Bir devrin sonu: 5 filmde James Bond’u oynayan Daniel Craig'e veda
Daniel Craig’in son kez James Bond’u canlandırdığı No Time to Die vizyona girdi. İngiliz aktör Craig, yeni James Bond filminde son kez gizli ajan olarak görülecek. Peki 007 smokinine ve belki de bir süreliğine olsa Martini içmeye veda edecek olan Daniel Craig nasıl bir Bond oldu ve filmlerinde neler öne çıktı?
İlk
önce herkes itiraz etti, neymiş efendim ‘Sarışın Bond
olmaz’mış… Üstelik bu yeni Bond hiç de centilmen durmuyormuş,
kaba saba bir tipe benziyormuş… Muş muş da muş muş… Ama
bugün geldiğimiz noktada Daniel Craig bırakın kendini ispat
etmeyi, tüm zamanların en çok hasılat getiren 007’si oldu.
Kendine has tarzı ile karaktere getirdiği derinlik belki de bundan
sonraki James Bond filmlerinin de kaderini belirleyecek denli
etkiliydi. Bir yandan yeni 007 kim olacak tartışmaları süredursun,
biz şu sıralar 5. ve sonuncu Bond filmiyle salonlara gelen Daniel
Craig’e hakettiği gibi bir veda edelim.
Eon
Productions’ın 1962 yılında ilk Bond filmi “Dr. No” ile
başlattığı ve bugün, neredeyse 60 yıl sonra 25. filmle devam
ettirdiği James Bond serisi toplam 7 milyar dolarlık hasılatıyla
sinema tarihinin en çok gelir getiren üçüncü franchise’ı
oldu. Yazar Ian Fleming’in yarattığı İngiliz ajan James Bond
artık hiç şüphesiz sinema tarihinin en çok film çekilen
karakteri (tabii Marvel bu konuda çok seri çalışıyor ve bu ünvan
yakında el değiştirebilir ama Bond şimdilik rakipsiz). İlk
olarak Sean Connery (6 film) ile başlayan ardından George Lazenby
(1 film), Roger Moore (7 film), Timothy Dalton (2 film) ve Pierce
Brosnan (4 film) ile devam eden seride bu saydığımız aktörlerden
hangisi en başarılı James Bond idi tartışması öyle kolay kolay
sonuçlanacak bir mevzu değil, zira herkesin kendine göre tercih
nedenleri var. Daniel Craig’in ise, sarışınlığı bir yana,
role ciddi bir fark getirdiği tartışılmaz. Onun 007 rolünü
üstlendiği “Casino Royale” ile birlikte Bond filmlerinde de
ciddi bir üslup farkı oluştu ve 2000 sonrası Hollywood aksiyon
filmlerinde Bourne ve Mission: Impossible gibi yapımların tercih
ettiği daha gerçekçi anlatılara yöneldi 007 serisi.
“No
Time To Die” ile 007 smokinine ve belki de bir süreliğine olsa
Martini içmeye veda edecek olan Daniel Craig nasıl bir Bond oldu ve
filmlerinde neler öne çıktı? İlk olarak da, sırasıyla “Casino
Royale” (2006), “Quantum of Solace” (2008), “Skyfall”
(2012), “Spectre” (2015) ve nihayet “No Time To Die” ile 5
serilik Bond kariyerini geride bırakan Daniel Craig’in 007
macerası nasıl başladığını onunla yapılmış söyleşilerden
derlediğimiz kendi sözleriyle dinleyelim dedik.
HER ŞEYİN BAŞLANGICI
Daniel Craig anlatıyor: “Oyunculuk okulumdan beri beni kanatları altına alan casting direktörü ve çok sevdiğim dostum Mary Selway sayesinde oldu aslında. Sinema yapmak istiyorudum ve Mary o anlamda bana çok yardım etti. Hem Spielberg filmleri gibi büyük yapımlar için çalışıyordu hem de küçük ama çok ilginç İngiliz filmleri için ve Barbara Broccoli’nin de çok yakın arkadaşıydı. Sonra Mary öldü ve ben onun tabutunu taşıdım. Barbara Broccoli ile tanıştım sonra. O sıralar onun kim olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu, Bond filmleri yapan 70 yaşında bir kadın olduğunu sanıyordum. Oysa benim yaşlarımda ve çok güzel, muhteşem bir kadın. Bana geldi ve ‘Merhaba Daniel’ dedi, bir şekilde tanışmış olduk. Altı ay sonra telefon etti bana ve ‘Bir çay içelim’ dedi.”
007
OLUR MUSUN?
“Gittim,
oturduk, konuştuk; bana ‘Senin James Bond olmanı istiyoruz’
dedi. Ha..iktir dedim, yani neden ki? ‘Çünkü bunu yapmanı çok
istiyoruz’ dedi. Benim de ukalalığım tuttu, senaryoyu görmeden
bir şey söyleyemem dedim. Paul Haggis’in yazdığı senaryoyu
yolladılar evime ve 10 dakika içinde tamamını okudum. Casino
Royale’den yola çıkarak muhteşem bir senaryo yazmıştı Haggis.
Daha önce yaptıklarının tersini yapan bir senaryoydu ve ben de
zaten o güne dek yaptıklarını yapmak istemiyordum ve yine öyle
olacaksa olmayayım diyordum. Yani sonuçta Pierce’ı taklit edecek
değildim, Sean gibi olmaya çalışmak istemiyordum…Ama o senaryo
farklıydı ve ben de istediğim gibi bir Bond olabilirdim; mizahsız
bir Bond mesela… (gülüyor) Barbara’ya şunu söyledim;
eğer benim Bond olmamı istiyorsan, o sete gelip de ‘Benim adım
James Bond’ diyeceksem sadece ve sadece filmin tüm aşamalarına
beni dahil edersen olur. Tüm hayatımı değiştirecek bir roldü bu
ve değiştirdi de. O yüzden her şeyden haberdar olmak istedim,
sete gidip de karanlıkta olmak istemedim.”
BARA GİDİP MARTİNİ İÇTİM
“Yine
de karar verme sürecim uzun sürdü. Bu sırada etrafımdakilere,
yakınlarıma hep soruyordum, ne düşünüyorsun, ne yapayım diye.
Baltimore’da “The Invasion” filminin çekimlerindeydim ve o
sırada stüdyoya gelip bir deneme çekimi yaptım, sonra geri dönüp
devam ettim. Bir markette alışveriş yapıyordum, haftalık
yiyecekleri falan alıyordum, telefon çaldı. Açtım, Barbara
arıyordu ve “Seninleyiz evlat” dedi. Peki dedim, kapattım ve
sakince alışveriş arabasını bıraktım, içki reyonuna gidip bir
şişe votka, bir şişe vermut, bir kokteyl shaker’ı ve kokteyl
bardağı aldım. Sonra eve gidip içmeye başladım. Çok hazindi
bir yandan da çünkü yalnızdım ve kimseye de söyleyemiyordum,
yasaktı. Üç tane falan içtikten sonra bir bara gittim artık. Üç
Martini de orada içtim ve bu sırada hep gülümsüyordum herhalde
çünkü barmen gelip ‘Ne oldu, çok mutlusun?’ dedi. Ben de ona
‘söyleyemem ki’ dedim.”
EN UZUN BOND FİLMİ: NO TIME TO DIE
163 dakikalık süresiyle en uzun Bond filmi ünvanını alan “No Time To Die” (“Ölmek İçin Zaman Yok”) James Bond’un CIA’den bir eski dostunun ondan yardım istemesiyle gelişen olayları anlatıyor. Filmin diğer rollerinde Bond kızları olarak Ana De Armas, Lea Seydoux, MI& ajanları rolünde Lashana Lynch (ki onun için gelecek Bond yorumu yapılmıştı bir hayli), Naomie Harris (Eve Moneypenny), kötü adam kadrosundan Rami Ralek ve Christophe Waltz yer alırken M rolünü bir kez daha Ralph Fiennes üstleniyor. Yönetmen koltuğunda ise adını “True Detective” dizisiyle duyuran Cary Joji Fukunaga oturuyor. Daniel Craig bu son filmde Land Rover Defender en yeni modelini kullanırken, Aston martin Valhalla’nın da bir sahnede görüleceği ama kullanılmayacağı biliniyor. Son ama daha az önemli değil elbette; No Time To Die'ın aynı adlı şarkısını genç kuşağın karanlık ruhlu yıldızı Billie Eilish söylüyor ve inanın hiç fena değil.
DANİEL CRAİG’İN ‘BOND KIZLARI’
Vesper Lynd (“Casino Royale”)
Birçoklarına
göre “Casino Royale”de Eva Green’in canlandırdığı Vesper
Leynd bugüne dek james Bond’un ilk gerçek aşkıydı. Gerçi daha
önce evlenmişliği de vardı (“On Her Majesty’s Secret service”
filminde Diana Rigg’in canlandırdığı Teresa di Vincenzo) ama
Daniel Craig ilk filmiyle Bond’a gerçek aşkı yaşatan oyuncu
oldu.
Madeleine
Swann (“Spectre”)
Vesper
Lynd’in ölümüyle derin bir acıya gömülen james Bond’u
buradan yine Fransız bir oyuncu çıkardı bize göre: Lea Seydoux.
“Spectre” filminde Madeleine Swann rolünü üstlenen ve “No
Time To Die”da da karşımıza çıkan oyuncu gizemli hali ve duru
güzelliğiyle Craig’in Bond’unun son aşkı.
Camille
Montes (“Quantum of Solace”)
Daniel
Craig’in ikinci Bond filmi “Quantum of Solace”da Olga
Kurylenko’nun oynadığı Camille Montes muhtemelen gelmiş geçmiş
en sert Bond kızlarından biriydi. Üstelik James Bond ile yatmayan
ilk Bond kızı (majör rolü olanlar arasında elbette) olarak da
önemli bir farkı vardı.
Lucia
Sciarra (“Spectre”)
Monica
Bellucci’nin canlandırdığı Lucia fazla yaşlı (50 yaşındaydı)
olduğu için eleştirilmişti hatırlarsınız ama sonuçta dünyanın
en güzel kadınlarından birinden söz ediyoruz, ne yaşlısı? Bond
da bizimle aynı fikirdeydi hem.
Severine
(“Skyfall”)
Daniel
Craig’in şansı kesinlikle Fransızlardan açılmış. “Skyfall”da
Severine rolünü canlandıran Berenice Marlohe de trajik bir film
noir karakteri olarak arz-ı endam Fransız güzellerinden
biriydi.
Strawberry
Fields (“Quantum of Solace")
Adı
yeter… Kısa ama unutulmaz bir rolde (öldüğünde tüm bedeni
petrolle kaplıydı hatırlarsanız) izlediğimiz Gemma Arterton
şüphesiz en güzel Bond kızlarından biriydi, keşke biraz daha
fırsat tanınsaydı.
DANİEL CRAİG’İN 'KÖTÜLERİ'
Raoul Silva (“Skyfall”)
Sadece
Daniel Craig döneminin değil, tüm Bond tarihinin en karizmatik
kötü adamlarından birini canlandırmak Javier Bardem’e kısmet
oldu. Daha doğrusu homoerotik çağrışımlar taşıyan o müthiş
ilk tanışma sahnesinde rolü unutulmaz kılan bizzat Bardem’in
kendisiydi.
Le
Chiffre (“Casino Royale”)
Danimarkalı
aktör Mads Mikkelsen şu sıralar şöhretinin doruklarında ama
2006 yılında “Casino Royale”da canlandırdığı Le Chiffre ile
de hiç fena bir sükse yapmamıştı doğrusu. Bond ile kapıştıkları
poker sahnesi özellikle unutulmazdır.
En Çok Okunan Haberler
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması
- 'Açız' diye bağırdı, yaka paça dışarı atıldı!