Bir çiftliğin öyküsü

Önce toprağın, sonra da köylünün gücüne inandı Mustafa Kemal Paşa. Ağaç yetişmez denen kurak topraklara hayat veren projeler geliştirdi, çiftlikler kurup, toprağı kendileri gibi tanıyan köylüye emanet etti.

Bir çiftliğin öyküsü
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.04.2022 - 13:23

Büyük Zafer’in hemen ardından dünya basını Ankara’nın başkent olmasını tartışıyor. 

Le Matin yazarı: Ankara dedikleri bir büyük Asya köyünden başka bir şey değildir. 

Paul Erio isimli Fransız gazeteci: Ne eğlence, ne tiyatro, ne sinema var. Henüz elektriği tanımayan bir şehir. Sanki ölü gibi...

Pierre Benoit da Kışın grip, yazın sıtma sözleriyle tanımlıyor Ankara’yı.

La Tribuna’dan Mario Del Sordo 14 Nisan 1925 günü Yaşanmaz Şehir Ankara başlığını atıyor başmakalesine. (B.N. Şimşir, Ankara, 1988, s. 353-369)

Aynı günlerde Mustafa Kemal Paşa ise “borçluyum” dediği Türk köylüsüne örnek olacak devrimci adımını atıyor. Zira o, herkesten daha çok refah, saadet ve servete layık olan ve hak eden köylüdür, diye düşünüyor.

GAZİ’NİN DİRENCİ

Batılıların Ankara için yaptıkları yaşanmaz tanımlamasında ideolojik nedenler ön plandadır. Ama Ankara’nın aydınları, bürokratları da onlardan farklı düşünmez. Mustafa Kemal Paşa 1925  ilkbaharında ülkenin tanınmış tarım uzmanlarını Köşk’e çağırıp kentte modern bir çiftlik kurmak istediğini açıkladığında hemen itiraz ederler. Yüksek Ziraat Mühendisi Tahsin Coşkan der ki; Kıraç bir bozkırın ortasında bir orta çağ şehri. Ağaç yok, su yok, hiçbir şey yok. Ankara’da çiftlik olmaya uygun arazi yok. Köşkten ayrılan uzmanlar araştırmalarını yapıp raporlarını da sunarlar Mustafa Kemal Paşa’ya. Bataklık, çorak, fakir bir toprak derler. Mustafa Kemal şu sözlerle direncini sürdürür:

    •  İşte istediğim yer böyle olmalıdır. Burayı biz ıslah etmezsek kim gelip ıslah edecek? 

Mustafa Kemal Paşa’nınki boş bir direnç değildir. Savaş yorgunu Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda buğday Rusya’dan, un Romanya’dan alınır. Üretim düzeni bozuk, ürün ve hayvan hastalıkları ülkeyi sarmıştır. Direncinin bir nedeni de Türk köylüsüne duyduğu inançtır, çiftçinin deneyimlerine, gün görmüşlüğüne beslediği saygıdır. Bu nedenle arazi ile ilgili rapor önüne konmadan kendi araştırmasını yine kendisi yapar. Tahsin Coşkan’ın burada hiçbir şey yetişmez dediği günün akşamı kıyafet değiştirip Çankaya’dan kaçar. Çiftlik çevresindeki köylülerin yanına gider ve onlara:

    • Ağalar burada ağaç yetişip yetişmeyeceğini bana en kolay nasıl kanıtlarsınız? diye sorar.

Köylüler eline bir testi su ve bir çift kazma kürek tutuşturup, şöyle derler:

    • Kaz orayı, göm su dolu testiyi, iki gün sonra gel biz sana ne olacağını söyleriz.

Çankaya’ya dönen Mustafa Kemal Paşa için o iki gün iki asır gibi gelir. İki gün dolduğunda soluğu testiyi gömdüğü yerde alır. Testideki su bitmiştir. Köylüler:

    • Ağa… Testide su kalmamış, toprak su emiyor. Bakma bunun üstünün kurak olduğuna. Biraz uğraş, burada ne ekersen ek, sonunda mutlaka ürün biçersin. 

Uzmanların raporu önüne geldiğinde Mustafa Kemal Paşa Çiftlik projesine çoktan başlamıştır. (H. Benazus, Atatürk Orman Çiftliği)

Takvim yaprakları 5 Mayıs 1925’i gösterdiğinde Yassı Dere denilen yerde iki traktör, üç çadır ile ilk tarımsal çalışma başlar. Zamanla çiftlik çevresindeki araziler satın alınır. Zorlama falan da yoktur.

Orman Çiftliği kısa sürede imar edilir. Daha 1925 bitmeden ana yollar yapılır, tarlalar, sebze bahçeleri, bağlar ekilir, binlerce fidan dikilir. Amaç her yıl 50 bin fidan dikmektir. Çağdaş yöntemler ve tarım aletleri kullanılır. Tavuk yetiştirmek için fenni kümesler inşa edilir. Ankara’nın balı zaten ünlüdür. Geliştirilmesi için kollar sıvanır. Köylüye kovan dağıtılır. Hollanda ve Simental cinsi inekler getirilir, yerli ve Arap atı ile çeşitli koyun ve keçi türleri üzerinde çalışmalar yapılır. 1927 baharında sebzeler yetişmiş, yoğurt, peynir, tereyağı üretimi başlamıştır. Mustafa Kemal, tüm bu süreçte çiftliğin yönetim işlerini Tahsin Coşkan’a vermiştir.

VASİYETİ ZİRAATTI

11 Haziran 1937’de Atatürk, satın aldığı ve imar ettiği; Dörtyol’da Karabasamak, Silifke’de Tekir, Tarsus’ta Piloğlu, Yalova’da Baltacı çiftliklerini Türk milletine bağışlar. 13 Ocak 1938’de Gazi Orman Çiftliği adını alacak olan çiftlikten Türk milletine kalan ise 582 dönüm meyvelik, 700 dönüm fidanlık, 148 bin dönüm tarımsal arazi, bin 450 dönüm ormanlık, 400 dönüm Amerikan asma fidanlığı, 100 dönüm park ve bahçedir. Çiftlikte süt, bira, malt, buz, soda-gazoz, deri, ziraat aletleri ve deri fabrikası ve bir de şarap imalathanesi kurulmuştur. 

Fransız siyasetçi Jacques Benoist-Méchin Kurt ve Pars isimli kitabında şöyle diyecektir: 

Bu örnek çiftlik, O’nun isteği üzerine bir çalışma ve eğitim merkezi haline getirildi ki bütün Doğu’da bir benzeri yoktu. Buradan Anadolu köylülerine, hayvan cinslerini iyileştirmeye yarayan damızlıklar ve ‘Başkumandan buğdayı’ dedikleri tohumluklar verildi.

Atatürk, uzaktan çiftliği seyrederken zafer kazanmış komutan edasıyla Nuri Conker’e takılmadan edemez:

    • Sevgili Nuri, bu çorak toprakta ısırgan otu bile bitmez dediğini hatırlıyor musun? 

Kanımca, Atatürk’ün 1 Kasım 1937 günü TBMM’nin açılışında yaptığı konuşması onun tarım ve köylü konusundaki vasiyetidir: ‘’Milli ekonominin temeli ziraattır.’’


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler