriydi. Üstelik James Bond ile yatmayan ilk Bond kızı (majör rolü olanlar arasında elbette) olarak da önemli bir farkı vardı.

Lucia Sciarra (“Spectre”)

Monica Bellucci’nin canlandırdığı Lucia fazla yaşlı (50 yaşındaydı) olduğu için eleştirilmişti hatırlarsınız ama sonuçta dünyanın en güzel kadınlarından birinden söz ediyoruz, ne yaşlısı? Bond da bizimle aynı fikirdeydi hem.

Severine (“Skyfall”)

Daniel Craig’in şansı kesinlikle Fransızlardan açılmış. “Skyfall”da Severine rolünü canlandıran Berenice Marlohe de trajik bir film noir karakteri olarak arz-ı endam Fransız güzellerinden biriydi.

Strawberry Fields (“Quantum of Solace")

Adı yeter… Kısa ama unutulmaz bir rolde (öldüğünde tüm bedeni petrolle kaplıydı hatırlarsanız) izlediğimiz Gemma Arterton şüphesiz en güzel Bond kızlarından biriydi, keşke biraz daha fırsat tanınsaydı.

DANİEL CRAİG’İN 'KÖTÜLERİ'

Raoul Silva (“Skyfall”)

Sadece Daniel Craig döneminin değil, tüm Bond tarihinin en karizmatik kötü adamlarından birini canlandırmak Javier Bardem’e kısmet oldu. Daha doğrusu homoerotik çağrışımlar taşıyan o müthiş ilk tanışma sahnesinde rolü unutulmaz kılan bizzat Bardem’in kendisiydi.

Le Chiffre (“Casino Royale”)

Danimarkalı aktör Mads Mikkelsen şu sıralar şöhretinin doruklarında ama 2006 yılında “Casino Royale”da canlandırdığı Le Chiffre ile de hiç fena bir sükse yapmamıştı doğrusu. Bond ile kapıştıkları poker sahnesi özellikle unutulmazdır.


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler