Artık barıştık mı bağışıklık?

Oldukça ağır geçen influenza’nın ardından şimdi de pek az bilinen “el ayak ağız hastalığı” karşımıza çıktı.

Artık barıştık mı bağışıklık?
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 19.03.2023 - 13:00

Uzay, geçen hafta “el ayak ağız hastalığı” diye bir şeye yakalandı.

İlk gece yirmi dakikada bir uyandı ve çok mızmızdı. Haftalardır mışıl mışıl uyuyan çocuğun uykusu düzensizleşince, bu durumu girdiği onuncu atağa, bir türlü çıkaramadığı dişlerine ve uyuyamadığında, tüm gece kendisini bana kucakta taşıttırdığı için onu biraz fazla şımartmış olmama yordum düşüncesizce. Ertesi gün ateşlenince bir derdi olduğu ortaya çıktı.

Bir gece önce de muhtemelen boğazı ağrıyordu yavrumun. Çok zor geçen iki gün ve gecenin ardından ateşi düştü. Neşesi de yerine geldi. Ama yeni bir dert bizi bekliyordu: Ateşle azalan iştahı tamamen kesildi. Çünkü ishal başlamıştı ve dilinde yaralar çıkmıştı.

İştahtan yana doğduğundan beri hiçbir sıkıntı yaşamayan oğlum üç gün, bir iki kaşık pilav ve yoğurt dışında hiçbir şey yemedi. Öyle ki 15 aylıkken üç yaş boy ve kilosundayken beş gün içinde iki kiloya yakın kaybetti.

“Çocuklar böyledir” diyordu çevremdeki deneyimli anneler, “Bir gün yiyecek bir gün yemeyecek”. Ama bunu bir de bana anlatın… En sevdiği yemekleri bile ağzını sımsıkı kapatıp başını iki yana sallayarak reddedince yaşadığım düş kırıklığını anlatamam. Tek tesellim hâlâ emmeye devam etmesiydi. O anlarda “İyi ki Dünya Sağlık Örgütü’nü dinleyip iki yaşına kadar emzirmeyi kesmemişim” diyordum.

Beslenmesi için anne sütü az kalsa da hiç yoktan iyiydi ve en azından antikor alıyordu. Aslında yememesi çok beklenen bir süreçti: El-ayak-ağız hastalığında -adı üstünde- ateşin ardından ağız içinde aft, ellerde ve ayaklarda yaralar çıkıyordu. Hani biraz altıncı hastalık gibi... Neyse ki doktorumuzun söyledikleri ve araştırınca gördüklerim içimi rahatlattı: “Yememesine hiç üzülmeyin lütfen. Onun depoları ona yeter zaten. Anne sütü bile yeterli, yeter ki ishal açısından susuz kalmasın.”

Çevremdeki büyüklerin bile pek bilmediği el ayak ağız hastalığının tedavisi yokmuş, sabırla geçmesini bekliyorsunuz. Bazen on günü bulsa da genelde bir haftada bitiyor. Hapşırıkla, tükürükle, lezyonların olduğu deriye yakın temasla ve idrar-dışkı yoluyla bulaşabiliyor. Coxsacki virüsünün yol açtığı bu bulaşıcı hastalık 10 yaşından küçük çocuklarda oldukça sık görülüyormuş. Parkta oynamaya bayılan oğlumun elleri hemen hemen her yerde akabinde de ağzında olduğu için, ben temizleye yetişemeden virüsü kapmış olmalı.

Olabildiğince kalabalık ortamlara girmememize, hasta kişilerle görüşmememize, sık sık maske kullanmamıza, beslenmesine dikkat etmemize rağmen Uzay’ın bu kaçıncı hastalığı bilmiyorum… Henüz iki ay önce oldukça ağır bir influenza geçirmişti.

OLSUN BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLENİYOR

Kendimi, her seferinde “Olsun bağışıklığı güçleniyor” diye teselli ediyorum ama virüsler mutasyon geçirip durduklarından o mutasyonlara bağışıklık sistemi yetişemezmiş gibi geliyor insana. Neyse ki çalışmalar bağışıklık tezini kanıtlıyor. Bazı hastalıkları yaşamak antikor miktarını arttırdığı için bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

Başka bir deyişle bağışıklık sistemlerimizin hafızası var: Bir kişi daha önce bir virüse maruz kalmışsa, bunun neye benzediğini hatırlayan özelleşmiş bağışıklık hücreleri kanda dolaşmaya devam ediyor ve tekrar bu virüsle karşılaşmaları durumunda hızlı bir bağışıklık tepkisini tetikliyor. 

Kreşe başlayan çocukların daha önce karşılaşmadığı pek çok mikroba ilk kez maruz kaldığı için sık sık hasta olması ama bağışıklık sistemleri güçlendikçe daha ender hastalanmaları da bu yüzden. Örneğin bir yaşından önce en az iki kez nezle olan çocukların, yedi yaşına kadar astım hastası olma olasılığı yarı yarıya daha az. Sonuç olarak her ne kadar hastalıklar tam bir kabus olarak geçse de ileride karabasana dönüşmelerinden iyidir.


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler